Site icon Turkish Forum

“TÜRKLER VE KÖPEKLER GİREMEZ” DİYEN ERMENİLERDEN BEN NEDEN ÖZÜR DİLEYİM? UYELERIMIZDEN YANKILAR

From: rkarluk@anadolu.edu.tr - ozur kampanya ermenileri mest etti o

From: rkarluk@anadolu.edu.tr [mailto:rkarluk@anadolu.edu.tr]

To: lists08@turkishforum.com
Subject: Ermenilerden neden özür dileyim

“TÜRKLER VE KÖPEKLER GİREMEZ”  DİYEN ERMENİLERDEN BEN NEDEN ÖZÜR DİLEYİM?

Pazartesi akşam haberlerini Star Televizyonu’nda Uğur Dündar’ın yorumuyla
izlerken yukarıda tırnak içindeki ifadeleri duyunca irkildim. Rusya\’da
yapılacak Eurovision şarkı yarışmasında  bu yıl Ermenistan\’ı temsil edecek
grubun Türk düşmanı \”System of a Down\” olduğu, Agos Gazetesi tarafından
doğrulanmıştır.

1995 yılında ABD\’de kurulan 4 kişilik grubun solisti Tankyan, Lübnan
doğumlu bir Ermenidir. Tankyan Eurovision şarkı yarışmasını sözde soykırımı
dünyaya duyurmak için mükemmel bir fırsat olarak görmektedir. Grup üyeleri
her konserlerinde \”F..k the Turk\” diye bağırmakta, devamlı olarak “Türkiye
soykırımı kabul et\” demektedirler. ABD’de geçen yıl  gösterime giren
\”Screamers\” (çığlık atanlar) filminin konusu sözde Ermeni soykırımı olup,
müzikleri bu grup tarafından yapılmıştır.

Brian Tallerico’nun “Screamers: System of a Down Review” başlıklı makalesini
okumanızı  öneririm. Tallerico, 1915 yılında sanki Türkiye Cumhuriyeti
varmış gibi, sözde soykırımı Türkiye Cumhuriyeti’nin işlediğini iddia
etmektedir.

İki önemli  hatırlatma. Türkiye, Ermenistan\’a 2006 yılında 10, 2007 yılında
12, 2008 yılında ise 10 puan vermişti. Türk müziğinin önemli isimlerinden
Onno Tunç\’un kardeşi, besteci ve aranjör Arto Tunçboyacıyan  \”Sytem of a
Down\” grubuyla ikinci albümlerinde çalışmıştı.

Bu gelişmeler olurken Ermenilerden bireysel olarak özür dilemek amacıyla
çalışmaları yürütülen kampanya internet üzerinden www.ozurdiliyoruz.com
adresinde başlamıştır. Prof. Dr. Ahmet İnsel, Prof. Dr. Baskın Oran, Dr.
Cengiz Aktar ve Gazeteci Ali Bayramoğlu’nun öncülüğünde başlatılan
kampanyanın imza metninde şöyle denilmektedir:

\”1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız
kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği
reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor,
onlardan özür diliyorum.\”

Özür bireysel olmaz.

Türkiye bir suç mu işlemiştir de özür dilenmektedir? Hangi uluslararası
mahkeme Türkiye’yi ya da Osmanlıyı suçlu bulmuştur?

Eğer özür dilerseniz, ardından bazı Avrupa ülkelerinden ve ABD’den sözde
soykırımı tanıma kararları, ardından tazminat, ardından toprak talebi
gelecektir.

Bu imza kampanyası karşında çok sayıda emekli büyükelçi ve diplomat bir
bildiri yayınlayarak 1915 olaylarına ilişkin olarak bir grup aydın (!)
tarafından “Ermenilerden Özür Dilenmesi\” kampanyasının başlatılmasını
eleştirilmiştir.

Bildiriye destek veren 60’a yakın emekli büyükelçi ve diplomat arasında eski
Dışişleri Müsteşarlarından Şükrü Elekdağ, eşim Dr. Sena Karluk’un kuzenin
eşi Korkmaz Haktanır ve Onur Öymen de vardır.

Bildiri şöyledir: “Böylesine yanlış ve tek taraflı bir girişim, tarihimize
saygısızlık ve terör örgütlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde
yaptıkları ve Cumhuriyet tarihimizde de giriştikleri şiddet eylemlerinde
hayatlarını kaybeden insanlarımıza ihanet etmek anlamına gelecektir.

Savaş koşullarında yapılan 1915 Ermeni tehciri acı sonuçlar vermiş ise de,
Türk insanının Ermeni isyanları ve terör eylemlerinde uğradığı kayıplar ve
acılar Ermenilerinkinden daha az değildir.\”

Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik açılıma da değinilen bildiride şöyle
denilmiştir: “Bugün Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde bir
yumuşama sürecine girilmesi ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi
isteniyor ise, bunun yolunun, tek taraflı özür dilenmesi gibi tavizlerden
değil, öncelikle taraflar arasındaki sınırların ve toprak bütünlüklerinin
tanınmasından, ve mutlaka gerekiyor ise, her iki tarafın tarih boyunca
çektikleri acıların karşılıklı olarak paylaşılmasından geçtiğinin hatırda
tutulmasında yarar görüyoruz. Aksi takdirde, ‘özür dilenmesi’ gibi tek yönlü
bir davranış yersiz ve yanlış olacak, tarih gerçeklerine aykırı düşecek ve
ulusal çıkarlarımız açısından vahim sonuçlar doğurabilecektir.”

Eski Dışişleri mensupları bildiri yayınlarken Dışişleri Bakanlığı acaba
neden gerekli ve etkili bir tepki vermiyor? Dışişleri sözcüsü “Türkiye açık
bir toplum. Her şey konuşulabilir”derken, dolaylı olarak bildiriyi ve de
imza koyanları onaylamak mı istemiştir acaba?

16 Aralık Salı gecesi Haber Türk kanalında bu konu tartışılırken Kezban
Hatemi isimli bir avukat hanım Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’a
“mağdurlardan haberiniz var mı?” diye bağırmış, adeta “çığlık” (Screamers
filmini hatırlatan bir şekilde) atmıştır. Ben bir ara kendisinin Ermeni
kökenli olduğunu düşündüm. Ama değilmiş.

Sayın Elekdağ terbiye kuralları içinde kendisine gereken cevabı vermiştir
ama, ben de birkaç ekleme yapmak istiyorum.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, zamanın Kezban Hatemi’lerinin  ve onun gibi
düşünenlerin girişimleri sonucunda oluşturulan  güdümlü bir mahkeme
tarafından mahkum olunca, idam edilmiştir.

Hatemi’nin ve  imzacıların Azerbaycan’daki 1994 Hocalı katliamı
mağdurlarından ve Karabağ’dan sürülen yüzbinlerce Azeri “kaçkınından”
bilgileri  var mıdır?

Genelkurmay Başkanlığı, Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme
Başkanlığı arşivlerinde bulunan 1914-1918 tarihleri arasındaki belgeleri,
\’\’Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri\’\’ isimli yayını okumuş mudur?

Arşivde bulunan Özalp Kaymakamı Kemal\’in imzasını taşıyan 4 Mart 1915
tarihli bir belge, Ermeni mezaliminin boyutlarını ortaya koymaktadır

Belgede,  köydeki İso\’nun kızı Güllü\’nün \’\’memesinin kesildiği\’\’,
İbo\’nun eşi Silo\’nun kızı Sülni\’nin \’\’karnı yarılarak çocuğunun
çıkarıldığı ve tandıra atıldığı\’\’ (isimlere dikkat) ve çok sayıda kadına
tecavüz edildiği bildirilmektedir. Belgede, ayrıca Özalp ilçesinin Tepedam
köyünde Ermenilerin erkeklerin büyük bölümünü süngü ile katlettikleri,
kadınlara ise tecavüz ederek öldürdükleri kaydedilmektedir.

Belgede, Nezu Hatun\’un tandırda yakılan iki torununun etini babasına ve
annesine yedirmek üzere zorlandığı, bunu yapmak istememeleri üzerine
öldürüldükleri, Nezu Hatun\’un ise gördükleri karşısında aklını kaybettiği
bildirilmektedir.

Ermeni soykırımını reddettiği için ırkçılık karşıtı bir kuruluş tarafından
Türkiye’den para almakla suçlanan 85 yaşındaki ABD’li bilim adamı Prof.
Lewy, 8 milyon dolarlık tazminat davası açtığından sanırım  imzacı
aydınların ve Hatemi’nin haberi vardır.

SPLC yayın organı Intelligence Report’un 2008 sayısında yayımlanan, David
Holthouse’ın makalesinde, Osmanlı Türkiyesi’nde Ermeni Katliamları:
Tartışmalı bir Soykırım kitabının yazarı olan Massachusetts Üniversitesi
öğretim görevlisi Prof Lewy için şu iddialarda bulunulmuştur: “Türk hükümeti
tarafından her yıl yüz binlerce dolarla finanse edilen ve Ermeni
soykırımının inkârını destekleyen Amerikalı bilim adamları, kanaat önderleri
ve web sitesi yöneticilerinin en aktif üyelerinden biri.”

Vatan’da Güngör Mengi  16 Aralık tarihli “Büyük Felaket” başlıklı yasında
soruyor: “İmza koymayı düşünenler daha önce ‘yeni bir belge mi buldunuz?’
diye hareketin öncülerine sormalıdırlar. Amerikalı tarihçi Justin
McCarthy’nin, sık sık yaptığı bir hatırlatma vardır: Sizi baskı altında
tutanlar ‘özür dileyin kapansın bu tarihi yara’ diyeceklerdir. Sakın oyuna
gelmeyin. Rahatınız için bencillik ederseniz atalarınıza iftira etmiş
olursunuz. Çünkü onlar böyle bir suç işlemediler!”

Sayın Mengi haklıdır.

Kampanyaya katılan sözde aydınlar  ve özellikle Fransa’dan doktoralı
olanlar, Paris’in Sevres kasabasında 8 Mart 2001 tarihinde  Porselen Müzesi
önüne dikilmiş olan sözde Ermeni soykırım anıtını görmüşler midir?

Bu anıt neden bu müzenin önüne dikilmiştir? Fransa’da ya da Paris’te anıt
dikecek yer mi yoktur?

Anıtın üzerine neden şu ifade yazılmıştır: “1915’de Jön Türk Hükümeti
tarafından soykırıma uğrayan 1.5 milyon Ermeni’nini anısına.”

Sayın Hatemi Haber Türk’te devamlı olarak “İttihat Terakki” (Jön Türk)
diyerek Ermenilerle aynı paralelde olduğunu göstermiştir.

Osmanlı’yı yok eden anlaşma Sevres Kasabası’nda imzalanmıştır. Anlaşma’nın
88-93 ncü maddeleri bağımsız  büyük Ermenistan’a ilişkindir.

Sözde anıta Osmanlı, Hatemi’nin ifadesiyle İttihat ve Terakki özellikle
yazılmamıştır. Soykırım ile Türk kelimesini yan yana getirmek için özellikle
“JÖN TÜRK” ifadesine yer verilmiştir.

Ben Ermeni terörünün en yoğun olduğu dönemde (1985-1990) Paris’te görev
yaptım. Paris’te 24 Ekim 1975 tarihinde  Büyükelçimiz dahil İsmail Erez
olmak üzere 6 diplomatımız Ermeni terör örgütü ASALA tarfından şehit
edilmiştir.

Acaba imzacılar empati yaparak  Ermenilerce katledilen 50 den fazla Türk
diplomatının yakınlarından da özür dileyecekler midir?

Orhan Pamuk, 1.5 milyon Ermeniyi Türkler öldürdü deyip Nobel Edebiyat
ödülünü kazanmış olmasına rağmen imza kampanyasına bugüne kadar
katılmamıştır ama Londra’dan Yorgos Dedes (10521 nci sıra), Amed’den
(Diyarbakır) Leyla Ayaz (10211), Paris’ten Pierre Blanc (10279) imzayı
basmışlardır.

Dedes ya da Blanc kim oluyor da benim adıma Ermenilerden özür diliyor?

Amed neresidir ki bu yer ismiyle imza kampanyasına onlarca kişi katılıyor?

Yoksa Amedciler ile Ermeniler arasında gizli  bir ittifak mı vardır? “Özür
dilemek erdemdir” diyen Amedci var mıdır? Varsa bu kimdir?

Ben Kırım kökenliyim.

18 Mayıs 1994 tarihinde masum sivil Kırım Türkleri bir gecede Stalin’in
emriyle 300 bin Kırım Türkü trenlere doldurulup Orta Asya’ya tehcire
gönderilmiş, bunun yarısı yollarda açlık ve sefaletten ölmüştür.

Acaba şimdi Kırım’da atalarımızın ev ve topraklarında yaşayan Rus ve
Ukraynalı aydınlar aşağıdaki metni tıpkı sözde Türk aydınlarının yaptıkları
gibi Arapça, Ermenice, İngilizce, Fransızca, Almanca, Kürtçe,( neden
Arnavutça, Çerkezce, Boşnakça değil?)  Portekizce ve de İsponyolca yazarak
bizlerden, “Büyük Felakete” maruz kalan insanların çocuk ve torunlarından,
özür dileyecekler midir?

\”1944’te Kırım Türkleri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız
kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği
reddediyor, kendi payıma Kırım Türk kardeşlerimin duygu ve acılarını
paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.\”

Eğer Rus ve Ukraynalı aydınlar bu özrü dilemezlerse, bizimkilerin bildirisi
uluslararası  ilişkilerde bir ilk olacak ve iki halk arasında yumuşamaya
başlayan ilişkilerin kopmasının belgesi olarak tarihe geçecektir.

Türk ulusunu karalayan ve de yaralan bu kampanyaya karşı
adresine girerek tepkimizi ortaya koyalım.

Sevgili Okurlar,

Bu akşam saat 17.00 de Kanal 26 TV’de konu ile ilgili görüşlerimi  canlı
yayında sizlerle paylaşacağım.

AVRUPA ERMENİ FEDERASYONU’NDAN SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ GÜL’E YAZILAN MEKTUP
RED EDİLMELİDİR

Cuma günü bu köşede yer alan sözde Ermeni soykırımına ilişkin yazım üzerine
yurt içinden ve dışından çok fazla kutlama mesajı aldım ve şunu düşündüm:
“Bu ülkede  vatanını ve ulusunu sevenler ezici  çoğunluktadır.”

Yazılı ve görsel basında konu tartışılmaya devam ederken ABHaber.com.da 20
Aralık Cumartesi günü yayınlanan haber şöyledir: “Avrupa Ermeni
Federasyonu’ndan (AEF)  Gül’e Mektup.”

İngilizce kaleme alınan mektubun ilk cümlesinde, Ermenistan’dan 300 imzalı
bir açık mektubun Sayın Cumhurbaşkanına gönderildiğinden söz edilerek
kendisinden sözde Ermeni soykırımını kabul etmesi istenmektedir.

Bu cümle çok tartışılacağı için ben Sayın Gül’e gönderilen mektuptaki
ifadenin orijinalini aynen yayınlıyorum: “More than 300 intellectuals from
Armenia have published last week an open letter sent to the Turkish
president Abdullah Gül, asking him to recognize the Armenian genocide.”

Federasyon’dan Sayın Gül’e yazılan  mektup, sözde soykırımın kabul
edilmemesi durumunda Gül’ün Ermenistan ziyareti ile başlayan olumlu
gelişmelerin kopacağı tehdidi ile son bulmaktadır: “letter ends by reminding
the readers that the hope raised by Gul’s visit to Armenia can be destroyed
if the Turkish State, does not take decisive measures to break with its
current denial policy of the Armenian Genocide.” (Mektup  için bkz.

Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik  Kasım 2008 tarihli ve 300 Ermeni aydının
imzaladığı “açık mektup” (OPEN LETTER To His Excellency the President of the
Republic of Turkey Mr. Abdullah Gül Dear Mr. President,) ise,  Türkiye
tarafından kabul edilemez öneriler içermektedir.

Sayın Cumhurbaşkanımız Gül’ün Ermenistan’a yapmış olduğu ziyarete atıfta
bulunularak bu ziyaret istismar edilmektedir. Ardından, sözde Ermeni
soykırımının insanlığın ve modern uygarlığın değerleri ile bağdaşmadığına ve
bu soykırımın tüm dünya tarafından benimsendiğine değinilerek bu inkar
edilemez gerçeğin (!) kabul edilmesi, aksi takdirde Sayın Gül’ün
Ermenistan’ı ziyareti ile başlayan yumuşamanın son bulacağı tehdidi ile
mektup sona ermektedir.

Bu ürkütücü  talep ve önerilerin orijinali aynen şöyledir:

“Dear Mr. President,.the Armenian Genocide is a crime against humanity and
against values of modern civilization, and no individual, organization or
even government can put a question mark on these events.This is not only
position held by all Armenians, but also an expectation shared by the World
community. Your generation of Turkish leadership should admit the undeniable
truth and recognize the fact of the Armenian Genocide. Your visit to Armenia
and Turkey\’s contribution to the overall stability in the Caucasus inspire
some hope that a realistic political movement is progressively emerging in
Turkey. These efforts, however, may fail, if the state does not take
decisive steps towards putting an end once and for all to its present policy
of denial in respect to the Armenian Genocide.

With best regards and expectations

November 2008

Yerevan Signatories”

AEF tarafından Sayın Gül’e gönderilen mektubun bir cümlesi can alıcıdır ve
yerli işbirlikçilerin bu kampanyadaki rolünü ortaya koymaktadır.

Bu cümlede, Türk aydınlarının “büyük felaket”in (SOYKIRIM) inkarını ret
ettikleri ve kişisel özür diledikleri belirtilmektedir:  “The open letter by
the Armenian intellectuals echoes the reactions that caused a petition,
initiated one week ago, by a group of Turkish intellectuals. In this
petition, the signatories reject the denial of the ‘great disaster’ suffered
in 1915 by the Ottoman Armenians, and give their ‘personal apology’ to their
‘Armenian sisters and brothers’.”

İmza kampanyası ile, Ermenistan’la  birlikte aynı anda tezgahlanan oyunla
Türk Ulusu, yapılmayan bir soykırımı tanıma açmazı ile karşı karşıya
bırakılmak istenmiştir.

Bu iki mektup açığa çıktıktan sonra tüm imzacılar Türk Ulusunu seviyor ve
ileride “işbirlikçi” olarak anılmak istemiyorlarsa, imzalarını bugünden
itibaren geri çekmelidirler.

Bir önemli nokta.

Sözde Ermeni soykırımını tanıyarak Nobel Edebiyat Ödülünü alma başarısını
gösteren Orhan Pamuk’un ismi neden imzacılar arasında yoktur?

İSTANBUL BAROSUNDAN ÖZÜR KAMPANYASINA TEPKİ

Cuma akşamı Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programına katılan Eski
İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, ısrarla Türklerin tehcir yaptığını,
bunun suç olduğunu ve asla savunulamayacağını, kendisinin bireysel özür
dilediğini söylemiştir.

Cevizoğlu’nun bir yerden sonra sabrı taşmış ve Çanakkale’de 250 bin Türk
askerini öldüren (tehcir değil, katliam) Anzakların, İngilizlerin,
Fransızların neden Türklerden özür dilemediğini sormuştur.

Şüphesiz, Fransızların katlettikleri milyonlarca Cezayirliden,
Amerikalıların Kızılderililerden, Avustralyalıların Aborjinlerden,
Bulgarların isimlerini değiştirdikleri Türklerden, Yunanlıların kurtuluş
savaşında yakıp yıktıkları Anadolu kentlerinde yaşayan Türklerden, Kıbrıslı
Rumların katlettikleri Kıbrıslı Türklerden, Sırpların Boşnak ve
Arnavutlardan,  Rus ve Ukraynalıların da 1944’de tren vagonlarında ölüme
gönderdikleri 300 bin Kırım Türkü sebebiyle Türkiye’de ve de tüm dünyada
yaşayan Türklerden neden özür dilemediklerini Sayman’ın  açıklaması gerekir.

Bu olay bireysel bir özür dileme değildir. Şimdiden sonuçları görülmeye
başlamıştır. Yukarıdaki iki mektup buna örnektir.

Ayrıca,  ABD’de bulunan Amerika Ermeni Asamblesi (AAA) adlı kuruluş,
Ermenilerden özür dileme kampanyasını, Türkiye’nin Ermeni iddialarıyla
yüzleşmesinin \”ilk adımı\” olarak nitelendirmiştir. AAA icra direktörü
Bryan Ardouny’ ın görüşü şöyledir: \”Türkiye’de geri dönülmez bir eğilim
başladı. Bu özür, bu yönde bir ilk adım ve Türkiye’nin, kaçınılmaz olarak
\’soykırım\’ geçmişiyle yüzleşmesi sonucunu ortaya çıkaracak.\”  (AA, 19
Aralık 2008)

Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni, 1923 yılında kurucusu olduğu
Taşnaksutyun Partisi’nin kongresine sunmuş olduğu raporda Türklerden özür
dileyerek şunları söylemiştir: “Türkler ne yapacaklarını biliyorlardı. Bu
gün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.”

Yücel Sayman’a en iyi cevabı, İstanbul Barosu Yönetimi yayınladıkları bir
bildiri ile vermiştir. Baro, bazı aydınların başlattığı \’Ermenilerden Özür
Dileme\’ kampanyasının, Türk ulusunun toptan suçlanmasına, yükümlülük altına
sokulmasına yönelik olduğunu belirterek, kampanyanın, iyi niyetten,
bilimsellikten, hakkaniyetten ve hukuksallıktan tümüyle yoksun olduğunu
vurgulamıştır.

Kampanyanın gerçek amacının Türk milletinin önüne altından kalkamayacak bir
fatura koymak olduğu, şu ifadelerle açıklanmıştır:

\’\’Türk halkının duyarlılıklarını ve ulusal çıkarlarını önemsemeden,
diaspora tezlerine ülke içinden katkı anlamına gelecek imza kampanyaları
sonucu, ulusumuzun, bugüne kadar kararlılıkla sergilediği toplumsal direnç
çökertilmek, güçsüzleştirilmek istenmektedir.

Bu kampanyaya katkı anlamında atılacak her imza, toprak ve tazminat
istemlerinin dayanağı olarak Türkiye\’nin önüne konulmak istenen dayanaksız
istemlere neden olacaktır. Bireysel tavır diye nitelenmesine karşın,
ulusumuzun toptan suçlanmasına, yükümlülük altına sokulmasına yönelik
kampanya, iyi niyetten, bilimsellikten, hakkaniyetten hukuksallıktan tümüyle
yoksundur.\’\’

Bu bildirinin altına imzamı atarım.

Eskişehir’deki  iki üniversitemizin de en az  İstanbul Barosu kadar bu
konuda duyarlı olduğunu ben bilmekteyim. Anadolu ve Eskişehir Osmangazi
Üniversitelerimizin hafta içinde yukarıda belirtilen iki mektubun ışığında
imza kampanyasına tepki vereceklerini ümit etmekteyim.

Genel Kurmay Başkanlığı  geçen hafta imzacıları ağır bir şekilde
eleştirmiştir.

Ben, imzacıların ifadesiyle “bireysel tepkimi” Cuma günkü yazımda ortaya
koydum.

Bugünlerde büyük Önder  Atatürk’ün “Memleket dahilindekiler gaflet ve
dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” sözünü, bir defa daha
hatırlamamızda sonsuz yarar vardır.

<BR>form gönderen: 88.229.148.60<BR>Mozilla/4.0 (compatible; MSIE 7.0;
Windows NT 5.1; .NET CLR 1.1.4322; .NET CLR 2.0.50727)<BR>rıdvan
karluk<BR>Anadolu Üniversitesi

Exit mobile version