Hasan ÜNAL
İLK inciler Talabani’den geldi. Ardından TESEV’in raporu yayımlandı. Hem muhteva benzerliği hem de zamanlama oldukça manidar. Uzunca bir zamandır Türkiye’nin milli devlet yapısının değiştirilerek çok uluslu bir ortaklık devletine yani eski Yugoslavya tarzında yeni bir devlet yapısına döndürülmek istendiği açıktı.
Bu yönde yoğun bir psikolojik harekat yapıldığı gözlemlenmekteydi. İşin garip tarafı, yürütülen psikolojik harekatın AB reformları, özgürlükler, insan hakları ve demokratikleşme çabalarının gereği gibi sunulmakta olmasıdır.
Talabani açık konuştu
SON yıllarda Talabani de Barzani de açık açık ne demek istediklerini ifade ediyorlar. Birkaç yıldan bu yana bazen Barzani bazen da Talabani PKK’ya karşı mücadele konusunda emirname okur gibi görüşlerini iletiyorlar Türkiye’ye. Bu defa da öyle yapmış hazret.
Söylediklerini muhteva analizine tabi tuttuğumuz zaman, ilk söylemek istediğinin PKK’ya karşı fiili bir mücadeleden yana olmadığı anlaşılıyor. Hatta bu konuyu anlaşılabilecek en açık cümlelerle belirtmiş. Yani PKK’ya karşı fiilen eline silah alacak şekilde mücadele artık söz konu bile değilmiş. Son yıllarda Talabani ve Barzani ikilisi bu masalı, ‘Kürdün Kürt ile savaşması dönemi sona ermiştir’ sözleriyle anlatıyorlardı. Hazret de öyle yapmış. O da aynı cümleyi tekrar etmiş.
Ama bize bir kıyak babından PKK teröristleriyle görüşebilirmiş. Onları silah bırakmaya davet ve teşvik edebilirmiş de… Aslında bu bölüm sirkatin söyleyen Kıptiye benzemiş. Çünkü PKK ile ne kadar içli dışlı olduklarını da ifade etmiş bu cümlelerle…
‘Fakat’ diyor Hazret, ‘biz adamları, silahlarını bıraktırıp, Türkiye’ye gitmeye teşvik ve ikna edeceğiz; ama siz oraya gidince onları alıp içeri atacaksınız; olmaz böyle bir şey’ diyerek feryat ediyor. Sonra da ağzındaki baklayı çıkarıyor daha doğrusu zehri akıtıyor ve genel af talebinde bulunuyor. Daha doğrusu emreder gibi söylüyor.
Rafsancani’nin kendisi hakkında yaptığı tarif ve tanımı haklı çıkartacak şekilde cümleler kuruyor. Genel aftan başka çaremiz olmadığını, olamayacağını, ayrıca bu işin silahla çözülmesinin mümkün ve muhtemel bulunmadığını da o muhteşem (!) stratejik dehasıyla bizlere bildiriyor.
Talabani hazretlerinin emirnamesi bununla da sınırlı değil. Yani genel af çıkaracağız. Asker, polis, korucu öldürmüş teröristler de dahil olmak üzere hepsini affedeceğiz (ama Allah var üstüne para da verin dememiş) ve serbest bırakacağız. Bunlar yetmiyormuş. Hazret diyor ki, soruna bir de siyasi çözüm üretmek zorundaymışız. Bunları söyleyen hayatında bir kereciğine bir devlet yöneten birisi olsa gam yemeyeceğim…
Sürekli olarak Ortadoğu’da fırıldaklık yapmış; ama yaptığı fırıldak işlerden de Rafsancani’nin verdiği sıfatı hak etmenin ötesinde her hangi bir başarı elde etmemiş; son yıllarda Amerika’nın arkasına sığınarak etrafa emirler yağdırmaya başlamış; ama Amerika’nın güç ve imkanlarının da sonuna gelindiğini görmeyecek kadar sığ kafalı bir aşiret reisi. Emir verdiği bizler ise binlerce senelik devlet geleneğinden geliyoruz.
TESEV aynı TESEV
TALABANİ’NİN siyasi çözüm olarak yumurtladığı lafları TESEV raporu açıklamış oluyor. Eski tabirle vuzuha kavuşturuyor. Rapor ‘Kürt sorunu’ olarak tanımladığı meselenin olmazsa olmazının yeni ve sivil bir anayasa olduğunu belirtiyor. Yani mevcut anayasa çöp sepetine atılıp, yenisi yazılmalıymış ve bu yeni anayasa her hangi bir etnik, milli, dini, dili veya başka bir kimlik esasına göre kaleme alınmamalıymış. Tamamen renksiz, kimliksiz ve milliyetsiz olmalı imiş. Ayrıca ‘Kürtlerin’ yoğunluklu olarak oturdukları bölgelerde ‘Kürtçe’ dilinin resmi dil olarak devlet dairelerinde kullanılmasına ve eğitimin ‘Kürtçe’ dilinde yapılmasına da izin verecek nitelikte olmalıymış.
Bütün bu yazılanlar ve söylenenler tersinden analiz edilecek olursa, Türk milli devlet yapısının ortadan kaldırılması isteniyor. Birden fazla millet esasına dayanan çok uluslu ortaklık devleti istenip istenmediği de meçhul; çünkü yeni kurulacak devlette Kürt milli varlığından bahsediliyor. Fakat anayasa tamamen renksiz, kimliksiz ve milliyetsiz olacağına göre, demek ki Kürt kimliği olacak; ama lütfen kabilinden bir Türk kimliği bile olamayacak.
Kabak tadı
AÇIKÇA söylemek gerekirse, bunlar tehlikeli önerilerdir. Dünyada hiçbir devlet hele hele hiçbir milli devlet sokakta bulunmamıştır. Olağanüstü şartlarda kurulmuşlardır ve ancak olağanüstü şartlarda ortadan kalkarlar. AB bugüne kadar üyelik müzakereleri adına her hangi bir adayı milli devlet yapısından çıkarıp çok uluslu bir ortaklık devletine dönüştürmeye teşebbüs dahi etmemiştir.
Ayrıca çok uluslu olarak kurulan veya çok uluslu hale gelen hiçbir devlet kalıcı olmamıştır. Türkiye de çok uluslu ortaklık devletine dönüştürülürse, bu, parçalanmanın başlangıcı olur. Belçika gibi çok zengin ve çok demokratik bir yapının bile milli kimlik mücadeleleri yüzünden ayakta kalamadığı bir dünyada hiç kimse bize demokrasi ve AB mavalı okumasın…
Bir yanıt yazın