TÜRKİSTAN ÖZLEMİ

TÜRKİSTAN ÖZLEMİ

 

(Bu yazı, İstiklal Gazetesi Haziran 2008 Tarihli, 47. sayısında basılmıştır)

                                                                                                        

                   “Türkistan!” Ne kadar cana yakın bu sözcük, çünkü bu sözcük benim vatanımın adıdır.  Tarihimizin derinliklerinde, insanlarımızın gönlünde yatan ve yurdumuzun ta ezelden ta ebediyete kadar bizimki olduğunu kanıtlayan ve savunan bu kutsal sözcük, Türkler için, atalarımızı andıran ölümsüz yaşamı ve gözleri yaşartan duygu dolu anlamlar içerir. Bu sözcük düşmanlarımız için, bilhassa Çinliler için korku ve kin dolu kaygılar taşır. Dünyada senin kadar düşmanı çok başka bir ülke, dünyada bugün bu sözcük kadar derin yasaklı ve ölümcül başka bir sözcük-başka bir kavram var mıdır? Enginsin-zenginsin, dünyayı titretmiş soylu bir geçmişin var, onun için düşmanın çok. Bu sözcüğün-bu kavramın “ derin yasaklı ve ölümcül” olmasının sebebi, onun ulusal ölümsüzlüğüdür.  

                             Ben bu sözcüğü her duyduğumda veya okuduğumda vatansız olmadığım sevinciyle ruhum kanatlanıyor, kendimde yaşama gücü buluyorum; soyumun geleceğine ümitle bakıyorum. Çünkü geçmişte “Türkistan” denilen bir vatan varmış; tarihî gerçekler böyleyken, hiçbir şeyin vardan yok olmadığına veya yoktan var olmadığına göre, gelecekte de bu vatan Türkistan olacaktır.  Fransa-bir Fransız için, Almanya-bir Alman için, Japonya-bir Japon için nasıl bir anlam taşıyorsa, Türkistan da benim için o anlamı taşır. Uluslar var olduğu müddetçe ulusal vatan da var olduğuna göre, Türk ulusu var olduğu müddetçe Türkistan da var olacaktır.

                             Türkistan denilen, ey, benim aziz ülkem! Seni özlüyorum; göbek kanımın döküldüğü, İli-İrtiş-Sir Deryalarının suladığı; atalarımın at koşturduğu şu engin topraklarımı özlüyorum. Gulca’ya bakıp, Abral Dağı arkasından yükselen ılık güneşini; dolun aylı serin gecelerini ve dünyada sadece sana özgü olan şu “kımız” denilen seçkin içkini de çok özlüyorum.

                             Başına neler geldiğini de çok iyi biliyorum…. Uzak geçmişinden günümüze kadar yaşadığın şanlı tarihini de, başkalarının kirli ayakları altında kalıp aşağılandığını-hak etmediğin ne acılar çektiğini de çok iyi biliyorum-anlıyorum. Bilimin aydınlığından uzak kalıp, geleceğini kestiremez-şevketli devirlerini koruyamaz hale geldin, üstelik çok horlandın-sömürüldün. Kendi ülken kendi insanın için zindan oldu. Ahmetcan Kasimi, Abdurehim İsa, Çolpan gibi direnenler öldürüldü. İtibarsız-eğitimsiz insanların yaşam-geçim derdiyle dünyanın dört tarafına sığınmacı olarak dağıldı. Bunun başlangıcı ve sırrı şu, Türk ulusunun-devletinin Arap işgaline duçar olmasıyla, 100 (651-751) yıllık oluk oluk dökülen kan pahasına, İslamın kabul ettirilip, bu işgalin kalıcı ve meşru duruma getirilmesidir; Büyük Atilla’yı doğuran cengaver bir ulusun mistik konumuna düşürülmesidir. Araplar Türkistan üzerinde İslamı nasıl işgal aracı olarak kullanmışlarsa, Ruslar da, Çinliler de Türkistan üzerinde komünizmi öyle işgal aracı olarak kullandılar. Bu ideolojilerin en ağır bedelini biz Türkler ödedik: devletsiz, vatansız, bilimsiz kaldık. İnkar edilemez bu gerçeği, Araplar-Ruslar-Çinliler duymak istemezler, ama bu tarihi ve bilimsel bir gerçektir. Gerçekler acı, ama bilinmesi yararlıdır; yalanlar tatlı, ama kabulü zararlıdır.

                             Bilindiği gibi, Batı Türkistan’da 1870’li yıllarda gerçekleşen Rus istilası ile Doğu Türkistan’da 1878 yılında Yakup Bey Devleti’ni yıkan İkinci Çin İstilası’na kadar, Türkistan’ın bu iki bölgesi arasında siyasî sınır yoktu. Yüz ölçümü 6 milyon kilometre kare olup, bulutla boy ölçüşen Tanrı Dağlarını, Teklamakan Çölünü, Balkaş Gölünü bağrına basan ve Kaşgar, Taşkent, Buhara gibi uzun tarihli şehirlerini bağrında barındıran Büyük Türkistan vardı. İşte, Batı Türkistan veya Rus Türkistanı; Doğu Türkistan veya Çin Türkistanı adları; bu iki yönlü istiladan sonra ortaya çıkmıştır. Ruslar işgal ettiği Batı Türkistan’da kurduğu Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan denilen yeni idarî kurumlara dayanarak bu bölgenin Türkistan olduğunu inkar etmeye çalıştılar. Çinliler ise, işgal ettiği Doğu Türkistan’a Şin Cang (yeni toprak) adını vererek, kendilerinin işgalci olduğunu bu ad ile belgeleyerek, bu bölgeye “Şarkî Türkistan” (Doğu Türkistan) denilmesine kesin bir yasak uygulaması getirdiler. Ad değişikliğiyle bu bölgeyi, kesin olarak Çin toprağı yapacaklarına inatla inanıp, 1750’li yıllardan bugüne kadar sayısı meçhul Doğu Türkistanlıları idam ettiler. Yani bu iki işgalci güç (Ruslar ve Çinliler) Türkistan’ı paylaşarak, “Türkistan” sözcüğünün, “Türkistan” kavramının yaşamdaki varlığına son verdiler. Bugün Çin’de, “Şarkî Türkistan” (Doğu Türkistan) sözcüğünü açık dile getiren bir Uygur varsa, onun ömrü hapishanede çürür veya öldürülür.

                             Evet, çağımızın akıl ve mantık çağı olmasına rağmen, kaba kuvvet ve mantıktan yoksun irade karşısındaki “Türkistan” sözcüğünün-kavramının bugünkü hali böyleyken, akıl ve kültür ürünü hazinesinin en değerli varlığı olan kitaplar, “Türkistan” sözcüğü-kavramı hakkında ne diyor?

                             Türk anayurdunun geçmişte “Türkistan” olarak adlandırıldığına ve bu yurdun ezeli-ebedi sahibinin Türkler olduğuna özgü, Türkistan adının fiilen (gerçekten) yaşandığı devirlerde yazılmış şu anda elimizde ünlü 6 tane kitap vardır:

          

                  1. Kitap, Alaaddin Ata Melik Cüveynî’nin “Tarihî Cihangüşa” adlı eseri 1259 yılında yazılmıştır.

                   2. Kitap, Reşidüddin Fazlullah’ın “Camiüt Tevarih”  adlı eseri 1310 yılında yazılmıştır.

                   3. Kitap, Mirza Ulugbek’in “Tört Ulus Tarihi”  adlı eseri 1425 yılında yazılmıştır.

                   4. Kitap, Haydar Mirza Duglat’ın “Tarihî Reşidi”  adlı eseri 1540 yılında yazılmıştır.

                   5. Kitap, V.V.Barthold’un “Moğol İstilasına kadar Türkistan”  adlı eseri 1900 yılında yazılmıştır.

                   6. Kitap, Zeki Velidi Togan’ın “Türkistan” adlı eseri 1947 yılında yazılmıştır.

         

                            Yukarıda adı geçen kitaplardan başka, Türkistan hakkında daha bilimsel, daha itibarlı bir kitabın var olduğunu ben bilmiyorum. Bu kitaplarda Türk yurdu “Türkistan” olarak geçer. Hal böyleyken, aklıma şöyle bir soru geliyor:

                             “Şarkî Türkistan” sözcüğünü dile getiren her Uygur’un canını alan bugünkü Çin, yukarıda adı geçen kitaplara nasıl bir ceza uygulayabilir? Merak ediyorum, bu kitapları Çin, dünyamızdan yok edebilir mi? Kitapları dünyamızdan silip süpürmekten ibaret kültür düşmanlığı, Kültür Devrimi (1966-1976) sırasında Kızıl Muhafızların yarattığı şiddete-çıkardığı yangına dayanarak, ciddi biçimde tam 10 yıl Çin sınırları içinde denenmişti. Şimdi acaba bugünün Çin’i, “Türkistan” sözcüğünü ortadan kaldırmak için dünya çapında tekrar bir denemeyi-Kültür Devrimi’ni göze alabilecek mi? Bugün Çin, Tibetlilere ve Tibet uygarlığına karşı, Uygurlara ve Uygur uygarlığına karşı, soykırım başta olmak üzere yok etmenin tüm kaba ve sinsi yollarını uygulamaktadır. “Çift Dilli Eğitim” denilen yöntem ile Uygur dilini ölü dil haline getirip, Uygurları ve Uygur vatanını büsbütün Çinlileştirmenin gayreti içerisindedir. Uygur kızlarını toplu halde Çin’e götürüp, Uygurların geleceğini anadan yoksun bırakmanın gayreti içerisindedir. Dili olmayan-Anası olmayan ulus elbette ölmüş ulustur. Tüm dünyanın-tüm insanlığın gözleri önünde hiç hız kesmeden yürürlükte olan bu Çin vahşetine-bu Çin kültür soykırımına karşı, dur diyebilecek cihanşümul bir tepki, şu anda-barış, nasihat çağrısından öteye gitmemektedir.

                               Aklı dışlayan-iradeye öncülük tanıyan ulusal karakteri; barışı dışlayan-zorbalığa dayanan devlet yapısı gereğidir ki, Çin ulusu-Çin devleti uzun tarihi boyunca hiçbir zaman huzurlu bir devir yaşamamıştır. Çin tarihi isyanlar-savaşlar tarihidir. Çünkü Çin-Çinli ancak yumruktan anlar. Böyle bir zorba devletin, olimpiyat şenliğini, kendi cinayetlerinin örtüsü olarak kullanacağı kesindir. Bu sebepledir ki, Çin’in olimpiyat hakkı yoktur. Bu sebepledir ki, Çin’de bilim-teknoloji gelişmemiş, “insan hakları” denilen bir kavram doğmamıştır. Bu değerler ancak, aklın öncülüğünde ve aklın çalışmasını sağlayan ortamda oluşur. Bilinen o ki, ileride dünyamız ve insanlık, Çin ile hesaplaşacak cihanşümul bir savaşa girişecektir. Bu savaş, Üçüncü Dünya Savaşı-insanlığın kurtuluş savaşı olacaktır. Çin parçalanacak, asıl Çinli vatanının küçük-cüce-yuvarlak haline getirilen Çin devleti ve kan içici gururu yerle bir edilen Çin ulusu, eninde sonunda cihanşümul adalete ve kanunlara boyun eğmek zorunda kalacaktır. Bu savaş ile siyasal İslamın da sonu gelecektir. İşte o zaman, benim özlediğim, tarihimizin derinliklerinden gelen adına yakışır-BÜYÜK TÜRKİSTAN boy gösterecektir. Timur gibi ölümsüz devlet adamlarını, Ulugbek gibi eşsiz bilginleri, Nevayi ve Kaşgarlı Mahmut gibi ünlü edipleri, dilcileri doğuran bu şanlı vatan-benim vatanımdır. Sana, özlem dolu sonsuz sevgiler…..      

 

İklil KURBAN

                                                            

TÜRKİSTAN ÖZLEMİ - field 1493705 640

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir