Anadolu Kültür’ü kimler fonluyor?
Dünyada açlık, terör, küresel ısınma, enerji kaynaklarının tükenmesi gibi sayısız sorun varken, bütün uluslararası kuruluşlar İstanbullu sanatçılar, Diyarbakır’a sanat götürebilsin diye seferber olmuş
Anadolu Kültür’ün en büyük destekçisi Soros tarafından kurulan, Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan gibi ülkelerdeki iktidar değilikliklerinde aktif rol oynayan Açık Toplum Enstitüsü ve Türkiye’deki kan kardeşi Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, yani bilinen kısa adıyla TESEV.
Gizli yemeklerin adamı
TESEV’in başında Can Paker var. Bu isim son bir kaç yılda, Bebek’te ABD’nin CIA bağlantılı eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve eski TRT Genel Müdürü Cem Duna ile yediği ’izahı yapılamamış yemek’, Başbakanı evinde ağırladığı ve kardeşi Canan Barlas ile eşi Mehmet Barlas, Ergun Babahan, Nazlı Ilıcak, Hasan Cemal, Taha Akyol, Mustafa Karaalioğlu, Cengiz Çandar, Ethem Sancak ve Cem Duna’nın katıldığı yemek ve son olarak Başbakan’ın bu kez Nursuna Memecan’ın evinde ağırlandığı, Mehmet Altan, Emra Aköz-Nur Çintay, Prof. Nur Vergin, Eser Karakaş, Deniz Ülke Arıboğan gibi isimlerin de yer aldığı yemek ile gündeme geldi.
Başında bulunduğu ve Soros’dan 1 milyon 800 bin dolarlık destek alan TESEV ise, Kıbrıs’ta Çözümsüzlük, Ermenistan ve Türkiye Vatandaşları Karşılıklı Algılama ve Diyalog, Türkiye’de Ülke İçinde Yerinden Edilme Sorunu, Heybeliada Ruhban Okulu’nun Geleceği Üzerine Öneriler, Türkiye Terörle Mücadele Kanunu, Vakıflar Kanunu Tasarısı Gayrimüslim Cemaat Vakıflarının Sorunları için Çözüm Getirmiyor, Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset raporları ile sistem içinde çatışmya neden
olmuştu.
Kolları her yere uzandı
Kurumun faaliyetleri için fon veren diğer kuruluşlar; Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, British Councill, Chrest Foundation, The Chrestensen Fund, Eurımages Fund, European Cultural Foundation, Bilgi Üniversitesi, Fransız Kültür Merkezi, Goethe Enstitüsü, Hollanda Matra Programı, Swiss Academy for Development, Norveç Büyükelçiliği, İsveç Başkonsolosluğu, Prince Klaus Fund, Heinrich Böl Stiftung Derneği vs…
Bu kuruluşlarının her birinin ayrı birer hikayesi var.
Chrest Fonu; Osman Kavala’nın Amerikan versiyonu. Hayırsever bir ailenin, kaynaklarını dünyanın dört bir yanıyla paylaştığı, adı gibi ’iyi niyetli’ bir kurum… İKSV ve Diyarbakır odaklı sosyal projeler dışında, Türkiye fonlarının büyük bölümünü Anadolu Kültür’e ayırmış durumdalar.
Hollanda Matra Programı; toplumsal dönüşüm projeleri üreten sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimleri destekliyor. Parayı verirken ’toplumu nasıl dönüştürecekleri’ konusunda detaylı görüş alışverişinde bulunuyorlar mı orası muallakta.
Düz mantıkla şunu sormakta mümkün:
Bizim Şereflikoçhisar belediyesinden veya Çemişgezek belediyesinden Hollanda’ya ne?
Aralarında misyonerler de var
Goethe Enstitüsü; Alman dili ve kültürünün misyoner kurumu Heinrich Böll Stiftung Derneği: Merkezi Almanya’da. AB’ye entegrasyon, sivil toplumun güçlendirilmesi, küreselleşme, azınlıklar konularında çalışıyor. Destek verdiği yayınlar arasında Türkiye’de Kürtler, Barış Süreci İçin Temel Gereksinimler ve Milletin Bölünmez Bütünlüğü Demokratikleşme Sürecinde Parçalayan Milliyetçilik(ler) yayınları var.
Dünya çok hayırsever
Anadolu Kültür ortaya çıkış nedenini “İstanbullu sanatçılarla, Anadolu’daki sanat meraklılarını buluşturmak” olarak açıklıyor.
Açlık, ekonomik kriz, küresel ısınma, enerji darboğazı, savaş, terör… milyonlarca sorun varken, dünyanın bütün fonlarından Osman Kavala ve ekibine destek yağması, elin Hollandalısı’nın, Almanı’nın, Fransızı’nın, Amerikalısı’nın ’Diyarbakır’a da sanat gitsin’ diye üstünü başını parçalaması ne kadar etkileyici değil mi?
Soykırım filmine sponsor oldular
Eurimages; Avrupa Görsel-İşitsel Destek Fonu, Avrupa Konseyi’ne bağlı. Sözde soykırım iddialarını savunan Tarla Kuşu Çiftliği filmine verdiği destek TBMM’de tartışma yaratmıştı. Türkiye’de bu fonun cömertçe sunulduğu kişiler arasında Güneşe Yolculuk, Bulutları Beklerken gibi ‘tabu yıkıcı’ filmlerle tanınan Yeşim Ustaoğlu da var.
Tahrik ve provokasyonun adı ’bilinçlendirme’ olunca
Sivilleştirdikleri yerlerde bunlar yaşandı
38 ilde çalışma yapan Anadolu Kültür’ün faaliyetlerinde Diyarbakır, Kars, Trabzon, Malatya, Şemdinli, Yüksekova gibi yerlerde ‘sivil alan oluşturma’ düşüncesi vurgulanıyor.
Kültür politikaları, iyi niyetle üretildiklerinde, insanlığın “farklılıklarına rağmen benzerliklerini” bulmaya çalışır. Bununla amaçlanan birlikte yaşamayı mümkün kılacak “bir uygarlık modeli” ortaya çıkarabilmektir. Buna ulaşmak için sanat faaliyetlerine başvurulmasının temel nedeni, sanatın “güzeli arama” işlevidir.
Gittikleri yerde olay var
Altı yıl içinde Anadolu kültürün toplumu ‘asker devlet’ten kopararak ‘sivil alanlara’ın taşımak’ için uğradığı şehirlerde yaşananlar, “Aranan gerçekten de güzel miydi?” sorgulammıza neden oluyor. Bu süre zarfında Türkiye gündemine oturan olayları hatırlayalım isterseniz:
Şemdinli: 9 Kasım 2005 günü eski PKK’lı Seferi Yılmaz’a ait kitapçı bombalandı. ROJ TV aracılığıyla olayı bütün dünya Türkiye’den önce öğrendi. Kısa sürede provokasyonun her aşaması sahnelendi. Halk sokağa döküldü. Polis noktaları ateşe verildi. Elektrik direkleri söküldü. Barikatlar kuruldu. Olayın ardından oluşan galeyan ve dava aşamasın ‘askerle hespalaşma’ya çevrildi.
Yüksekova: Şemdinli olayları buraya sıçradı ve 15 Kasım 2005 günü yaşanan isyan girişimi üç kişinin ölümü ve çok sayıda yaralanma ile noktalandı.
Trabzon: TAYAD, eylemleri için şehri mesken tuttu.Trabzonlular, sistemli biçimde tahrik edildi, çatışmanın içine çekilmeye çalışıldı. 5 Şubat 2006’da Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro öldürüldü.
Malatya: Misyoner yayınlarıyla tanınan Zirve Yayınevi’ne yapılan saldırı biri Alman vatandaşı üç kişinin ölümüyle sonuçlandı. Kars ve Diyarbakır’da da, Ermeni ve Kürt lobilerinin çalışmaları hızlandı.
Azınlık ve diyaspolarla ilişki
Cinayet, öfke, vahşet, tahriklerin hakim olduğu bu illere ‘neyin sanatı’nın ulaştırıldığını merak etmemek elde mi?
Bu faaliyetleri yürütenler politikalarını ‘azınlık hakları, diyasporalar ve diyalog’dan bağımsız düşünemiyor. Bu çerçevede Diyarbakır ve Kars tesadüfi seçimler mi?
Bu illeri bir başka sembolik üs olan ‘Medeniyetler İttifakı’nın beşiği Antakya faaliyetleri takip ediyor. Beş yılılarını değerlendiren Çiğdem Mater, “AB’ye üyelik sürecinin kolaylaştırıcılığı ile merkezi idarenin yetkilerini yerele devretmeyi, şehir temelli kültür politikaları aradıklarını, kentlere ulaşmak için etkinlikleri kullandıklarını” söylüyor. Mater, Kars’tan Kafkasya’ya, Diyarbakır’dan Ortadoğuya, İstabul’dan Balkanlar’a uzanmaya çalıştıklarını’açıkladı. Bir sonraki adımları “ülkenin kültür politikasını değiştirmek” olacakmış. Türkiye’nin kültür politikasının temeli ‘ulus bilinci oluşturmak ve onu korumak’ olarak atıldı. 1930’lar, bu politikanın en yoğun uygulandığı dönem oldu. 50’lerden itibaren ise, teoride ‘milli’lik kültürün temel unsuru olarak kalsa da, pratikte iktidarlar değiştikçe tezahürleri de farklılaşan bir politikasızlık dönemine girildi. Anadolu Kültür, kültürün millileşme dönemine karşı. Onların hedefinde ‘çok kimlikli’, mozaik olarak tanımlanabilecek, diyasporaların dayatmalarına göre şekillenen bir kültürel program var.
Sanat yerine kargaşayla tanıştılar
Yabancı fonlarla sivil toplum oluşturulan şehirler provokatif eylemler, kaos ve çatışmalara sahne olmaya başladı.
YARIN: Neden Diyarbakır ve Kars seçildi
Bir yanıt yazın