Soykırım tarihinde, Türkiye’ye kaçan Yahudi bilim adamlarıyla ilgili tek satır yok..
Arnold Reisman ile söyleşi
D. Ali Ercan [daercan@hotmail.com]
Arnold Reisman saygın bir mühendis. Yahudi soykırımından (holokost) kurtulmuş biri: 1934’te Polonya’da doğmuş, Nazi işgalinden kurtularak ABD’ye göç etmiş. Yahudilerin yakın tarihi konusundaki araştırmalarıyla tanınıyor. ABD’nin birçok üniversitesinde, Sabancı ve İTÜ’de dersler verdi. Nazi rejiminden Türkiye’ye kaçan ve Türkiye’nin üniversite reformuna büyük katkı sağlayan 190 bilim adamını araştırmayı iş edindi. Batı dünyasının, hatta tanınmış tarihçilerin bile bu konuda ne kadar az şey bildiğini gördü.Sonunda kapağında İstanbul Üniversitesi’nin eski bir fotoğrafı bulunan 470 sayfalık bir kitap yazdı. “Turkey’s Modernization, Refugees from Nazism and Atatürk’s Vision” şu anda Türkçe’ye çevriliyor. Kitabı, Reisman’ı bir seminer için konuk eden Özyeğin Üniversitesi basacak. Reisman’la bu bilim adamlarının Türkiye’deki hayatlarını, Batı’nın niye konuya ilgi duymadığını ve Almanya-Türkiye arasındaki entelektüel alışverişi konuştuk.
Ezgi BAŞARAN
-Türkiye ve Almanya’dan kaçan Yahudi bilim adamları konusunu araştırmaya Beyoğlu’ndaki bir kitapçıda karar verdiğiniz doğru mu?
-Bu konu hakkında her şeyi bildiğimi düşünürdüm. Ta ki karımla Beyoğlu’ndaki küçük kitapçıya girene kadar. Orada UCLA’de (California Los Angeles Üniversitesi) Osmanlı tarihi dersleri veren Prof. Stanford Shaw’un Holokost ve Türkiye adlı kitabıyla karşılaştım ve ayaküstü okumaya başladım. Sayfaları çevirdikçe huzursuzlanıyordum. Holokost’un daha önce hiç bilmediğim yönlerinden bahsediyordu. Hem de Türkiye, Almanya veABD Dışişleri’nden edindiği belgelerle. Kitabın küçük bir bölümünde de Türkiye’ye sığınan 190 saygın Alman Yahudisi bilim adamından söz ediyordu.
-Bu Türkiye’de de bilinen bir şeydir, siz neden bu kadar şaşırdınız?
-Türkiye’de bilindiğini kitabı alırken fark etmiştim çünkü dükkanın sahibiyle ayaküstü sohbet ettik. O anda dedim ki “Bu genç Türk, Holokost’la ilgili bir şeyi benden daha iyi biliyor.” Kitabı okuduktan sonra ABD’deki arkadaşlarıma, Holokost tarihi öğreten profesörlere anlattım. Araştırıp tarihçilerle konuştukça İngilizce konuşan dünyanın olanlardan bihaber olduğunu gördüm. Bibliyografik bir çalışma da yaptım: İkinci Dünya Savaşı, Yahudilik, Almanya hakkında yazılmış aklınıza gelebilecek bütün ansiklopedileri karıştırdım. Hiç birinde Nazilerden kurtulmak için Türkiye’ye göçen 190 bilim adamıyla ilgili tek kelime yok.
-Sizce Batı’daki bu görmezden gelme kasıtlı mı?
-Michigan Üniversitesi’nin tüm dünyadan akademisyenlerin katıldığı bir internet forumu network var. Oraya “Bu 190 bilim adamıyla ilgili Batı’da neden hiç konuşulmuyor” diye bir soru yazdım. Gelen yanıtlardan biri Prof. Çimen Erkol’dandı. “Türklerin dünyada kötü bir imajı var. Bu bilgilerle o imajı değiştirmek zorunda kalacaklar, onu istemiyorlar” diyordu Erkol. Bir başka sebep daha var: Türkiye’deki Yahudilerin büyük bölümü Sefarad. Holokost ise daha çok Aşkenazilere ait bir şeymiş gibi görülür. Türkiye zaten kendini ve tarihini anlatmak konusunda başarılı değil. Yani bu bilgisizlik biraz Türkiye’nin suçu biraz da Batı’nın bilmek istemeyişinden kaynaklanıyor.
-190 bilim adamının Almanya’ya göçmesinde anahtar kişiler kimdi?
-1932’de Atatürk, İsviçreli pedagog Malche’yi Türkiye’deki yüksek eğitim kurumları hakkında bir rapor sunması için çağırdı. O rapor Darülfünun’un modernleştirilmesinde bir yol haritası haline geldi. Ondan sonra da bu 190 bilim adamını Türkiye’ye İsmet İnönü ve onun Eğitim Bakanı Reşit Galip çağırdı. İşin Almanya tarafında da oradaki entelektüelleri kurtarmak için bir vakıf kuran patolog Phillip Shwarz vardı.
-Eğer ABD bu bilim adamlarına iş ve vize verseydi yine de Türkiye’ye gelirler miydi?
-Hayır sanmıyorum. Sonradan Einstein’ı da ameliyat eden Rudolph Niessen adlı bir cerrah vardı. ABD’den vize almıştı ama işi yoktu. ABD’ye giderken yolda Türkiye’nin kendisine iş teklif ettiğini öğrendi ve Türkiye’yi tercih etti. Ama hem ABD vizesi olup hem de ABD’de bir iş teklifi alan hiçbir bilim adamı Türkiye’ye gelmedi.
-Öyleyse bu bilim adamlarının Türkiye’ye gelmesinde “Sıfırdan bir üniversite sistemi kurulmasına önayak olalım” motivasyonu yoktu?
-Hayır, Türkiye’ye geldiler çünkü başka şansları yoktu. İdeolojik bir sebep aramayın. ABD üniversiteleri, Princeton, Harvard, Darthmouth, Yale, hepsi Nazilerin deyimiyle Judenfrei’dı, yani Yahudi’den arındırılmıştı. Örneğin Einstein, Princeton Üniversitesi’ne değil, Princeton Yüksek Öğrenim Enstitüsü’ne gitti. İkisi birbirinden tamamen farklı, hálá da öyledir.
-Alman bilim adamları Türkiye’ye gelirken, Türkiye de bir çok parlak öğrencisini eğitim alsın diye Almanya’ya gönderdi…
-Evet çünkü Türkiye’nin en büyük meselesi modernleşmeydi. Yahudi olsun olmasın bu entelektüellere ihtiyaç duyuyordu. Yani kimse bir ideoloji peşinde değildi.
-Bu olay Almanya-Türkiye ilişkilerine yansıdı mı?
-İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye tarafsızdı, Almanya’ya krom satmaya devam etti. Sebeplerden biri bu alışverişti. Almanya’da birçok Türk bilim adamı iyi koşullarda okuyordu. Türkiye de Almanya’nın kovduğu bilim adamlarını kabul ettiği için ona karşı mahcuptu. Hitler rejimi alttan alta bu yüzden baskı yapıyordu Türkiye’ye. Yalnız Türkiye’nin hakkını yememek lazım: Almanya “Bize o Yahudi bilim adamlarını geri verin” dediğinde, Türkiye “Canınız cehenneme” dedi. Öte yandan dünyanın belli başlı ülkeleri bu tür bir ilişkiyi Nazilerle kurmuştu. Mesela Harvard Üniversitesi, 300’üncü yılını kutlarken Nazi akademisyenleri davet etmeyi uygun görmüştü.
Türkiye’de “Albert Einstein aslında Türkiye’ye gelecekti ama son anda olmadı” gibi bir dedikodu olduğunu biliyorum ama bu doğru değil. Dedikoduların Einstein sergisinde yer alan Einstein’ın İsmet İnönü’ye yazdığı bir mektuptan çıktığını biliyorum. Einstein, Yahudiler için uğraşıyordu ve Fransa’daki OSC kullansın diye birçok boş kağıda imzasını atmıştı. O mektup OSC’den İnönü’ye gelmişti, Einstein’ın haberi bile olduğunu sanmam. Einstein uzmanı Barbara Wolf’la görüştüm. Eğer bu mektubu Einstein yazmış olsaydı, İbrani Üniversitesi ve İsrail ulusal arşivlerinde olurdu, dedi.
Bilgisayarımda yazılı bir teklifim var: Bana yol paramı verin, ABD’nin bütün üniversitelerini gezer, Türkiye’nin bu bilim adamlarını nasıl kabul ettiğini anlatırım. Bu teklifi Türkiye’deki bazı derneklere, mesela Türk Eğitim Vakfı’na, resmi makamlara, ABD’deki Türk elçiliklerine gönderdim ama yanıt alamadım.
-Bilim adamları Türkiye’de neyle karşılaştı?
-Çok az kütüphane vardı, neredeyse hiç laboratuvar yoktu. Hepsini onlar kurdular. Pazarlardan topladıkları malzemelerden laboratuvar ekipmanı yarattılar. Türk akranlarının 5 katı kadar, hatta başbakandan fazla maaş alıyorlardı. Bu arada Darülfünun’daki akademisyenler ve Almanya’da eğitim görüp Türkiye’ye dönenler onların pozisyonlarını istediler. Ülkede artan milliyetçilikle akademik kıskançlık birleşince zor günler yaşadılar. Birçoğu bu nedenle işinden oldu. Hükümet, ekonomik olarak sizin maaşlarınızı karşılayamıyoruz dedi ama altta yatan sebep aynı pozisyonlara Türk akademisyenleri getirmekti.
-Türkiye’deki sosyal hayatları nasıldı peki?
-Türkiye’deki Yahudi cemaatiyle ilişki kurmadılar çünkü burunları havadaydı. Buna Alman Yahudisi snobluğu deniyor. Ne Türklerle ne de Yahudilerle sosyal bir şey paylaştılar. Çocukları Alman Lisesi’ne ya da Amerikan okullarına giderdi. Sadece birbirleriyle görüşürlerdi. Sosyal bir klik oluşturmuşlardı. Kendi müzik toplulukları vardı. Kayak yapmak için Uludağ’a giderlerdi. Toplumdan tamamen kopuktular.
-Ülkelerine ya da ABD’deki üniversitelere gidince Türkiye’den bahsettiler mi?
-Hem de hiç. Bu bilim adamlarının öğrencilerini bulup konuştum, hepsi hocalarına neredeyse tapıyor ama hiçbiri onların Türkiye yıllarını bilmiyor. Bazılarının aileleri tarafından kaleme alınan ölüm ilanlarını okudum, onlar da Türkiye’den bahsetmiyor.
-Ama pratikte Türkiye onların hayatını kurtardı?
-Öyle ama bundan hiç bahsetmediler. Neden biliyor musun? Çünkü utandılar. Nazi rejiminden önce Almanya’da inanılmaz bir hayatları vardı. Entelektüel tanrı gibiydiler. Sonra Almanya onları kovdu, ABD kabul etmedi. Türkiye gibi bilimsel açıdan geri bir ülke dışında hiçbir yerde iş bulamamayı kendilerine yediremediler. Bu durumdan utanç duydular ve kendilerine sakladılar.
Bir yanıt yazın