Ümit Zileli – Düz Çizgi
Hayran olmamak elde değil!..
“Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum” kampanyası toplumu karıştırdı, Ermeni diyasporası başta olmak üzere dışarıdaki mihrakları pek bir mutlu etti ya, hiç vakit kaybetmeden yeni bir “özür” istemi daha burnumuza uzatılıverdi!..
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı TESEV, “Kürt Sorununun Çözümüne Dair Yol Haritası: Bölgeden Hükümete Öneriler” başlıklı bir araştırma yayımladı. Raporda son derece ilginç, çarpıcı öneriler yer alıyor. Örneğin, raporun amacını pek güzel anlatan bir tanesi şöyle:
– Devlet genelde topluma ve özelde Kürt halkına en azından bir özür borcu olduğunu unutmamalı…”
Nasıl buldunuz?.. Güneri Cıvaoğlu dün Milliyet gazetesindeki köşesinde yukarıdaki maddeyi şöyle yorumladı:
– Bunu Kandil’dekiler bile istemedi!..
Ama TESEV istedi!.. Üstelik daha neler neler istedi…
***
Önce kısaca TESEV’i anımsayalım…
Can Paker’in başkanlığındaki vakıf, daha önce de “ses getiren” raporlarla ilgiye mazhar olmuştu. Yani bu konuda pek başarılı!.. Can Paker aynı zamanda ünlü spekülatör, “renkli devrimlerin” parasal destekçisi George Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Danışma Kurulu’nun da başkanı. Peki, bu enstitünün “Demokratikleşme Programı”nın başında kim var dersiniz?.. Etyen Mahçupyan!.. Mahçupyan aynı zamanda “Kürt Raporu”nun da moderatörü!.. Bakın Etyen Mahçupyan, bu raporla ilgili olarak ne diyor:
– Bu çalışma sırasında Demokratik Toplum Partisi (DTP) üzerimizde çok baskı kurmaya çalıştı… Yardım konusunda aşırı istekli tavırları için kendilerine teşekkür ediyoruz..
Bu açıklamadan ne anlıyoruz? Demek ki DTP’nin baskısı işe yaramamış. Bir de işe yarasaymış ne olurmuş acaba?.. Neyse, sanırım TESEV’i anımsadınız. Şimdi şu “çarpıcı rapor”dan bazı önerilere bakalım:
– Sivil ve demokratik olması gereken yeni bir anayasa yapılmalı ve bu anayasa “insan haklarının korunması” dışında “değiştirilmez ilkeler” barındırmamalıymış… Peki bu ne demek? Şu demek: Devletin laik niteliğini, Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğunu, bayrağı ve marşını, dilinin Türkçe, başkentinin Ankara olduğunu anlatan değiştirilemez maddelere elveda demek!..
– Yeni, anayasa “herhangi bir resmi ideolojiye atıfta bulunmamalıymış..” Yani, Atatürk’e de elveda!..
– Okullarda okutulan “Türküm, doğruyum, çalışkanım” andı da kaldırılmalıymış. İnsan, “arkadaşlar şu Türk, Türkiye isimlerini toptan kaldırsak nasıl olur, diyememişler, şimdilik bu kadarıyla yetinmişler” hissiyle dolup taşıyor!..
Raporda daha pek çok inci var! Okuduğunuz zaman “Sevr’i çöpe atmaya hiç gerek yokmuş” diye düşünmeden edemiyorsunuz!.. Ama ben en çok “özür” istemine takıldım…
– Bir sözcük bu kadar mı kirletilir, pes!..
Büyükelçi
Suriye’nin daveti üzerine Şam’a giden Türk gazeteci heyeti büyükelçiliğimizi de ziyaret ediyor. Güneş gazetesi yazarı Rıza Zelyut, büyük kabul salonunda Atatürk resmi olmadığını görünce Büyükelçi Yaşar Halit Çelik’e soruyor. Aldığı yanıt şöyle:
– Efendim bu salona Atatürk resmi koymadık, çünkü gerek görmedik!.. Artık bu işleri aşmalıyız. Avrupa’da devlet adamlarının resmi olmaz kabul salonlarında. Sadece kral ve kraliçelerinki bulunur… Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil. Başka şeylere bakalım!..
Zelyut, “İyi ama Atatürk bir devlet adamından öte, bir kurucu lider” diye itiraz edince büyükelçi kestirip atıyor:
– Kurucu lider olabilir ama kabul salonunda resmi şart değil…
Pekiii, büyükelçi hazretleri bu müthiş mantık içeren derin konuşmayı nerede yapıyor?.. Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’ın resimlerinin özenle yerleştirildiği bir masanın önünde!.. Elçinin mantığına göre, bu durumda Gül ve Erdoğan kral (yoksa padişah mı demeliyim!) statüsüne yükselmiş oluyor!.. Eğer öyleyse o mantığa göre;
– Büyükelçi, padişahın bendesi olmuş olmuyor mu?..
e-posta: [email protected]
Bir yanıt yazın