BİR GERÇEK “MUSTAFA KEMAL” FİLMİ ÖZLEMİ…(2)

     Geçen hafta “Mustafa” filminde, Can Dündar’ın “herkese yaranmaya çalışma” hırsı içinde kendini imha edişiyle ortaya çıkan “ölüm noktasını” yazmıştım. Dündar, Atatürk’ün o dönemde hiçbir batılı liderde bile görülmeyen demokratikleşme çabalarını bilinçli olarak örterek ne yazık ki, kötü niyetini tescil etmiş oldu. Bugün ise size Dündar’ın filminin gaflarının kanıtlarını saymaya devam ederek zamanınızı çalmayacağım. Özellikle Turgut Özakman’ın nefis dizisinden sonra…

     Mustafa Kemal gibi dünya tarihine adını yazdırmış bir lider hakkında da, isteyen herkes istediği sonuca ulaşabileceği filmi yapabilir. Mustafa Kemal’in olağan dışı anıları, başarıları,  tarihi/ kültürel ve siyasi devrimlerle yüklü hayatında; o kadar “sinematografik” yaşanmışlık var ki, bunları filme dönüştürmek isteyen yaratıcı bir yönetmen, bu bolluk içerisinde ne yapacağını şaşırır!

     Ne yazık ki Dündar, etkilenmek için bula bula Vamık Volkan’ın “Ölümsüz Atatürk” ünü bulmuş. O kitabı okurken o kadar paranoyak derecede abartılı yorumlara rastlamıştım ki! Örnek mi? Mesela Mustafa Kemal, mahallesindeki Binbaşı Kadri’nin askeri ortaokula giden oğlunun üniformasını kıskandığı için asker olmuş! Artık üstünü siz düşünün ve Dündar yine de insaflı davranmış(!) deyin…

     Yıllardır, Mustafa Kemal’i tüm tarihsel kimliği ile olduğu kadar, yaşadığı yoğun kişisel anıları da içine alarak yoğuracak büyük prodüksiyonlu bir film bir türlü yapılamadığı için, kahrolmuşumdur. Arada kimi zaman çeşitli girişimler saman alevi gibi parlamış, ardından yok olmuşlardır. Buna rağmen ben de sinema ile yıllardır içli dışlı yaşayan bir sanatçı olarak, Mustafa Kemal’in hayatından böyle bir senaryoya aktarılması gereken ilginç köşeleri ayrıntılarıyla not ettim. Çünkü elbet sonunda bir gün bu ihtiyacı hisseden bir hükümet veya “bonkör bir zengin” çıkacak!

     Can Dündar’ın ne yazık ki tutarsız niyetlerini kanıtladığı “Mustafa” sı, aslında hayalimde görmeyi umduğum muhteşem bir Mustafa Kemal filmine ne yazık ki hiç yaklaşamadı! Geçen hafta söylediğim gibi hedef tabii ki Mustafa Kemal’i hatasız bir heykel, mükemmel bir kurgu insanı olarak göstermek olamaz! Aksine Mustafa Kemal’i kadınlara olan ilgisi, müzik, alkol, dans ve sigara ile somutlaştıran gece hayatı merakı, tarihsel kimliğinin yanı sıra, onun olağanüstü yaşamını süsleyen yadsınamaz verilerdi. Konumuz bunların saklanması değil!

     “Hayalimde seyrettiğim”  Mustafa Kemal filminde, tarihin en etkileyici insanlarından birinin en ilginç kişisel hikayeleri de var. Size, böyle bir senaryoya renk katacak örnekler aktarayım:

*Mustafa Kemal’in Harbiye askeri okulunda arkadaş olduğu Ali Fuat’la geçirdiği yakın dostluk günleri ve bir hafta sonu Büyükada’ya giderek onun telkini ve öğretileriyle bira yerine rakı içmeye başlaması, aralarındaki samimiyete güvenerek ona şiir ve resim’e olan yoğun ilgisini aktarması.

*1906’da “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti” ni kurarken, Ömer Naci ve Bursalı Tahir ile beraber silah üstüne Selanik’te yemin etmesi.

 *Askeri okula geceleri ranzalarda yatarken arkadaşlarına gizlice Voltaire veya Namık Kemal’den bölümler okuyup özgürlük aşkını dışa vurması.

* Sofya’da geçirdiği süreç içinde General Petroff’un güzel kızı Dimitrina’ya olan aşkı ve Petroff’un kızının bir Müslümanla evlenmesini şiddetle reddetmesiyle bu işin suya düşmesi.

*Berlin’de, Adlon Hotel’de kaldığı dönemde bu tarihi kente ve zevkli yoğun gece hayatına olan ilgisi.

*1920’de Cumhuriyeti ilan etmeden önce kuvvetlerini silahlı mücadeleye hazırlarken yurdun içinden son isyanın Yozgat’tan gelmesi ve geniş “Çapanoğlu ailesi” nin Mustafa Kemal’in güçlerine karşı verdiği savaş (böylece günümüzde bazı insanlar bugün “bu işte bir Çapanoğlu çıktı” cümlesinin kaynağını öğrenmiş oldular)

*Ankara’da Rus Büyükelçiliğinde verilen bir davette, Büyükelçiyi şoke ederek “bize bu ziyafeti hazırlayan ahçı ve garsonları da çağırıp geceye dahil etsenize, ancak böyle yaparak ‘sınıfsız bir masaya’ ulaşmış oluruz” demesi ve o gece bu arzusunu gerçekleştirebilmesi.

      Dünyaya örnek oluşturmuş ve emperyalizmle savaşı, barış felsefesi üzerinden gerçekleştirmiş bir liderin ardından tüm dünyanın, Castro’nun, Unesco’nun, Clinton’un muhteşem sözleri…

     Bunlar, askeri deha ile devlet adamlığını, devrimcilikle büyük bir hümanizma felsefesini birleştiren bir insanın ardından hatırlayabileceğiniz anlardan küçük bir demet…

     Atatürk tesadüfen gencecik yaşta ölmüş olsaydı, nasıl bir dünyada yaşardık? İşte o büyük Atatürk süper prodüksiyonunu izleyeceğimiz şanslı güne kadar, siz bu sorunun yanıtını Gani Müjde’nin o muhteşem “Osmanlı Cumhuriyeti” filminden alın ve aslında hiçbir abartısı olmayan bu filmin Ata Demirer  başta olmak üzere tüm kahramanlarını ayakta alkışlayın! Lütfen bu filmi kaçırmayın!

Bedri Baykam


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir