Amerika Birleşik Devletleri’nin 11 Eylül’den beri yürüttüğü küresel siyasetin ne kadar başarısız olduğunu anlamak için, 2001 de planladığı olaylar ile günümüzde geldiği nokta arasındaki farka bakmak yeterlidir.
ABD’nin sözde 11 Eylül saldırılarına karşılık, planlı, sağduyulu ve mantıklı bir politika uygulayarak dünya halklarını daha kolay elde etmesi sağlanabilirdi.
11 Eylül senaryosu ile gerçekleştirilen korkunç saldırının ülke içinde yarattığı kızgınlığı bekleyen Bush yönetimi, planladığı şekilde hemen harekete geçti. ABD her ne kadar hukuk tanımayan saldırgan tavrına, teröre karşı demokrasi savaşı havası vermeye çalışsa da, bu davranışın emperyalizmin, daha doğrusu Amerika’nın yenidünya düzeni kurma çalışmalarına dönüştüğünü saklayamadı.
Bush’un 2002 yılındaki bir konuşmasında, Afganistan’dan sonra, savaşın Irak, İran ve Kuzey Kore’yi de içine alacak şekilde genişletileceğinden bahsettiği hatırlanırsa. Yapacağı saldırıların kılıfı olarak, Amerika’ya karşı yapılacak muhtemel saldırılara karşı ilk hareket hakkı yalanı olarak bulundu. Amerika uluslararası ilişkilerde, ya bizimlesiniz ya da bize düşman politikası kullandı.
ABD, kendini beğenmişliğin dev aynasında, savaşın ilk günlerinde, Afganistan ve Irak işgallerini bir zafer olarak görmeye ve kendini bir halt zannetmeye başladı. Afganistan’ı Amerika yanlısı bir devlete dönüştürmeyi ve bu şekilde Hint Okyanusu’na akacak petrolün denetimini kendi lehine kullanmayı planladı. Bu plan, bölgede ABD nüfuzunun artmasını sağlayarak, Rusya ve Çin’in bölgedeki nüfuzunu yok etmeyi amaçlıyordu.
ABD’nin Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Türkiye üzerindeki amacı, serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme ve küreselleşme kılıflı oyunlarla, bu bölge içindeki devletleri dışa bağımlı hale getirmektir. Devlet varlıkları haraç mezat özelleştirilirken, ABD bu özelleştirme işlerinde İsrail ile ilişkili şirketlerin öncelikli olmasını sağlamaya çalıştı. Dikkat edilirse, özelleştirmeler, milli çıkar gözetmeden, ciddi ekonomik düzenlemeler olmadan yapılmıştır.
Diğer bir emperyalist çökertme planı ise, memurun, işçinin, çiftçinin, genel olarak halkın, şimdiye kadar kazanmış olduğu sosyal haklarının budanarak yaşamlarını zorlaştırmak, sosyal haklarda kullanılacak paraların fonlanarak bir şekilde küresel sermayeye aktarımını sağlamaktır.
Irak’ta bir milyona yakın sivil hayatını kaybetti. Beş milyon kadar Iraklı yurtlarını terk ederek mülteci durumuna düşürüldü. Bu durum sonucu ise, ilerleyen yıllarda ortaya ABD aleyhine atılmış düşmanlık tohumlarının kök salmasını ortaya çıkaracaktır. ABD yönetiminin Irak’tan geri çekilme söylemleri inanılmaması gereken bir durumdur.
Bush yönetimi terörizmi ezeceğim derken kendisi terörist oldu. Milyonlarca masum insan, Amerikan devlet terörü ile öldürüldü, hapse atıldı, pek çoğu işkenceye ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldı.
Bütün bunların savaş suçu sayılması gerekiyor. Batı’da, İnsanlık adına savcılık yapacak, insani değerlerini yitirmemiş bir kişinin çıkmaması bana çok anlamlı geliyor. ABD’nin devlet ideolojisine yerleşmiş bulunan dünyayı kontrol etme ve savaş isteği, Obama değil, hazreti İsa gelse bile değişmeyecektir. Anlayacağınız, ABD Dünya’ya aynı fotoğrafın negatifini gösteriyor.
Necmi ÖZNEY
Bir yanıt yazın