CHP’nin Çarşafla Dansı ve AKP’nin Hacıyatmaz Politikası

 

Çarşafla Lambada, Çaça, Flamenko ve Rumba  Yapılmaz

 Bizim köyde 19. yüzyılda Hacı Omar diye bir adam yaşamış.

Adam aylarca sürecek hac yolculuğunu göze alacak kadar koyu dindarmış.

Eskilerin anlattığına göre; bizim köyden kalkmış günlerce yürüyerek İstanbul’a, oradan da gemi ile Suudi Arabistan’a gitmiş ve hacı olmuş.

Hacı Omar’ın dört tane oğlu varmış.

Tabiatıyla dört tane de gelini.

Günlerden bir gün genç gelinlerinden birisi hiç kimseye bir şey demeden beş vakit namazını kılmaya başlamış.

Durumu fark eden bizim güngörmüş Hacı Omar, oğullarını başına toplamış ve onlara şöyle demiş;

-“Çocuklar bu gelinde bir haller var. Baksanıza şimdiye kadar namaz abdest bilmeyen bizim gelin, birden bire namaz kılmaya başladı. Bu, galiba bizi boynuzlayacak! Aman uyanık olun da köylüye rezil olmayalım…”

***

Hiç kimse yanlış anlamasın.

Elbette namaz akıl-baliğ olmuş her Müslüman’a farzdır ve bunun için hiç kimseden izin almaya gerek yoktur.

Ancak, o zamanın insanı belki biraz da muziplik olsun diye durumu böyle değerlendirmiş.

Adam, gelininin durduk yerde namaz kılmaya başlamış olmasını, işleyeceği muhtemel kabahat ve ahlaksızlığa bir örtü yapma gayreti olarak yorumlamış.

Kim bilir belki de bu gelinden öteden beri şüphe ediyordu bizim köylü Hacı Omar…

***

Geçen gün televizyonda CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, CHP’ye üye oldukları söylenen çarşaflı ve peçeli kadınlara parti rozeti takması görüntülerini görünce ne yalan söyleyeyim aklıma bizim Hacı Omar geldi.

Daha doğrusu Hacı Omar’ın gelini hakkında söyledikleri.

Ben de tıpkı onun gibi, “Var bu olayın arkasında bir bit yeniği” diye düşündüm.

Sonra anlaşıldı ki; İstanbul’un yeni kurulan ilçelerinden Sultangazi’de, uyanık vatandaşlardan ve dahi uyanık Dadaşlardan birisi, Belediye Başkanı olmayı kafasına koymuş.

Muhtemelen diğer partilerden, mesela AKP’den yüz bulamayınca soluğu CHP’de almış.

Partinin il yönetimi karşısında biraz daha inandırıcı olmak için çarşaflı eşini, eşinin yine muhtemelen Erzurumlulardan oluşan bir gettoda yaşayan çarşaflı arkadaş, akraba ve dostlarını takmış peşine sürü halinde gelmişler partiye üye olmuşlar.

Zaten Erzurum’da yaşayan kayınpederi açmış telefonu bir güzel fırçalamış kızını ve damadını.

“Televizyonlara çıkmaya utanmıyor musunuz?” filan demiş.

Düşünebiliyor musunuz şimdi?

CHP, televizyonlara çıkmayı bile günah sayan, belki de bu yüzden televizyon izlemeyen ve muhtemelen evlerinde televizyon bulunmayan ailelerden medet umar duruma gelmiş bulunuyor.

Demek oluyor ki; halkla çatışarak, halkın donuyla, tumanıyla, başörtüsüyle uğraşarak iktidara gelinemeyeceğini Deniz Baykal da anlamış durumda.

Bu durumda CHP, doğru yolu bulmuş gibi gözüküyor.

Tabi, eğer ciddi iseler.

“Evinde televizyon bulunmayan ve televizyon izlemeyi günah sayan” tabirini bilerek kullandım.

Çünkü evinde televizyon bulunmayan Erzurumlu bir arkadaşım, benim zorumla henüz birkaç yıl önce televizyonlanmış bulunuyor.

Neymiş efendim, günahmış!

Eğer günahsa, cümle âlem buna şahit olsun; bu Erzurumlu’nun günahına ben girmiş bulunuyorum.

Televizyon ekranlarına yansıdığı kadarıyla hiç birisi bilinçli değil CHP’ye üye olan kadınların.

Ne yaptıklarının farkında bile değiller.

Ağız birliği etmişçesine “Bir de bunu deneyelim” diyorlar.

“Bu” dedikleri nesne CHP oluyor!

Sanki CHP, bu güne kadar hiç denenmedi.

Ve sanki Türkiye bir deneme tahtası!

Başta Deniz Baykal ve diğer parti yöneticileri de ”reklâmın ve propagandanın kötüsü olmaz” deyip atlamışlar çarşaflı ve peçeli kadınların, pardon olayın üstüne.

Yoksa kurulduğu günden bu güne kadar vatandaşın şalvarıyla, poturuyla, şapkasıyla, çarşafıyla, maşlahıyla, peçesiyle ve türbanıyla uğraşmayı temel politika ve şiar edinen bir partinin, geçin başörtüsünü ve türbanı, çarşafla ve peçe ile ne işi olabilir?

Diyeceksiniz ki; “Tesettürlü kadınların CHP’ye girmesi abes mi?”

Hayır!

Asla!

Ne münasebet!

CHP’yi kuranların hemen tamamının, bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın eşinin ve annesinin de tesettürlü olduğunu düşünürsek, tesettürlü kadınların CHP’ye çok daha yakıştığını bile söyleyebiliriz.

Ancak gelin görün ki; CHP’nin bu konuda dürüst olduğunu sanmıyoruz.

Tıpkı AKP gibi CHP’de başörtüsünü siyasete alet ediyor.

CHP’de türbandan nemalanmaya çalışıyor.

Keşke AKP ve MHP, acele etmeyip de Türban Yasası olarak bilinen Yüksek Öğretimde Kılık Kıyafet konusunu düzenleyen yasa teklifini şimdi gündeme getirselerdi.

Getirselerdi de CHP’nin ne mal olduğu bir kere daha ortaya çıksaydı.

Tahminimiz, bu çıkışın, bu gösterinin ve bu cümbüşün, çok yakında, hem de CHP’den Sultangazi Belediye Başkanlığına aday adayı olan Ercan Karabıyır’ın adaylığının kabul edilmemesiyle son bulacağı yönündedir.

Yoksa çok değil, daha bu senenin başında “Türban nasıl dinin temel şartı haline gelmiştir? Yeni bir peygamber mi gelmiştir?” diyerek türbana karşı çıkan ve bu görüşünü desteklemek için TBMM kürsüsünde İmam-ı Âzam Ebû Hanife’den fetvalar aktaran deniz Baykal’ın çarşafla peçe ile ne işi olabilir ki?(1).

Şahsen, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün barınamadığı bir ortamda, çarşaflı ve peçeli kadınların hiç barınamayacaklarını düşünüyorum.

Tabi eğer dürüst ve davalarına inanmış iseler.

Tabi eğer yazılmış bir senaryonun parçası değillerse.

CHP, bugüne kadar zaman zaman halkın değerleriyle uğraşmış, bu yüzden de uzun süredir millettin çoğunlu ile ters düşmüş bir parti olarak biliniyor.

Umarız, CHP’nin çarşaf ve başörtüsü harekâtı, halkla barışmanın bir işaretidir.

Bakalım CHP, çarşafla modern dansları bir araya getirebilecek mi?

Ancak CHP’ye şu kadarını söyleyelim, çarşafla değil Lambada, Çaça, Flamenko ve Rumba yapmak, Bar bile oynanmaz…

Çünkü çarşaf bizden değildir.

Çarşafla yapılsa yapılsa ya “Maval” okunur, “Yalelli” söylenir ve de ancak “Zılgıt” çekilir.

Çünkü çarşaf ve peçe, Maval, Yalelli ve Zılgıt kültürüne has öğelerdir.

***

Türkiye aylardır Çorumlu Haham yamağı (son haberlere göre MİT ajanı)Tuncay Güney ile yatıp kalkıyordu, şimdi bir de Erzurumlu Ercan Karabayır’ımız oldu.

İsteyen Tuncay Güney’i izlesin, isteyen Ercan Karabayır’ı…

Ne güzel değil mi?

Vatandaşa tercih hakkı ve seyir zevki sunulmalıdır.

Demokrasi denilen şey de bu değil mi zaten!

Umarız Ercan Karabayır da Tuncay Güney gibi birisi değildir..

 Sahi Devlet Bahçeli Ne Dedi?

 Sayın Bahçeli, partisinin geçtiğimiz Salı günü yapılan grup toplantısında demiş ki;

-“Alevi kardeşlerimizin sorun, sıkıntı ve beklentileri görmezden gelinemez. MHP, Alevi kardeşlerimizin sorunlarının çözümü için her konuda ‘karşılıklı anlama ve anlaşılma’ süreci başlatılmasına katkıda bulunmaya samimiyetle hazırdır…”(2).

Eee.

Sayın Bahçeli, böyle demekle Alevilerin sorunlarını ortaya koymuş mu oluyor?

Alevilerin hangi sorunları vardır?

Aleviler neyi kendilerine sorun yapıyorlar?

Bu sorunların çözümü nedir?

MHP’nin bu sorunların çözümü için önerisi nedir?

Aleviler, zorunlu din derslerinin kaldırılmasını, cem evlerinin ibadethane statüsüne alınmasını, Diyanet’in kaldırılmasını veya en azından Diyanet’te Alevilerin de temsil edilmesini ve köylerine cami yapılmamasını istiyorlar.

Peki, MHP’nin bu ve benzeri konulardaki görüşü nedir?

Sayın Devlet Bahçeli’nin konuşmasında bu soruların hiç birisinin cevabı yoktur.

En azından medyaya yansıdığı kadarıyla ben göremedim.

Sahi siz görebildiniz mi?

Sahi sizce Devlet Bahçeli ne dedi?

***

Onu bunu bilmem arkadaş; CHP ve MHP el birliği ile AKP’yi kökünden bitirmeye niyetli görünüyorlar.

Birisi çarşaflı bayanların çarşafına yapıştı, diğeri Alevi Dedelerinin uzun ve kirli sakalına.

Bu gidişle AKP, tıpkı oyuncakları elinden alınmış bir çocuk misali, ortalıkta dımdızlak kalacak gibi gözüküyor.

Haydi, hayırlısı bakalım.

AKP’nin Hacıyatmaz Politikası

Sayın Başbakan, kurnazlık ediyor.

“İkinci parti olursak parti başkanlığını bırakırım” diyor.

Doğrusu böyle bir çıkış Kasımpaşalı Erdoğan’a hiç yakışmadı.

Kasımpaşalı Erdoğan’a yakışan tavır, “AKP %47’nin altına düşerse siyaseti bırakırım”  şeklinde olmalıydı.

Öyle ya; 2007 genel seçimlerinin üzerinden şunun şurasında ne geçti?

Tam tamına 16 ay.

Yerel seçimleri de hesaba katarsak eder 20 ay.

16 Aylık bir iktidarın hemen eskiyip zayıflaması ve ikinci parti olmayı bile akla getirmesi, olacak şey değildir.

Hele hele seçimlere kadar henüz 4 ay varken ve ortalıkta ciddi bir rakip bulunmazken.

Sayın Erdoğan’ın aklındaki muhtemel birinci parti acaba hangisi?

CHP deseniz, hali ortada;

Çarşaf ve peçeden yapışmış halde.

85 yıldır savunduğu ilkelerden bile vazgeçmek üzere.

MHP derseniz, ondan hiç umut yok.

Zira MHP, Doğu’nun büyük bölümünde ve Güneydoğu’da hiç yok.

Geriye kalıyor bir tek DTP!

Galiba Sayın Başbakan’ın rakip olarak gördüğü ve birinci parti olmasını muhtemel gördüğü tek parti DTP.

İmralı’nın Pkk’nın politbürosu ve ana karargâhı yapılmaya çalışılması da bunu göstermektedir zaten!

Şaka ve espri bir yana; Sayın Erdoğan siyaseti ve politik oyunları iyiden iyiye öğrenmiş durumda.

İkinci bir Süleyman Demirel olmaya en büyük aday bence Sayın Erdoğan’dır.

Seçmen tabanına karşı kurnazlık ediyor ve baştan hedefi küçük tutuyor.

Bu hedefe ulaşınca da başarılı olmuş gibi seçmenlerinin karşısında peşrev çekiyor.

Çünkü hem kendisi, hem de bütün millet biliyor ki; önümüzdeki seçimlerde AKP’nin ikinci parti olması olası değildir.

Hem ortalıkta AKP’yi zorlayacak ciddi bir rakip yok, hem de AKP’li belediyeler harıl harıl kömür ve yardım paketleri dağıtıyor.

Melih Gökçek geçen hafta açıkladı; Ankara Büyükşehir Belediyesi tam 400.000 aileye kömür ve gıda yardımı yapıyormuş.

E yılda 20.000 öğrenciye de burs verdiğine göre; en az bir milyon oy cepte demektir.

Bu durumda Ankara’da Melih beyi devirmek mümkün müdür?

Bu devirme işini ne yaptığını bilmeyen CHP ve onun adayı Murat Karayalçın mı yapacak?

Hadi canım sende, buna kargalar bile güler.

Diğer şehirlerin de Ankara’dan farkı yoktur herhalde.

Üstelik çok değil, daha üç beş gün önce “IMF’e imüğümüzü sıktırmayız” diyen Başbakan IMF ile anlaştığına ve belediyelere IMF fonlarından en az 20 milyar dolarlık yeni kaynak yarattığına göre; AKP’nin ikinci parti olması ihtimali milyonda bir bile değildir.

Hükümet politik hesaplar sebebiyle geçen gün yapmış olduğu %22.5’luk doğalgaz zammını da geri alırsa işte size ekonomik ve sosyal başarı.

Ondan sonra da gelsin AKP’ye oylar.

Dolayısıyla yerel seçimlerde AKP’nin alacağı oy oranı nereden bakarsanız bakın %40’nın altına düşmez ve Erdoğan yerinde kalmaya devam eder.

Türkiye’de izlenen bu hacıyatmaz politikasıyla hiçbir siyasi lider kolay kolay koltuğu bırakıp gitmez.

Eğer gitseydi Sayın Devlet Bahçeli giderdi.

Çünkü siyaseti bıraktığını söylemişti Sayın Bahçeli.

Eğer gitseydi Mesut Yılmaz giderdi.

Çünkü hem partisini bitirmiş, hem de yüce divanda yargılanmıştı Sayın Yılmaz.

Üstelik Yüce Divandan aklanarak çıkmadı Yılmaz, affedilerek çıktı.

Eğer merhum Ecevit yaşasaydı inanıyorum ki; o da bırakmazdı aktif siyaseti.

Hele hele Rahşan Ecevit gibi bir kadın varsa arkasında, maazallah değil hastane odasından, morg merdivenlerinden ve musalla yolundan bile idare etmeye kalkışırdı partisini ve Türkiye’yi.

Çünkü bu gözler, onun yatak döşek başbakanlık yaptığını da görmüştü bir zamanlar.

Diyorum ya; hacıyatmaz, bu sandal asla batmaz…

Dipnotlar:

(*) Bu yazı, 20 Kasım 2008 tarihinde isimli internet sitesinde yayınlanan “CHP’nin Çarşafla Dansı” ve yine aynı sitede 25.11.2008 günü yayınlanan “Hacıyatmaz Bu Sandal Asla Batmaz” başlıklı yazılar esas alınarak oluşturulmuştur.

1- Bu konuda ayrıntılı bilgiler için bkz. 5.2.2008 tarihli ve “Son Peygamber Tartışması” başlıklı makalemiz(http://www.haberakademi.net), ayrıca bkz. yine aynı günlerde yazılmış olan “Eb’ul Aslı ve Zevc’ül Olcay Deniz Baykal Hoca Efendi Hazretleri” başlıklı makalemiz(http://www.haberbu.com)

 2-  19.11.2008 tarihli Hürriyet Gazetesi “Aleviler görmezden gelinemez” başlıklı haber.

  - chp

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir