Tarih konusunda “ezber bozma” saçmalığı

Ruhat MENGİ

 

Ermenilerden özür dilemek üzere yola çıkan bir grup gazeteci ve akademisyenin açtığı imza kampanyası sürüyor.

Bildiğiniz gibi 21 Aralık Pazar günü öncesinde ve Her Açıdan’ın yayını sırasında bu gruba çağrıda bulunduk. Tek tek gelmek istemiyorlarsa 10 kişilik gruplar halinde bile ekrana çıkarak millete “hangi belgelere ve bilgilere dayanarak” özür dilemeye kalktıklarını ekranda açıklamalarını istedik. Onlara “dürüstçe dayandıkları bilgileri paylaşmaları için” fırsat verdik. Tek bir kişi telefonla bile açıklama yapmadı. Yapamadı.

İşte Türk Tarih Kurumu aylarca, yıllarca Ermeni tarihçileri ve Türkiye’deki bu ekipte bulunan tarihçileri masaya oturmaya çağırdığında da olan aynen buydu. Onlar tarihi konuşmak değil, peşin peşin soykırım iddiasının kabulünü istiyorlardı.

Şu anda da “masum ve kişisel bir özür dileme” olarak tanıtılan bu kampanyanın sonucunda olacaklar hiç de masum ve tehlikesiz gelişmeler değil.

Kampanyaya katılanların sayısı üç beş kez aynı isimlerin yazılmasıyla, bizlerin isminin hatta Ermeni teröristler tarafından öldürülen Türk büyük elçilerin isimlerinin bile listeye ilave edilmesiyle onbeşbinin üzerine (herhalde şu anda öyledir) çıktığında Ermenistan’dan önce ABD’nin bunu hemen kullanacağı Amerikan Ermeni Asamblesi Direktörü Ardouny’nin “Artık Türkiye soykırım geçmişiyle yüzleşmelidir. Obama da bunu istiyor” çıkışından açıkça bellidir.

Bu imza kampanyasını başlatanlar ve gazete köşelerinde kampanyayı destekleyenler, yapılanın “Türkiye’nin tarihine ve toplumuna ihanet derecesinde bir yanlış” olduğunu söyleyen ve karşı çıkanları “milli hissiyatla, milliyetçi görüşle, liberal anlayışa karşı çıkmakla” filan suçluyor ve bunun “ezber bozmak” olduğunu söylüyorlar.

Oysa bu eylem eğer ezber bozmak ise “Mustafa” filmindeki “belgelere değil kişisel yorumlara dayalı” ezber bozmadan hiçbir farkı yoktur. Tarih ancak belgelerle anlatılabilir, belgelerle kabul edilebilir.

Sadece bu nedenle, ellerinde yaptıkları işin mantığını açıklayacak hiçbir kanıt, hiçbir belge bulunmadığı için özür kampanyasını başlatanlar tartışarak, açıklayarak ortaya çıkmak yerine kaçıyor, binde bir çıkabilenler ise tarihi anlatmıyor, karşılarındakilere hakaret yolunu seçiyorlar.

Babacan ve Gül skandalı!

Türkiye yıllardır 1915’teki tehciri ve tehcir sırasındaki olayları, bunun öncesi ve sonrasında Ermenilerin Türklere uyguladığı katliamlarla birlikte tartıştı. Arşivlerini açtı, tarihçileri “toplu mezarlar”ı görmeye davet etti. “Biz tüm arşivleri, bilgileri araştırdık, soykırım yoktur” diyen yabancı tarihçiler “Türkiye bu iddiayı kabul ederse tarihine ihanet etmiş olur” dediler.

Ermenistan’ın ilk başbakanı Kaçaznuni’nin 1923 yılında Bükreş’te yapılan Taşnak Partisi toplantısında sunduğu ve “Biz barışı sabote etmek için savaştık. İtilaf devletlerinin bize vadettiği ‘Büyük Ermenistan’ hayaliyle Türklere karşı bu devletlerin safına geçtik. Tehcir doğruydu ve Osmanlı’nın tek çaresiydi” dediği raporu da Pazar günü ekranda okudum.

Bunun gibi yüzlerce belge varken, olup bitenler yalnız Türk değil Alman, Rus, İngiliz, Amerikan arşivlerinde de yer alırken, Türkiye olanca şeffaflıkla “masaya oturmaya” davetler yaparken birilerinin çıkıp kendi ülkelerini “inkarcılıkla, suskunlukla, resmî tarih dayatmakla” suçlaması akıl alır gibi bir durum değildir.

Bunlar resmî tarih ise diğer ülke arşivlerini taradınız mı? Taradıysanız ne buldunuz, buyrun açıklayın… “Yok açıklamayız, yalnızca suçlar ve hakaret ederiz. Bunun adını da ezber bozma koyarız”… Böyle “aydın” nerede görülmüştür.

Azeri kökenli Türk tarih uzmanı Prof. Dr. Aygün Attar’ın programda söylediği gibi “Neden Ermenistan’dan ezber bozan kimse çıkmıyor? Orada hiç aydın yok mu?”.. Tehcir durup dururken mi oldu? Peki örneğin Van’ı tehcirden önce bir ucundan öbürüne kim yakıp yıkmıştı?

Orada katliama uğrayanları, canını kurtarmak için yürüyerek yollara dökülenleri düşünerek neden kimse özür dilemiyor? Bu özürcüler neden katledilen Türklerin adını, Azerbaycan’daki katliamları hiç anmıyorlar?

Dışişleri Bakanı Babacan “Ermenistan ile çözüme hiç bu kadar yakın olmamıştık” demiş ama Dışişleri’nin böylesine hayati bir konuda “Türkiye’nin, bütün geleceğini ilgilendiren haksız bir suçlamayı asla kabul etmeyeceğini” açıkça söylemek yerine önce “tepki vermeyi uygun bulmuyoruz” demesi, Cumhurbaşkanı Gül’ün ise “Türkiye adına konuştuğunu unutarak” kampanyayı destekleyen açıklama yapması tam bir skandaldır.

Haklıyken haksız duruma düşürülmek ancak böyle olur işte… Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ve özürcüler önce oturup tarihi okusunlar. Onlar adına biz utanç duymayalım.

 

Ruhat MENGİ - slide 3

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir