KAMPANYANIN ÖNCÜLERİ, TÜRKİYE’YE HASIM ÇEVRELERLE İŞBİRLİĞİ YAPAN VE KENDİ ÜLKELERİNİ ARKADAN VURAN BİR KONUMDALAR
Şükrü M. Elekdağ – CHP İstanbul Milletvekili
“Özür diliyorum” kampanyasını başlatanlar, Türkiye’yi soykırımla suçlamak gibi bir hedef ve niyetleri olmadığını, esasen internette imzaya açılan metinde böyle bir ifadenin de yer almadığını vurguluyor ve girişimleriyle güttükleri amacın, Ermenilerin 1915’te Anadolu’da maruz kaldıkları “Büyük Felaket” nedeniyle onların yıllardır duyarsız kalınan acılarını bireysel bazda paylaşmak olduğunu söylüyorlar. İmzaya açtıkları bildiri metni şöyle:
“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Gerçekten de ustaca kaleme alınmış olan bu bildiri, konu hakkında derinliğine bilgi edinmemiş olanlara, insani, masumane ve iyi niyetli bir girişimin ürünü gibi görünebilir. Ancak, içerdiği bazı anahtar sözcükler ve deyimlerle bunların yüklü bulunduğu tanım ve kavramlar, özür dileme kampanyası öncülerinin siyasi motiflerle hareket ettiklerini açıkça ortaya koyuyor.
“Büyük Felaket” soykırım anlamındadır
Bu deyimlerden en önemlisi “Büyük Felaket” deyimidir. Bu deyim Ermenice’de, 1915 olayları için soykırım anlamında kullanılan “Medz Yeghern”’nin Türkçe çevirisidir. Yani, “Medz Yeghern” ile soykırım eş anlamlıdır. Yahudiler, nasıl “holocaust” yerine çoğu zaman Ibranice “shoah” deyimini kullanıyorlarsa, Ermeniler de soykırım yerine “Medz Yeghern” deyimine başvurur ve “Büyük Felaket”’i soykırım tanımıyla tamamen örtüşen bir ifade olarak kabul ederler. Nitekim, Papa Jean Paul II’nin Erivan’da 2001’de soykırım anıtını ziyaret ettiği zaman duasında “Medz Yeghern” kurbanlarından söz etmesi, Ermeni yöneticilerle kamuoyunu tatmin etmiştir. Ermeni yazarların, Ingilizce ve diğer yabancı dillerde yayımlanan kitaplarında da ve hatta bu kitapların başlıklarında “Medz Yeghern”, Ingilizce “genocide” yani soykırım sözcüğüyle eşanlamda kullanılmıştır.
Bu durum, özür kampanyası öncülerinin, “Büyük Felaket” deyimiyle sinsice kamufle etmeye çalıştıkları gerçek niyetlerinin ne olduğunu ortaya koyuyor. Bu bakımdan özür dileme bildirisi, aslında soykırımı kabul bildirisidir. Bu nedenledir ki, ABD’deki Ermeni lobi kuruluşları kampanyayı sevinçle karşılamış ve bunların en önde gelenlerinden biri olan Ermeni Asamblesi (AAA), ”Bu özür süreci Türkiye’nin kaçınılmaz olarak soykırım geçmişiyle yüzleşmesi sonucunu doğuracaktır.” açıklamasını yapmıştır. Bu ifadeler bir tehlikenin habercisi oluyor. Bu da, Türkiye’ye karşı uluslararası alanda düşmanca bir soykırım kampanyası yürütülür ve bu bağlamda birçok devlet parlamentosu nezdinde ülkemizi suçlayan kararlar alınması için girişimler yapılırken, Türkiye’de başlatılan özür dileme kampanyasının bu girişimlere destek vereceğidir. Bu durumda, özür kampanyasının öncüleri, bilerek veya bilmeyerek, kendilerini, Türkiye’ye hasım çevrelerle işbirliği yapan ve kendi ülkelerini arkadan vuran bir konumda bulmuyorlar mı?
1915 olaylarını “Holocaust” ile eşdeğerde tutma hatası
Bildiri metnindeki ikinci anahtar sözcük, “inkâr”’dır. Yahudi soykırımının (holocaust) vuku bulmadığı yolundaki iddialar, soykırım literatürüne “inkâr” ve “inkârcılık” (denial, denialist) kavramlarının yerleşmesine ve Fransızların Gaysot yasasında da öngörüldüğü üzere “inkâr suçunun” ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu kavrama göre, “inkâr” soykırım suçunun bir parçasıdır, çünkü izleri silme ve suçu örtbas etme hedefini güder. Ermeni militanlar, sırf “holocaust” ile ilişkisi olan bu kavramı kendi mağduriyetlerine de uyarlayarak Türkiye’nin kendilerine karşı “inkârcılık” suçunu işlediğini ileri sürerler. Ne var ki, bunu yaparken, “holocaust”’un tartışılmaz delillerle kanıtlandığını ve bir uluslararası askeri mahkeme tarafından hükme bağlandığını, bu nedenle 1915 olaylarına yönelik tartışmalı iddialarını “holocaust”’la eşdeğerde tutmalarının fahiş bir hata olduğunu unutmayı yeğlerler.
Dünyaca saygın tarihçilerin görüşleri
Bildiri’deki üçüncü anahtar deyim “özür dilemedir”. Ancak, bildiriye göre “Büyük Felaket” yani soykırım suçu nedeniyle özür dilenmesi söz konusudur. Oysa, 1915 olaylarının soykırım olarak nitelenmesi tartışmalıdır ve gerek tarihsel, gerekse hukuksal açılardan kanıtlanmamış bir husustur. Nitekim, dünyanın en saygın tarihçileri arasında bulunan Bernard Lewis, Stanford Shaw, Guenter Lewy, Michael Gunter, Andrew Mango ve Norman Stone, sözkonusu olayların soykırım oluşturduğu iddiasını arşiv belgelerine dayanarak kökten çürütmüşlerdir. Yazdıkları kitaplar ve makaleler incelenirse, genellikle şu noktalarda fikir birliği içinde oldukları görülür:
· Dünyaya soykırımı olarak kabul ettirilmeye çalışılan olayın, bu kavramla uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Ermeni ahalinin bir bölümünün zorunlu göçe tabi tutulmasının nedeni, etnik kökenleri veya dini inançları değildir. Osmanlı hükümetinin Ermeni milletine karşı sistematik bir kıyım uygulamak veya Ermenileri kısmen veya tamamen yok etmek gibi önceden veya sonradan alınmış bir kararı, planı veya niyeti hiçbir zaman olmamıştır.
· Osmanlı Devleti, Ermeni uyruklarına yönelik olarak, Avrupa’daki Yahudilere karşı kin ve düşmanlığı tahrik eden anti-semitizm kampanyasına benzer tutum ve davranışlar içine girmemiştir. “Ermeni tehciri”, bütün ülkeyi kapsamamış, özellikle Istanbul ve Izmir gibi kentlerde uygulanmamıştır.
· Osmanlı Devleti’nin ölüm kalım savaşı verdiği bir dönemde, Ermenilerin, düşmanla işbirliğinde bulunarak devlete ihanet etmelerinden, devletin güvenliğini ve ülke savunmasını büyük boyutlarda tehdit eden sabotaj ve silahlı eylemler yapmalarından dolayı, “tehcir” olayı, devletin varlığını koruma hakkı çerçevesinde meşru ve hukuken haklı bir önlemdir.
Ortak Tarih Komisyonu
Bu satırların yazarı, Türk ve Ermeni ulusları arasında barış ve uzlaşı ortamının ancak, her iki tarafın da kendi tezleri lehine kemikleşmiş kanaatlerini değiştirip tarihe ortak bir perspektiften bakmalarının sağlamasıyla mümkün olacağı düşüncesiyle, 1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin Türk ve Ermeni tarihçilerden oluşacak bir Ortak Tarih Komisyonu (OTK) tarafından araştırılıp gün ışığına çıkarılmasını önermişti. Bu öneri aynı zamanda, Türkiye ve Ermenistan’ın, sorunun tüm yönleriyle aydınlığa kavuşması için kendi arşivlerini tamamen açmalarını ve çalışmaların tam bir bilimsel ciddiyet ve düzen içinde yapılması ve zabıtların tutulmasını sağlamak amacıyla bir tür noter görevi yapacak tarafsız “nötr” bir mekanizmanın da oluşturulmasını öngörüyordu.
Bu önerim üzerinde önce, CHP Genel Başkanı ve Ana Muhalefet Lideri Sayın Baykal ile zamanın Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül’ün mutabakatlarını sağlamam gerekti. Bunu takiben, Sayın Başbakan ile Sayın Baykal 8 Mart 2005 tarihinde bir araya gelerek bu projeyi açıkladılar. TBMM de, 13 Nisan 2005 tarihinde oybirliğiyle kabul ettiği bir ortak deklarasyonla bu öneriye destek verdi.
Basın haberlerinden, üç yıldır Erivan tarafından pek dikkate alınmayan bu önerinin, halen Türkiye ile Ermenistan arasında yürütülen gizli müzakerelerin odak noktasını oluşturduğu anlaşılıyor. Bizim bu konuda söylemek istediğimiz şudur. Gerçeklerden kaçmayan, gerçeklerin ortaya çıkmasına talip olan Türkiye’dir. Türkiye bu maksatla bilimsel araştırma önerisini yapmıştır. Özürnamenin öncüleri ise, bu gerçeği görmezden gelip gerekli araştırma yapılmadan Türkiye’yi mahkum ettirmek istiyorlar. Bu bakımdan bizim kendilerine tavsiyemiz, akıl ve mantıkla izahı kabil olmayan ve ülkemiz çıkarlarıyla bağdaşmayan bu talihsiz ve sakıncalı girişimden derhal vazgeçme sağduyusunu göstermeleridir.
Özürnamenin talihsiz niteliğinden söz ederken, tabiatıyla bu bağlamda vurgulanması gereken bir husus da, Ermeni mağdurların acılarına yönelik duyarlılığın, telef olan yüz binlerce Türk ve Müslüman ahali ile, alçakça öldürülen diplomatlar ve ailelerinden esirgenerek, onların anılarına gösterilmiş olan saygısızlıktır.
Bir yanıt yazın