Bunu ben söylemiyorum.
Gelişen olayların kendileri bana söylüyor.
Siyasetin içinde geçen 33 yılın deneyimleri artık benim beynimde bir “Kıbrıs Siyaseti Bilimi” oluşturdu. Öngörülerimdeki doğruluk oranları çok artmaya başladı. Yanılgılarım ise neredeyse yüzdelik olarak tek haneye indi.
Sayın Başbakanın “2009 yılı Seçim yılı olacaktır” demesine bakmayın. Şimdiden taraftarını ve tabanını buna alıştırmaya çalışıyor. Siyaset Biliminin yazılı olmayan kurallarında buna “Taraftarları yemlemek” deniyor.
Önce konu, nereye çeksen oraya uzayan “Genel bir başlık” ile ortaya atılıyor. Çok fazla tepki olmazsa veya kulaklar alışıp, tepkiler azalmaya başlayınca da ufak ufak bu başlığın içine detaylar eklenmeye başlanıyor.
Bu yönteme uygun olarak önce “2009 yılı Seçim yılı olacaktır” denerek “Normal seçim takvimine göre 2010 Şubatında yapılacak seçimlerin kararı 2009 yılında alınacaktır” açıklaması ile kulaklara 2009 yılında seçimlerin ne vakit yapılacağının kararının alınacağının mesajı verilmiştir.
Sonra, ikinci aşamada vatandaşa 2009 yılında seçimlerin yapılabileceği mesajı verilerek, halkın önüne 365 günden oluşan geniş bir zaman dilimi ortaya konacaktır. Sonraki aşamalarda da, zamanla gün sayısı önce 180 güne, sonra 90 güne düşecek ve en sonunda da kesin seçim günü açıklaması yapılacaktır.
İşaretler yaz başını göstermektedir.
Mecliste, Milletvekili sayısının yarısına sahip bir siyasi partinin “Erken Seçim”e mi gereksinimi olur.
Tüm komisyonlarda ve KİT’lerle yarı KİT kuruluşlarının Yönetim Kurullarında çoğunluğu elde tutan bir iktidar partisinin erken seçime gitmek kararı alması için, başarısızlığın ve seçilememe korkusunun gittikçe yükselen bir grafik çiziyor olması gerekmektedir.
Tabandaki çözülmelerin ve perde arkasındaki parti içi suçlamaların büyük boyutlara ulaşmış olması demektir.
Eğer iktidar partisinin parti meclisi, olağan toplantılarını yapamamış ve aylardır da toplanamıyor ise tehlike çanları çalıyor ve partinin ağır topları, gerçek partililerle yüzleşmek cesaretini gösteremiyor demektir.
Erken seçim havasını koklamak için “Dış ve İç Olaylara” bir göz atmak yeterlidir. Yaşananlar ve gelişmeler bu kanıyı ve saptamayı iyice pekiştirmektedir.
Rum Yönetimi Başkanı ve AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas’ın, AKEL örgütlenme kurultayı çalışmasında, gözyaşları içerisinde, parti Genel Sekreterliği’ni devretme zamanının geldiğini söylediği duygusal konuşmasında “Kıbrıs Türk liderliğinin iki halk ve iki devletin varlığında ısrar etmesinden dolayı üzgünüm. Biz, uzun yıllardır Cumhuriyetçi Türk Partisi’yle, Kıbrıs’ta iki toplumdan oluşan tek halk bulunduğu konusunda anlaştık” sözleri birçok bilgiyi içermekte ve geçmişteki ilişkilerin ipucunu vermektedir.
Sayın Başbakan ısrarla “bizim AKEL ile hiçbir ilişkimiz ve işbirliğimiz yoktur” derken, ki bir TV programında şahsen bana da bu sözleri söylemiştir, AKEL Genel Sekreteri ve Rum Lider Hristofyas, uzun yıllar işbirlikleri olduğunu ve hatta bir anlaşma bile yaptıklarını açıkça, bir kurultayda ve de TV’lerin önünde söylemiştir. Hem de iki gün önce.
Bu durum hangisinin doğruları söylemediği sorusunu kafalarda yaratırken, AKEL’in seçimlerde söz konusu partinin arkasında olacağı işaretini de vermektedir. AKEL iktidar değişikliği durumunda, müzakerelerin istediği gibi gitmeyeceğinin bilinci içindedir.
Belli ki her ikisi de kendilerini “Yes be Annem”, “Evet de, Avrupalı ol”, “Evet de, herkese iş ve aş”, “Evet derseniz İzolasyonlar kalkacak” gibi sahte rüzgarların estirildiği 2003, 2004 ve 2005 yıllarında zannediyorlar.
Bu seçim döneminde, bir olasılıkla iktidar partisine destek vermek için ve “Annan dönemi” rüzgarlarının tekrar estirilmesi amacı ile, AB’nin baskısı, Hristofyas’ın ve de AB komisyonlarında görevli Rum komite üyelerinin “danışıklı” başarısızlığı sonrasında veya önde gelen bir AB üyesi devletin “göstermelik” olağanüstü baskısı ile KKTC’de “AP Milletvekilliği Sandıkları” kurulacak ve “AP Milletvekilliği seçimleri” yapılacak.
Mantık bu uygulamanın aynı günde, biri “AP Milletvekilliği” diğeri de “Yerel Milletvekilleri”ni seçmek için iki seçimin birden yapılacağını ön görmektedir.
Rumlar 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası uyarınca 2 tanesi bize ait olan 6 sandalyenin tümünü de Haziran 2009’da yapılacak AP seçimlerinde doldururken, biz de statüsünün ne olduğu daha kesin olarak belirlenmemiş “Avrupa Parlamentosu Gözlemcileri”miz için güya seçim yapacağız ve onları KKTC Milletvekilliği seçimlerinden ayrı olarak seçerek, bir yerde sanki “Avrupa Birliği” üyeliği kabul edilmiş bir devletin vatandaşları havasına sokulacağız. Kaç tanemiz artık bu aldatmacaya kanar bilemem ama çoğunluğun akıllandığı ve bu yanıltıcı propaganda ile düzmece tiyatroyu yutmayacağı kesin.
Zaten şu anda iki tane Milletvekilimiz AP toplantılarına ve komisyon çalışmalarına “Gözlemci” olarak katılmaktadır. Oy kullanmanın dışında konuşmak ve öneri sunmak gibi hakları da bulunmaktadır.
Ayrı “AP (Gözlemci) Milletvekilliği” seçimi yapmak için, her ne kadar Anayasamız yurtiçi Milletvekili sayısını belirlemişse de, Anaysa değişikliğine gerek kalmadan, sayının belli olması ve işin içinde AB’nin de bulunmasından dolayı, maaş ve özlük hakları bakımından Meclisten geçecek bir yasa ile “AP (Gözlemci) Milletvekilliği” seçimlerini yaptırmak mümkün olacaktır.
Şimdiden bu konuda yapılacak propaganda ve kulağa hoş gelen sloganlar, gözümün önünden şerit gibi geçmeye başladı bile.
Erken seçim havasını kokladığım “İç Olaylar”da ne gibi ipuçlarının olduğuna ise bir başka yazımda değineceğim.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın