YUNAN ENTRİKASI GENE BAŞLADI

Zaten Yunanistan’ın Kıbrıs üzerinde çevirdiği dolaplar hiç bitmemişti ki, başlasın.

Bu sefer de Yunanistan hükümeti “Kıbrıs Müzakereleri”nde Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın yanına, müzakerelerde yardımcı olmak ve gerekli her tür desteği vermek için Yunanlı anayasa uzmanları, hukukçular, uluslar arası ilişkiler profesörleri ve Kamu Hukuku uzmanlarından oluşan bir grubu Güney Kıbrıs’a göndermeye hazırlanıyor. Yunanistan’ın bu kararı şimdilik tek taraflı. Daha Rumların onayını almamışlar ama nasıl olsa Rumlara kabul ettirecekler.

 

Hristofyas, geçen aylarda Atina’ya yaptığı resmi ziyarette böyle bir konuya değinmemiş olmasına rağmen, belli ki Yunanistan ipleri elden bırakmaya niyetli değil ve perdenin arkasından Kıbrıslı Rumları idare etmek kararında. Ne olur ne olmaz korkuları var içlerinde. Adanın garantörlerinden bir tanesi olan Yunanistan, ada üzerindeki haklarından hiç vazgeçmek düşüncesinde değil. İşin ucunda Megalo İdea var. Kimin haddine onu unutmak veya yok saymak.

 

Hristofyas, bu çok özel konu olan “Müzakerelere Yunanlı heyet desteği” konusunu 26 Kasım’da gerçekleştireceği Atina ziyareti sırasında Yunan hükümeti ile görüşecek. Hristofyas ve baryaları Yunanistan’ı hem yanlarında istiyorlar hem de 15 Temmuz 1974’de Yunanistan yönetimli darbe deneyimlerinden dolayı da Yunanistan’ın başlarına yeni bir çorap daha örmesinden korkuyorlar. Nede olsa ortada 15 Temmuz 1974’de yenmiş bir kazık var ve bu nedenle de yoğurdu artık üfleyerek yemeye niyetliler.

 

Yunanistan’ın iddiası ise, benzer adımların geçmişte, prosedürlerin müzakere edilmesi sırasında da yapılmış olması ve yeni bir gelişme olmadığı.

 

Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas’ın “Kıbrıs toprağının üçte birinin Türkiye’nin işgali altında olduğunu” öne sürerek “Bağımsız, BM ve AB üyesi bir devlette böyle bir işgalin devamına izin verilemez. Bir Avrupa başkenti olan Lefkoşa’nın duvarla ikiye bölünmüş olması da kabul edilemezdir” sözleri beni ve benim gibi düşünenleri sadece güldürüyor.

Gerçekten de bu Rumlar ve Yunanlılar son derece pişkin insanlar. İnanılır gibi değil. İnsanın yüzüne baka baka yalan söyleyebilmek ve söylediklerine de inanmak yetenekleri var.

 

Bir taraftan 1964-1974 yılları arasında Yunanistan adaya bir tümen asker, üç komando birliği ve bir de zırhlı birlik göndererek resmen adayı işgal etmiş, diğer taraftan da masum Türkleri öldürmesi için katil Yorgos Grivas’ı hem RMMO’nun başına getirtmiş hem de adadaki Yunan Tümeninin komutanı yapmış. Yani fiilen adanın askeri gücünü yönetmiş. Devlet daireleri içine yerleştirilmiş Yunanlı bürokratlar ise adanın Yunanistan tarafından işgal edilmesinin bir başka yüzü ve tartışılması gereken bir başka gerçek.

Şimdi de utanmadan ve sıkılmadan Cumhurbaşkanı olacak Papulyas, Kıbrıs toprağının üçte birinin Türkiye’nin işgali altında olduğundan bahsediyor. Bu lafa Karpaz’ın yaban keçileri bile güler.

 

İşin bir başka ilginç tarafı da, Türk Ordusuna “İşgalci” diyen Rumların, kendi anavatanları olan Yunanistan’dan gelen ve adayı 10 yıl müddetle işgal eden üstelik bir de “Darbe” yapan “Yunan Ordusu”ndan “İşgalci” diye hiç bahsetmemeleri. Ağızlarına bile almıyorlar.

1970 yılında Makarios, adadaki Yunan işgaline son vermek ve adayı Yunanistan idaresinden kurtarmak için adaya Çek silahlarını getirtip kendi özel birliklerini kurmaya kalkınca, Atina çok tedirgin olup, silahların adaya gelişini protesto eden Ankara ile aynı paralelde harekete geçerek Makarios’u “yola ge­tirmek” için, Lefkoşa’ya bir ültimatom göndererek 3 şart koştu.

<!–[if !supportLists]–>1) <!–[endif]–>Silahların BM komutanlığına teslim edilmesi

<!–[if !supportLists]–>2) <!–[endif]–>Çeşitli eğilimdeki Bakanlardan yeni bir Hükümetin kurulması.

<!–[if !supportLists]–>3) <!–[endif]–>Kıbrıs Hükümetinin bundan böyle izleyeceği politika konusunda Atina’ya ayak uydurması.

 

Uluslararası hukuka göre gerçekte Yunanistan’ın bağımsız bir ülkeye ültimatom vermesi olanaksız. Türkiye böylesi bir ültimatomu verince yaygarayı kopararak dünyayı ayağa kaldıran Rumlar, Yunanistan’dan gelen bu ültimatom karşısında sus pus olmuşlardı.

 

Bir de ağız birliği etmişçesine, bir gün birisi, diğer bir gün de öbürü, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası içindeki Ek I. Madde 4’de yer alan Garantörlük müessesesinin kalkması gerektiği konusunda ahkam kesmekteler.

Onlara göre, diğer garantörlerle birlikte Türkiye’nin garantörlüğüne gereksinim yokmuş ve AB’nin garantörlüğü Kıbrıslı Türkler için yeterli imiş.

Herhalde bizi aptal yerine koyuyorlar ve çok değil daha sadece bir insan ömrünün yarısı kadar bir süre olan olan 40 yıl evvel bize uyguladıkları soykırımı unuttuğumuzu zannediyorlar. Son nüfus sayımına göre KKTC halkının neredeyse %50’si 35 yaş üzerinde ve 1974 öncesini de unutmamak üzere kafasına kazımış ve çok iyi bir şekilde hatırlıyor.

 

Yunanistan’ın Talat-Hristofyas müzakereleri sürecinde Rumlara destek olarak geniş bir ekip göndermek niyeti, garantörlük konusunda AB’ye güvenilirse başımıza nelerin geleceğinin çok güzel bir örneği ve göstergesi. Yunanistan uluslar arası platformlarda Ben artık Kıbrıs konusuna karışmıyorum” söyleminde bulunuyor ama iş fiiliyata gelince bunun tam aksini yapıyor ve bire bir müzakerelerin içinde yer almak ve müzakerelerde belirleyici olmak niyetini ortaya koyuyor.

Söylemleri sadece hedef şaşırtmak, 1955’lerden beridir yaptığı gibi, ama hedefleri fiilen adada olmak.

Prof. Dr. Ata ATUN

Zaten Yunanistan’ın Kıbrıs üzerinde çevirdiği dolaplar hiç bitmemişti ki, başlasın. - art school of athens sanat okulu atina yunan felsefe

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir