Can Ataklı
Sevgili okurlar geçtiğimiz haftanın en çarpıcı ve açıkçası bana hüzün veren gelişmesi birilerinin “aydın” olarak tanımlamaktan nedense vazgeçmediği bir grubun “Özür diliyorum” başlıklı bir imza kampanyası açmasıydı. Buna bir de Cumhurbaşkanı’nın “anlamsız” ve bir de üstüne “Anayasa suçu” işleyen tavrı eklendi.
Kimden ve neden?
“Aydın” olarak tanımlanan bazı kişilerin açtığı Ermenilerden özür dileyen kampanya, ilk bakışta son derece “masum” ve hatta “hümanist” bir girişim olarak algılanabilir. Bu nedenle kampanyaya katılıp imza veren bazı isimler herkesi şaşırtabilir. Ama inanın bu hareketin başlatılması asla masum değildir.
Tarihsel gerçekler
Koca bir ulusun, özür dilemesi için herhalde çok geçerli kanıt ve belgelere ihtiyaç vardır. Bu nedenle özür dileyen kesim metne en azından hangi tarihi belge ve kanıta dayandığını koymak zorundadır. Ama hepimiz biliyoruz ki, bu konuda kesin ve tam olarak itibar edilecek bir belge, bilgi, kanıt yok.
1915’te ne oldu?
Tarih dersi verecek durumda değilim. Ama en azından 1915 yılında olanlar konusunda da asgari bilgi sahibi olmak gerek. “Aşırı fanatik” olanlar dışında hiçbir bilim adamı 1915 olayları için “soykırım” ifadesi kullanmıyor. Osmanlı’nın “arkadan vurulduğuna” inanması nedeniyle Rusya’yla iş birliği yapan Ermeni kalabalıkları zorunlu göçe tabii tutması sonucu elbette hiç de hoş olmayan olaylar yaşanmıştı.
Almanların payı var mı?
O tarihte “hasta adam” olarak nitelenen Osmanlı her gün toprak kaybederken, Rusya ile sorunu olan Almanya’nın Ermeni tehciri için ne tür baskı yaptığı konusunda kesin bilgimiz yok. Ama dönemin tarihi incelendiğinde bunda Alman parmağının olduğu da ortaya çıkacaktır sanıyorum.
“Bölünelim” çağrısı
Sevgili okurlar bu kampanyanın bence tek amacı var. Yakın bir gelecekte, tıpkı PKK teröristlerinin estirdiği fırtınadaki gibi toprak talepleri başlayacaktır. Çünkü “özür dilemek” soykırımı da kabullenmek anlamına gelir. Eğer “Evet biz soykırım yaptık” derseniz, tıpkı Almanların İsrail’e hâlâ tazminat ödediği gibi önce tazminat talepleri ile karşı karşıya kalırsınız. Herkese verecek kadar çok paranız olmadığına göre, bu tazminatı toprak olarak vermek durumunda kalırsınız.
Ülkenin yarısı gider
İşte “aydın” olarak tanımlanan kişilerin başlattığı hareketin sonucu budur. Ermeniler zaten yıllardır Kars’ı Ardahan’ı, Ağrı Dağı’nı istedikleri gibi asıl hedeflerinin Adıyaman, Kayseri’ye kadar olduğunu da saklamıyorlar. Diğer taraftan zaten kimi Kürtler PKK terörüyle desteklenerek toprak talebinde bulunuyor. Bu taleplerin karşılanması demek ülkenin yarısının gitmesi demektir.
Ve Cumhurbaşkanı’nın tavrı
Sevgili okurlar, bu gelişmeler içinde akla ve mantığa en aykırı çıkışı ise Cumhurbaşkanı Gül yaptı. Özür kampanyasına destek olarak nitelenecek sözler söyleyen Gül için söylenecek en hafif şey “yetkisini aştığını” belirtmektir. Cumhurbaşkanı bu konuda taraftır ve ne özgürlük, ne hukuk, ne demokrasi adına imzacıların yanında yer alamaz.
Cumhurbaşkanı devletin başı
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olarak devletin başıdır. Ben bir birey olarak devletin resmi politikalarını eleştirebilir ve karşı çıkabilirim. Ama Cumhurbaşkanı devletin resmi politikasının bekçisidir. Türkiye resmi olarak Ermeni soykırımı olmadığını söylemektedir. Cumhurbaşkanı bile olsa bu politikayı Abdullah Gül tek başına değiştirme ya da eleştirme hakkına sahip değildir. Değiştirilme gerektiğini düşünüyorsa bunu ayaküstü biçimde kamuoyuna anlatamaz. Resmi politikanın değişmesinin de kuralları vardır.
Gül istifa etmelidir
Her fırsatta engin bir hoşgörü sahibi, demokrasiye yürekten bağlı, fikir özgürlüğüne çok saygılı imajı veren Gül, Türkiye aleyhine olan her konuda başı çeken sözde aydınların yanında yer alarak puan topladığını düşünmektedir. Oysa yaptığı şey Anayasa’yı ihlaldir ve bir gün bile o makamda oturmaması gerekmektedir.
Erdoğan’ın tutumu
Cumhurbaşkanı’nın aksine Başbakan Erdoğan özür kampanyasına şiddetle karşı çıktı. Ne gariptir ki, Cumhurbaşkanı’nın işlediği suçu görmek istemeyenler durumu “Erdoğan-Gül arasında anlaşmazlık” olarak sunmaya çalışıyor. Bu yalandır, halkı aldatmaktır. Gül’ün davranışı “hükümetle ters düşmek” gibi basite indirgenip yok sayılamaz.
Yok aslında farkları
Çünkü sonuçta Erdoğan’la Gül arasında bir fark yoktur. Temel amaç devletin tamamını ele geçirmek olunca farklı gibi görünmek avantajlı bile sayılabilir. İkilinin aynı konudaki farklı söylemlerine aldanmak ancak safdilliktir.