Yaklaşık 3.5 ay sonra Doğu ve Güneydoğu’da AKP ile zorlu bir seçim yarışına girecek olan DTP’lilerin Kuzey Irak’taki temasları hangi amaca hizmet ediyor?.. Mesud ve Neçirvan Barzani’nin DTP’lilere söylediklerine bakılırsa PKK’nin hem elinin güçleneceği hem de Türkiye’ye karşı pazarlık gücünü arttıracağı düşünülebilir. Oysa gerçek hiç de sanıldığı gibi değil!
Genelkurmay verilerine göre 2008 yılı içinde 670 terörist öldürüldü. Yakalanan ve teslim olanların sayısının 380’e ulaşması da örgütteki erozyonu yansıtıyor. Bir taraftan İmralı’da yatan Abdullah Öcalan diğer yandan Kandil Dağı’nı üs tutan başta Murat Karayılan ve Cemil Bayık olmak üzere PKK yöneticileri bu yüzden “diyalog” çağrısını giderek daha fazla seslendiriyor. İşte bu dönemde hem Kuzey Irak’ta hem de Avrupa ülkelerinde PKK’nin muhatap alınmasına yönelik çabalar da artıyor.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Eşbaşkan Emine Ayna, milletvekilleri Sabahat Tuncel, Osman Özçelik ve Parti Meclisi üyesi Abdullah Demirbaş’tan oluşan heyetin Kuzey Irak’a düzenlediği son geziyi de bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Heyet salt yerel seçimler öncesi peşmerge yöneticilerinin manevi desteğini sağlamayı değil, aslında PKK konusunda Kürt yönetiminin elini taşın altına koyması konusunda baskı yapmayı da amaçlıyordu. Yani DTP’liler, Türkiye’nin, PKK’nin silah bırakma çağrısına yanıt vermesi konusunda devreye girmesini istiyordu! Nitekim görüşmelerden yansıyanlara bakılırsa Barzaniler yumuşama sinyalleri vermişlerdi! Örneğin Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Selahaddin kasabasında görüştüğü DTP’lilere, PKK’nin silah bırakmasının diyaloğa bağlı olduğunu söylemiş, örgüte karşı silah kullanmayacakları mesajını iletmişti.
Heyet, Kürt yönetiminin, Türkiye’nin PKK’ye karşı yapacağı bir operasyona destek verip vermeyeceğini merak ediyordu. Barzani “Kürt eliyle Kürt kanı dökülmeyecek” diyerek arabulucuk çabalarını arttıracağını ima etmişti!
DTP heyetinin görüştüğü bölgesel hükümetin başbakanı Neçirvan Barzani de farklı bir tavır göstermemişti. Ona göre bölgede, PKK’ye karşı askeri bir seçenek düşünülmüyordu! Barzani, PKK’yi Kuzey Irak’tan çıkarma konusunda bir plan olmadığını da belirterek heyeti rahatlatmıştı.
Peşmergelerin PKK konusunda ikiyüzlü tavrını görmek için son iki günde PÇDK üzerinden yapılanları anımsatmak bile yeterli gelebilir. Örneğin peşmergeler, PKK’nin Kuzey Irak’taki uzantısı Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK) yöneticileriyle Erbil’de görüşmeleri için DTP heyetine izin vermişti. Aynı saatlerde peşmergeler PÇDK’nin Süleymaniye’deki yöneticilerinden 20’sini gözaltına alarak Türkiye’ye göz kırpmışlardı!..
Peşmerge yöneticilerinin DTP heyetine söyledikleri arasında tek doğru olan, PKK ile çatışmadıklarıydı! Çünkü Kürt yönetimi ABD’nin baskısıyla PKK’yi Kuzey Irak’ta enterne etme konusunda Türkiye ile aylardır görüşmeler yürütüyor. Bu görüşmelerde örgütün, bölgede dernek, vakıf ve parti gibi organlar üzerinden yayılmasının engellenmesi, Kürt medyasında PKK’nin yıpratılması konusunda psikolojik yayınlar yapılması, yakalanan teröristlerin Türk uzmanlar tarafından sorgulanması, Kandil çevresine özel harekât polislerinin yerleştirilmesi ve teröristlerin lojistiğinin kesilmesi konusunda mutabık kalındığı da biliniyor! Dahası PKK’yi terörist örgüt ilan etmesi konusunda Kürt parlamentosundan bir atak da bekleniyor! Kürt yönetimi bu beklentileri gerçeğe dönüştürür mü şimdilik bilinmiyor!
Bilinen tek şey, peşmerge liderleri, terör örgütünün hareket alanını azaltarak PKK konusunda Türkiye’nin ağzına bir parmak bal çalıyor! Kürt yöneticiler, bölgeye sık sık ziyarette bulunan DTP’lilere ise, “PKK ile savaşmayacağız” şeklinde klişeleşmiş yanıtlar vererek hem Kuzey Irak hem de seçimler öncesi Güneydoğu’daki dengeleri korumayı amaçlıyor!
PKK ise tüm bu kısırdöngü içinde, Kuzey Irak sınırlarındaki barınma merkezlerinde bildiğini okumaya devam ediyor! Örgüt bir yandan Kandil Dağı’nda eğitilen yeni terör gruplarını kırsala sevk ediyor, diğer yandan da Kürt hareketinin tüm Ortadoğu’da etkin olabilmesi için uluslararası çabalara girişiyor! Örneğin Belçika’da önceki gün tamamlanan bir kongrenin sonucu da bu çabaya dayanıyor. Hem Bush’un Bağdat gezisi hem de DTP heyetinin Kuzey Irak’taki temasları sırasında, PKK’nin de aralarında bulunduğu Kürt örgütlerinin çatı yapılanması olarak bilinen Kürdistan Ulusal Kongresi’ne (KNK) ilginç bir isim başkan seçildi. Bu kişi hem İran, hem Irak bağlantıları hem de Soran olması nedeniyle dikkat çekti. KNK’nin Belçika’da yapılan 9’uncu genel kurul toplantısında başkanlığa Kürtçenin Soranice lehçesini konuşan Tahir Kemalizade getirildi. Kemalizade aslında Kürt örgütlerinin “Güney Kürdistan” diye nitelediği Kuzey Irak’ta dünyaya geldi. Orada ona Tahir Taha Alaadin adı verildi. Ailesi PKK’nin “Doğu Kürdistan” diye tanımladığı İran’ın Piranşehir kentine göç edince adı da Tahir Kemalizade oldu. Tahran’da tarih ve coğrafya okuyan Kemalizade, bir dönem Humeyni’yi desteklemiş. PKK’nin yayın organlarından ANF’ye göre Kemalizade aslında “sosyalist”. Kemalizade’nin ailesinin bir dönem sınırların kalkması konusunda çaba harcamış olması da onu çekim merkezi yapmış! Yeni KNK başkanının da vurguladığı gibi Kürt hareketinde İran’daki yapılanmaların etkisi önümüzdeki süreçte büyüyecek.Bunda salt KNK’ye hem Irak hem İran’da etkili olan birinin başkan seçilmesi değil, bölgesel yansımalar da katkı sunacak.
Terör Neden Bitmiyor?..
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) kurucusu olan Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın 2006’da Kripto Yayınları’ndan çıkardığı “PKK Terörü Neden Bitmedi, Nasıl Biter” adlı kitabının üçüncü baskısı geçen ay yayımlandı. Daha önce terör örgütü konusunda, “Türkiye’de Düşük Yoğunluklu Çatışma ve PKK” ile “Türk Ordusunun Kuzey Irak Operasyonları” adlı kitapları da yayımlayan Özdağ, son çalışmasında, PKK gerçeğinin ardındaki sosyal, siyasal ve bölgesel etkileri sorguluyor, kendi siyasal penceresinden çözüm önerileri sunuyor.
Kitapta, “Türkiye’de Kürtçülüğün dinamikleri” ve “Türkiye’nin etnik dokusu ve yaşanan sorunun temel niteliği” başlıklı ilginç bölümler de bulunuyor. Kitaptaki en ayrıntılı bölümü ise, “PKK sorununun çözümü için alınması gereken önlemler” oluşturuyor. Bu bölümde bürokrasiden siyasi partilere, belediyelerden üniversitelere kadar kurum ve kuruluşların terörün yok edilmesi konusunda nasıl bir çaba içine girmeleri gerektiği anlatılıyor.
Prof. Özdağ, kitabının yeni baskısına yazdığı önsözde, “AKP’nin iktidara gelmesinden sonra Türkiye için mucize çözüm olarak sunulan AB tam üyeliği konusunda birçok adım atılmış ve milli devlete ağır darbeler indirilmiş olmasına rağmen terör artmaktadır” saptamasını yapmış. Özdağ, AKP’nin iktidara geldiği dönemde 757 olan terör olayı sayısının bir yıl sonra 1500’e ulaştığına da dikkat çekmiş. Türkiye’nin teröre çözüm adına ortaya koyacağı hiçbir politikanın PKK ve yan örgütlerini tatmin etmeyeceğini öne süren Özdağ, kitabında “Türkiye tarafından atılacak bütün diğer adımlar ne kadar iyi niyetli olsa da, terör örgütü ve arkasındaki dış dinamikler tarafından ancak nihai hedefe, yani federal devlet ve sonrasında bölünmeye götüren ara adımlar olarak kabul edilecektir” diyor!
Özdağ’ın kitabı, terörün siyasallaşmaya çalıştığı bir dönemde hem PKK hem de çevresindeki iç ve dış etkenler konusunda farklı bir bakış açısı sunuyor.
[email protected] – www.mehmetfarac.com
Bir yanıt yazın