Batı, Ermenistan, Kürdistan, Bizans için 200 Yıldır Uğraşıyor

Gezilerinde işgalci güçlerin Kerkük ve Erbil’de güvenliği yok ettiğini gördüğünü belirten Banu Avar, şu çarpıcı tespiti yaptı: “Halk, Saddam döneminde emniyet vardı Şimdi emniyet yok. Zulüm çok. Hayat 2003’te bir günde çok değişti diyor”

KERKÜK’TE bir mahalle. Yerler yaz sıcağında çamur deryası. Tüm kapılar kapalı. Perdeler çekili. Biz Bayatlı ailesine konuk gidiyoruz. Kapıdan girip bir koridordan geçiyoruz, bir avluya varıyoruz. Bayatlı ailesinin tüm fertleriyle kucaklaşıp, onları öpüyor, Türk halkının sevgi ve selamlarını iletiyoruz. Aile reisi, geleneksel Türkmen kıyafeti içinde, tüm aile fertleri bayramlık entarileriyle selamlıyor bizi… Türkmen Bayatlı ailesi savaş koşullarında kapalı kapılar ardında yaşamaya çalışıyor. Ahmet Bayatlı anlatıyor: “Kerküklüyüz biz. Anadan, babadan, dededen üç buçuk milyon insanız. Birçok baskı gördük. Saddam rejimi çok çektirdi bize ama bugün daha beter haldeyiz. Eller var, gezer içimizde. Barzani gibiler var, girerler içimize; sürerler insanlarımızı; satın alırlar ama herkesi kandıramazlar parayla…” Karısı İlham bir şeyleri yoktan var etmek için uğraşıyor. Eve ayda 100 dolar para giriyor. lham bize evi gezdiriyor. Mutfakta pirinç kaynıyor. Oruç onla bozulacak. Başka yemek yok. Yedi kişi, savaşın içinde bir dehlizden geçiyor. İlham, temiz lehçesiyle dertleşiyor: “Saddam döneminde çok zulüm gördük. Ama emniyet vardı. Şimdi emniyet yok zulüm de çok. O kadar zulüm var ki ne sayayım. Ölüm var; iş sahipleri tehdit edilir, zenginlerimiz kaçırılır, memleketimiz yok edilir… Hayat 2003’te bir günde değişti. Başka bir millete yol verdiler, her yer harabeye çevrildi. Şimdi burada oturup, gözyaşı döküyorum.” Ahmet Bayatlı’yla vedalaşırken o da son sözünü söyledi: “Biz de bir Osmanlı milletiyiz, kalmışız buralarda. Bizi yok etmek isterler ama edemeyecekler! Biz 16 imparatorluk kurmuşuz. 6 devlet kurmuşuz. İşte ondandır korkuları!” 2007 Ekimi’nde Amerikan Senatosu’nda düzenlenen bir toplantıda konuşan dış ilişkiler uzmanı Judith Yaphe, Irak’ta asıl içsavaşın, Kürtler ve Araplar arasında çıkmasından korktuğunu söyledi. Yaphe, Kerkük’ü ele geçirmekte kararlı olan Kürtlerin, Araplarla kısa süre içinde bir içsavaşa girmelerinin kaçınılmaz olduğunun altını çizdi. Çok geçmeden Pentagon için projeler üreten düşünce kuruluşu, Rand Corporation yeni bir projenin ana hatlarını açıklayacaktı. Peki acaba mezhepler arası çatışmayı durdurma yolları konusunda neler öneriyordu rapor? Sıkı durun! İşte raporun çözüm önerileri:
* 1. Ülkedeki şiddeti yatıştırmak ve çatışmaların artmasını önlemek için, ezici bir güç kullanmak.
* 2. İçsavaşın galiplerinden birini veya birkaçını seçip desteklemek. Onların Irak’ı kontrol etmesine yardımcı olmak.

  • 3. Irak’ın üç ayrı devlete bölünmesini hazırlamak.
  • 4. Irak’tan asker çekmek ve bir veya daha fazla galibin ortaya çıkmasını beklemek.
  • 5. Koalisyon Güçleri direnişçileriyle savaşmaya odaklanırken ve merkezi hükümet desteklenirken, şiddeti azaltmak için arabuluculuk yaparak mevcut gayretleri sürdürmek.
    Amerikan düşünce kuruluşunun önerileriydi bunlar. Kerkük, Kıbrıs gibi Büyük Ortadoğu Projesi’nin temel taşlarından biri.
  • Kürtler, Irak’ın şımarık çocukları
    “PKK kamplarında Amerika menşeili ağır askeri teçhizat bulundu!”
    “Ankara Bağdat’la değil, Erbil’le muhatap olmalı!”
    Bu gibi haberler basında boy gösterirken Eylül 2007’de Türkiye, Irak’la masaya oturdu. Terörle mücadele anlaşması imzalandı. Anlaşma metninde “terör örgütüne sıcak takip” maddesi Erbil’in vetosuna takıldı. Türkiye ile Irak arasında imzalanan anlaşmaya göre, Türkiye, teröre karşı mücadelesini Irak hükümetiyle işbirliği yaparak sürdürecekti. Terörle mücadele koordinatörlerinden sonra şimdi, hükümetler arası bir ortak izleme komitesi terör konularından sorumlu olacaktı. Türkiye Irak’la, terörle mücadele konusunda masaya oturduğunda, biz Erbil’deydik. Kuzey Irak Kürt yönetimi parlamentosu hop oturup hop kalkıyordu. Peşmerge güçleri sözcüsü Cebar Yaver şu demeci veriyordu: “Irak, Kürdistan hükümetinin onayını almadan PKK konusunda Türkiye’yle herhangi bir anlaşma imzalayamaz. Biz, bölgesel Kürt hükümetiyiz. Ankara Bağdat’la değil bizimle konuşmalı!” Saddam’ın zulmüne uğrayan Kürtler ise, özgürlük talebinde en ileri gidenler. Onlar şimdilik (!) Irak’ın şımarık çocuğu rolündeler.

    Batı, 3 devlet kurmak için 200 yıldır uğraşıyor
    GAZETECİ- Yazar Banu Avar, Remzi Kitabevi’nden çıkan son kitabı “Batı’nın Politikaları Bugün de Aynı: Böl ve Yut!” da Batı’nın 200 yıldır peşinden koştuğu, Ermenistan, Kürdistan ve Bizans devletini kurma idealini yakın gelecekte gerçekleştirmek istediğini söyledi. Avar, “Ancak 8 Ağustos 2008’den önceki dünyayla sonraki çok farklı. Rusya, giderek büyüyen bir güç olarak karşımıza çıkacak” dedi.

    • ABD, Irak’a iyice konuşlandı mı?

    Irak’ın kuzeyinde Kürtler, “Aman gel, ne olur bizden ol” diye ABD’ye yalvarıyor. Ayrıca Türkiye’nin Güneydoğusu’na, İncirli’ye girmeye çalışıyorlar hem de kuzeye konuşlanmak istiyor. 1800’lerin sonundan beri planladığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun içinden çıkarmaya çalıştığı devletçikleri ve çıkaramadığı o “üç devleti” çıkarmaya çalışacak. Osmanlı’nın içinden 25 devlet çıktı ama Genişletilmiş Ermenistan, Kürdistan ve İstanbul’da bir Bizans devleti çıkamadı. Bu nedenle, düğmeye basıldı.

    • Kafkasya’daki çatışmalardan sonra Rusya, aslında büyük bir güç olduğunu kanıtladı. ABD’ye karşı “Artık tek kutuplu dünya sona erdi. Ben de varım” diyemez mi?

    Çok haklısın! 8 Ağustos 2008’den önceki dünyayla sonraki çok farklı. Hiç beklemiyorlardı çünkü. Hani, provoke etmek için komşunun camına bir taş atarsın sonra da “Ne olacak acaba?” diye beklersin. Taşı atan çocuk olarak da Saakaşvili’yi kullandılar ama ciddi bir cevap geldi. Batı dünyasının son dönemde ikilemde kaldığını düşünüyorum. Rusya, eskisi gibi değil. Hatta Putin’in yeniden Cumhurbaşkanlığı’na gelmesi düşünülüyor. Rusya, şu anda müttefikleriyle ilişkisini yeniden konumlandırmış durumda. Mesela Venezuela’ya geçtiğimiz günlerde 1000 Rus askeri tatbikat için gitti. Rusya diyor ki, “Bak kardeşim, sen benim eteklerime gelirsen ben de senin eteklerine gelirim. Ne olacağını kontrol edemeyebilirsin.” Dediğin gibi, artık dünya tek kutuplu değil. Belirli dengeler sözkonusu. Herkes kendine göre haritalar yapıp çiziyor. Ama ben bazı şeylerin o kadar da kolay olacağını sanmıyorum. Süreç, diyalektikle işliyor.

    • Yaptığının karşılığını görürsün misali…

    Her şey zıddını içinde taşır. Bu durum, ülkelerde de geçerli. Ülkelerin gırtlağını bu kadar sıkarsan patlamaya da hazırlıklı olmalısın. Zaten bunu denetimde tutabilmek için ‘Mustafa’ filmleri çekiliyor. Bu patlamaları kontrol altında tutabilmek için Vamık D. Volkan, Şerif Mardin gibi insanlar, Amerika’dan Türkiye’ye yollanıp belirli kanalları bir anda kaplıyorlar. Bir röportajında Can Dündar diyor ki; “Vamık Volkan’dan etkilenerek ‘Mustafa’ filmini yaptım.” Niye etkilenecek olan başka bir insan, başka bir kitap bulamamış mı? “İmmortal Atatürk” adlı kitap, Atatürk’e en ağır hakaretlerin yazıldığı bir kitap. Türkçe’ye çevrilmedi. İngilizcesinden etkilenmiş. Bu dönem, gerçekten de psikolojik operasyonların had safhaya vardığı bir dönem. Etkileyebilmek için ‘yumuşak giriş’ yöntemini kullanıyorlar. Medyadaki güçlerle beyinleri değiştirme operasyonları yapıyorlar. TV’de eğlence programlarının, son günlerde yabancı konukları ağırlaması da bir yönlendirme.

    Tecrit edilmiş bölge ERBİL
    SÜLEYMANİYE’DE krallığını kurmuş olan Talabani, artık Irak cumhurbaşkanı. Mesut Barzani, Erbil merkezli Kuzey Irak’ın başkanı. Ama gücü Süleymaniye’ye yetmiyor. Öyleki Erbil’de kullanılan cep telefonu bile Süleymaniye’de çalışmıyor. Yan yana iki şehir, iki ayrı telefon şebekesine bağlı. Süleymaniye sadece Mam Celal’i (Celal Amca’yı) tanıyor. Yıllarca savaştığı Barzani’ye soğuk bakıyor. Caddelerde, sokaklarda, dükkânlarda Barzani ile Talabani’nin yan yana getirilmiş suretleri görünüyor ama iki liderin yıllardır savaşan yandaşları, bildikleri yoldan şaşmıyor, karşı tarafın liderine güvenmiyor. İki grup değişik Kürt lehçeleri kullanıyor ve Erbil ile Süleymaniye’de yaşam hiçbirbirine benzemiyor.
    Aşiretler arasında uzun yıllardır süregelen husumet, merkezi hükümetten dağılan paranın bölüşülmesi konusundaki anlaşmazlıkla da birleşince daha derin bir rekabete dönüşüyor. Tecrit edilmiş bir bölge burası. Ekonomisi kara parayla dönüyor. Irak merkezi hükümetinden yüzde 17 bütçe payı alıyor. Politikacılar her türlü yoklukla ve kolerayla boğuşan halka, “İleride güzel günler göreceklerini” söylüyorlar. Kimse inanmıyor! Hedeflerinde Kerkük var. Petrol denizi Kerkük, bölgeye dahil olursa, kuzeyin ekonomik gücü göğe erecek; Irak petrollerinin yarısına yakını Kürt bölgesinin denetimine girecek. Kürt yönetiminin ikinci hedefiyse, komşu sınırlardan dünyayla temasa geçmek!
    Yarın: Bölgede Türkmen okulları nasıl yok ediliyor?
    BANU AVAR


    Yazıları posta kutunda oku


    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir