PKK: Problemimiz sistemle, Türklerle değil…

 
Röportaj  
Problemimiz sistemle, Türklerle değil…  
Selahattin Demirtas

DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş, sahte çürük raporu aldığı gerekçesiyle yargılanan ve şu anda jandarma er olarak askerliğini yapmakta olan eski DTP Başkanı Nurettin Demirtaş’ın kardeşi.

 
 

Okuryazar bir anne-babanın yedi çocuğundan aktif politikayla uğraşan sadece ikisi ama hepsi yükseköğrenim gördü. Aslen Elazığ Palulu. Ana dilleri Zazaca olan aile, çocuklarıyla Türkçe konuştu. Kürt sorununun çözümü konusunda hükümetten beklentim, cesur bir adım atıp DTP ile temasa geçmesi. Demirtaş kardeşler daha sonra kendi çabalarıyla Zaza ve Kırmançi lehçelerini öğrendi. Bu yüzden Selahattin Demirtaş, “Bilimsel açıdan ana dilimiz Türkçedir. Biz Kürt olduğumuzun bilincine üniversite yıllarında vardık.” diyor. Evli, iki kız çocuğu babası. Her sorumu sükunetle ve içten yanıtladı. Aynı görüşleri paylaşmadığımız insanlarla daha çok ve daha sık konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Kıyamet bundan kopmaz, diyalogsuzluktan kopar.

Üniversite yıllarında ağabeyiniz PKK’nın İzmir sorumlusu olduğu gerekçesiyle tutuklandı ve on iki yıl içeride yattı. O dönemde siz de suçlandınız mı?

Ben suçlanmadım örgüt üyeliğinden dolayı ama ben de gözaltına alındım. Üniversite gençliği içerisinde demokratik Kürt yurtsever öğrenci hareketleri vardı. O hareketlerin tamamı PKK’lı olmakla suçlanırdı. YÖK protestosu bile bir PKK hareketi gibi değerlendirilip katılanlar gözaltına alınabiliyordu. Benim hayatımı değiştiren olay, lise ikinci sınıfta, okuduğum okulun önünde beklerken bir polisten dayak yiyişimdir. Politik bir kimliğim de yoktu o zaman. Hiçbir şey sormadan çok sert bir tokat attı bana. O tokadı halen hissederim psikolojik olarak. Oradan başlayan bir sorgulama belki de benim iç dünyamda bir dönüşüme yol açtı. Üniversite yıllarımda da, avukatlığımda da insan hakları ile ilgili davalara yoğunlaştım. Benim milletvekilliği sürecim o tokat ile başlar diye düşünüyorum.

Sizi dağa çıkarmayan sebepler nedir?

Ben siyasette kendime şans yaratma fırsatı buldum. Avukat oldum. Başka bir yöntemle mücadele etme konusunda bir gücüm vardı. Evet benim de çok üstüme gelindi. Hakkımda çok sayıda dava açıldı ama bu konuda ısrarcı olmam gerektiğine kendimi inandırdım. Benim edindiğim bu fırsatı her Kürt genci edinememiştir. Açıkçası üniversite yıllarında ben de her an dağa çıkabilirdim.

Ne durdurdu sizi?

Gitmemem gerektiği konusunda kendimi ikna ettim. Üniversiteyi bitirmem gerektiğini düşündüm.

PKK’ya yeni katılımlar nasıl oluyor?

Ben DTP’li bir milletvekili olarak PKK’nın bu işi nasıl yaptığını bilme şansım yok. Elbette ki ailelerden duyuyoruz. Bize geliyor insanlar. Çocuğumdan haber alamıyorum, dağa gitmiş olabilir, diyor. Savcılıklara dilekçeler yazdırıyor. Emniyetten soruyor. Bulunamıyor. Üniversiteden, liseden, dershaneden gitmiş olabiliyor. İşçi olabiliyor. Bu insanlar nasıl bağ kurdular bunları öğrenme şansımız olmuyor. Bu işin ayrı bir birimi var mı onu da bilmiyorum.

Neden, bölgemizde ev ev dolaşalım, gençlerle oturup konuşalım, aman çocuklar sakın dağa çıkmayın, bu işin sonu yoktur, diyelim gibi bir çabanız olmuyor?

Demokratik siyaseti olgunlaştıramadığımız müddetçe kimseye böyle bir şey söyleme hakkımız olmaz. Mesela bana “Sen 35 yaşındasın. Meclis’e gittin. Hakkında ondan fazla fezleke var. Milletvekilliğin bittiğinde otuz yılla yargılanacaksın. Biz de böyle mi yapalım?” diyebilirler. “Milletvekili olarak demokratik siyasetin çözüm olabileceği konusunda somut olarak hiçbir şey yapamadınız.” diyebilirler. Elbette ki bütün bunlara rağmen, dağa çıkmayın, gelin DTP’de demokratik siyaset yapın, diyebilirim. Ama bunu böyle kapı kapı gezerek söyleyebilecek gücü biz yaratamadık. Neden bu konu, ağırlıklı olarak DTP’nin misyonu olarak görülüyor? Dağa çıkmış gençleri indirmek sadece DTP’nin sorunu mudur?

Sadece sizin değil ama çocuklar dağda olduğu sürece en fazla yük sizin sırtınıza binmiyor mu? Hareket alanınız daralmıyor mu?

Biz DEHAP’tan HADEP’ten bu yana DTP olarak PKK’nın silahı bırakması için en çok elini taşın altına koymuş bir partiyiz. Ama PKK, DTP’nin bitirebileceği bir olgu değildir. DTP, PKK’nın etkilediği insanlara karşı doğru bir üslup kullanamazsa hiçbir misyonu kalmaz. Zaten hükümetin veya devletin bize dayattığı tam olarak budur. Gerçekten dağa gidişin yolunu durdurmak, dağdan inişin önünü açma bizim elimizdeyse bunu da memnuniyetle yaparız. Bunun için hükümetin bize argüman vermesi lazım. Bize diyecek ki: Kardeşim sizler DTP’li olarak seçildiniz, geldiniz. Biz siyasi olarak sizlerle aynı düşünmüyoruz. Ama ortada bir Kürt sorunu var. Terör sorunu da diyebilir kendi açısından. Ama biz bu sorunu çözmek istiyoruz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Siz o bölgenin seçilmiş insanlarısınız. Bizim dışımızda bir şey görmüş olabilirsiniz.

Bunu dese ne yaparsınız?

Böyle bir argümanı bana verdiği zaman ben geri dönerim seçim bölgeme. Derim ki: Ne oluyor kardeşim? Biz sizin sorununuzu konuşuyoruz. Siz bizi seçtiniz. Dediniz ki: Gidin sorunumuzu anlatın orada. Biz de konuşuyoruz. Ama bu kavga gürültü içerisinde bizim sesimizi kimse dinlemiyor. Susun biraz deme hakkım olur. Şimdi ben gidip o insana ne diyeceğim? Biz bir buçuk yıldır Meclis’teyiz. Ama bu ülkenin başbakanı daha bizimle bir kez dahi görüşmedi. Bayramda elimizi sıkmadı. Bayramda partiler birbirlerini ziyaret eder. AKP bize bayram ziyareti gerçekleştirmedi.

Siz kendinizi Kürt milliyetçisi olarak mı tanımlarsınız?

Hayır. Asla! Öncelikle bir insanım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt’üm. Bütün milliyetçilikler tehlikelidir. Etnik milliyetçi siyaset tanımı bizim partimizle asla uyuşmayan, yönetimi, tabanı, üyeleri ve milletvekilleriyle değerlendirdiğinizde yüzde 90’ından fazlasını rahatsız eden bir kavramdır. Herkes de herhalde haksızlık yapmıyordur bize, herkes de düşman değildir. İnsanların birçoğu da etnik siyaset yapanlar olarak tanımlıyorsa, bizim kendimizi sorgulamamız gerekir. Biz nerede hata ediyoruz?

Nerede?

Biz DTP olarak, etnik kimlikler üzerindeki baskıları dile getirirken Kürt kimliği üzerine savunuyu yaptık hep. Bu siyaseten eksiklikti. Yani Kürtler kadar Türklerin de bu ülkede kimlik sorunları var. Yani bütünlüklü bir savunu yapılmalıydı. Türk kimliği de aslında ezilen kimliktir. Emperyal dediğimiz yabancı kültür akımlarına karşı Türk kimliği bile tehdit altındadır. DTP kendi siyasetini kurarken, Türkiye’de bütün kimlikler tehdit altındadır. Kürt kimliği yasaklıdır. Alevi ve Arap kimliği de yasaklıdır. Kendini ifade etme konusunda sıkıntı yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları vardır. Hatta dinî cemaatler yasaklıdır. Kadın kimliği tehdit, baskı altındadır. Ve bütün bunlar Türkiye’deki sistemden kaynaklıdır. Dolayısıyla bizim problemimiz sistemledir. Türklerle değildir. Biz bu şekilde Türkiye’nin sorunlarına hitap eden bir dil kurmak yerine, Kürt kimliği üzerinden kurduk. Bu yüzden bizi hep Kürt etnik siyasetçisi olarak algıladılar.

Güzel bir özeleştiri. Bunu kuramamanızda PKK baskısının da rolü olmadı mı?

PKK genelde Türkiye’de kimlikler problemini savunmak üzere ortaya çıkmıştı. Ama bu hareket tümüyle Kürtler tarafından desteklendi. Ve Kürt toplumu içinde örgütledi kendini. Ve giderek bu hareket içerisindeki Kürt sayısı arttıkça hareketin Kürt kimliği öne çıktı ve maalesef sadece Kürt hareketine dönüştü. Dolayısıyla bu DTP’yi de, PKK’yı da etkileyen bir şeye dönüştü.

Eksiğinizi tespit etmeniz ne işe yarayacak ?

2002 seçimlerinden sonra Kürt sorununu çözemeden, Kürtlerin bu kadar yoğunlaşmış, hakikaten patlama noktasına dönüşmüş sosyal, siyasal sorunlarını çözemediğimiz müddetçe, DTP olarak Türkiye partisi olmayı iddia etmek veya bu konuda çaba sarf etmek zor bir iştir dedik. Hiçbir siyasi parti iktidarı hedeflemeden yürüyemez. Ama bir dönem itibarıyla Kürtlerin kimlik, dil vs. sorunlarını çözelim. Bu Türkiye açısından bir tehdit algılaması olmasından çıksın. Bunun dışında bir şey yapamayız, dedik. Siz Kürt sorununu bizim ele aldığımız şekilde ele alırsanız Kayseri’den oy alamıyorsunuz. Ama başka şekilde de Kürt sorununu görünür kılamıyorsunuz.

Ama böyle yaparak da Kürtlerin dışında size empati yapmaya çalışan Türkleri de kaybediyorsunuz. Fasit daire.

Evet, tartışmaya muhtaç bir konu bu.

Mesela şimdi Kürtlere kültürel hakları verilse, Kürtçe seçimlik ders olsa, Kürtçe televizyon olsa, bir Kürdoloji enstitüsü kurulsa siz bundan tatmin olur musunuz?

Hayır. Bu bizim için Kürt sorununun çözümü değildir. Biz demokratik özerklik diye bir proje hazırladık. Bu proje ifade ettiğiniz bu şeyleri de kapsıyor. Eğer Kürt sorunu gerçekten önümüzdeki nesillerin bir problemi olmaktan çıkarılmak isteniyorsa, mutlaka bizim önerdiğimiz formülün tartışılması gerekiyor.

Ama siz değil miydiniz daha önce Kürt sorunu demek Kürt kimliğidir. İşte televizyonu olması gerekir. İnsanların seçimlik olarak bu dersi okumaları gerekir, diyen. Şimdi bu haklar verildiğinde de sorun bitmez, bir de özerklik lazım, diyorsunuz.

O haklar verilirse güzel bir başlangıç olur. Ama Kürt sorunu çözülmüş olmaz. Kürt sorununun çözümü DTP’yi tatmin etmekten geçmiyor. Kürt sorunu çözüldüğünde PKK silahı bırakır. Savaş da biter, deniyorsa bu bizim karar verebileceğimiz bir şey değil.

Türkiye’nin yirmi idari bölgeye ayrılması gerektiğini ve bunun AK Parti’nin yerel yönetimleri güçlendirmeye yönelik yerinden yönetim teklifinden çok farksız olmadığını iddia ediyorsunuz. Ama herkes sizin Türkiye’yi bölmeye çalıştığınızı düşünüyor. Önerdiğiniz özerkliğin federasyondan farkı nedir?

Birincisi bu özerk bölgeler kimliğe bağlı bir yapılanma değil. Bu bölgelerin bir kısmı Kürt bölgesi olarak tanımlanmayacak. Etnik kimliğe dayalı bir ayrışma değil bu.

Türkiye büyük bir ülke coğrafî ve nüfus olarak. Temsilî demokrasi açısından zorluk yaşıyor. Ankara sorunların tamamına yetişemiyor. Ankara’nın çözüm bulması ağır bir bürokrasi gerektiriyor. Biz buradaki bir sorunu ele alana kadar o sorun çoktan can yakmış oluyor.

Bu katı merkezî sistem, ademi merkeziyete dönüşmeli. Ankara’nın yetkisi zayıflamalı ve yerellere aktarılmalı yetkilerin bir kısmı. Ulusal güvenlik, adalet, iç güvenlik, malî politikaları merkez belirlemeli. Bunun dışında eğitim, trafik, kadın, çocuk, turizm, ekonomik konular yerel mecliste halledilmeli. Bu bölgelerde sadece bir bölgenin Kürt’ü, bir bölgenin Çerkes’i, bir bölgenin Türk’ü diye tanımlarsak işin içinden çıkamayız. Dolayısıyla etnik kimliğe bağlı kalmamalı. Tek kriter, örneğin İstanbul hangi illerle ekonomik, sosyal, kültürel alışveriş içerisinde olabilir onu belirlemek lazım.

Bunu Özal da düşünmüştü. Ama yapılamadı.

Evet çok kolay bir konu değil. Hatta geçenlerde Evren söylediğinde vatan haini ilan edildi. Bu konuda bir önyargı var bize karşı. Ama hakikaten çok masumane ve gerçekçi bir çözüm önerisi.

Biraz evvel saydığım haklar verilirse ‘PKK’nın dağda olmasına da gerek kalmaz. Kalırsa sorunun adı artık sadece terör sorunu olur’ diyebiliyor musunuz?

Bize göre bu haklar verilmese bile, demokratik siyasetin koşulları oluşturulsa PKK’nın dağda kalmasına gerek yok. Yani bugün eğer PKK, Kürtler adına Ortadoğu’da siyasî temsilci olarak bulunma iddiasındaysa bunun fırsatı yaratılmalı.

Yok artık! Adam öldürmeyi savunan bir örgüt mü Kürtlerin temsilcisi olacak?

PKK bugün DTP’nin savunduğu siyasî argümanlarından çok daha fazlasını siyaset olarak Kürtlere vaat ediyor. Böyle göremezseniz elbette anlayamazsınız niye insanlar onu destekliyor? Sırf adam öldüren bir örgütü Kürtler bu kadar nasıl destekler? O zaman bütün Kürtler canidir, gibi düşünmek lazım. Milyonlarca Kürt sırf bu yüzden mi PKK’yı destekliyor? Hayır. Vaatte bulunuyor PKK.

Kafama silah dayayarak vaat edilen bir barışa inanmamı mı bekliyorsunuz?

PKK’nın en çok kullandığı argüman ‘bana demokratik siyaset hakkı tanınırsa silahları bir saatte bırakmaya hazırım’ argümanıdır. Buna karşılık devlet bir şey yapmıyorsa burada inandırıcı olan PKK’dır gibi bakılır.

YARIN: DİYARBAKIR’I KAYBEDERSEK HALKIN İRADESİNE SAYGI DUYARIZ

NURİYE AKMAN
Okuryazar bir anne-babanın yedi çocuğundan aktif politikayla uğraşan sadece ikisi ama hepsi yükseköğrenim gördü. Aslen Elazığ Palulu. Ana dilleri Zazaca olan aile, çocuklarıyla Türkçe konuştu. Kürt sorununun çözümü konusunda hükümetten beklentim, cesur bir adım atıp DTP ile temasa geçmesi. Demirtaş kardeşler daha sonra kendi çabalarıyla Zaza ve Kırmançi lehçelerini öğrendi. Bu yüzden Selahattin Demirtaş, "Bilimsel açıdan ana dilimiz Türkçedir. Biz Kürt olduğumuzun bilincine üniversite yıllarında vardık." diyor. Evli, iki kız çocuğu babası. Her sorumu sükunetle ve içten yanıtladı. Aynı görüşleri paylaşmadığımız insanlarla daha çok ve daha sık konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Kıyamet bundan kopmaz, diyalogsuzluktan kopar. - 1437809520747

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir