Rahmi TURAN
rturan@hurriyet.com.tr
TÜRKÇÜLÜĞÜ, tam bir gerçekçi gözle inceleyen ve Türklüğe bilimsel değer kazandıran Ziya Gökalp’in çalışmalarının en önemli ürünü “Türkçülüğün Esasları” adlı eseridir.
Gökalp’in bu eseri, kuruluş sırasındaki “Genç Türkiye”ye rehber oldu, onun karanlık ve sarp yolunu aydınlattı. İşgal altındaki yurttan modern bir devlet yaratan büyük Atatürk’ün yaptığı devrimlerinin temelinde yatan ana düşüncelerin kaynağını Gökalp oluşturdu.
“Türkçülük, ırkçılık değil, Türk milletini yükseltmek demektir” diyen Ziya Gökalp, dinde de sevgiyi esas alır. “Cennet” ümidi ya da “cehennem” korkusuyla yapılan tapınmaların çürük ve geçersiz olduğunu anlatarak şöyle der:
“Benim dinim ne ümittir, ne korku, Allah’ıma sevdiğimden taparım!
Ne Cennet, ne Cehennem’den korku almaksızın, vazifemi yaparım.”
* * *
Türk basınında 50 yılı aşkın hizmetleri nedeniyle Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’ne layık görülen Orhan Karaveli’nin uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak” adlı kitabı, Ziya Gökalp’ın kökenini ve Atatürk üzerindeki etkilerini anlatıyor.
“Türklük hem mefkûrem, hem de kanımdır” diyen Ziya Gökalp, Türk olduğunu haykırsa, Türklüğün esaslarını yazsa da, Kürtleri sevmiş, kendini Kürtlere daima yakın hissetmiş büyük bir düşünürdür. Onun şu satırları bir ders niteliğindedir:
“Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir,
Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir.”
Ziya Gökalp bugünlerde yaşasaydı da Türkiye’nin parçalanmasını isteyen, ülkenin sömürgeleşmesi için uğraşan alçakların, Türklerle Kürtleri birbirine düşürmek isteyen rezillerin hainliklerini görseydi, kahrından bir kez daha ölmez miydi?
Güçlenmemizi engelleyen, Türklerle Kürtler arasındaki dostluk ve kardeşlik duygularını yok etmeyi amaçlayan bölücülere fırsat vermemek gerekiyor.
* * *
Atatürk büyük bir içtenlikle “Fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir” demiştir.
Gerçekten Türkiye’nin manevi kurucusu, babası, ideoloğu ve düşünsel mimarı Ziya Gökalp’tir. Türk milliyetçiliğinin temellerini atan da odur.
Atatürk, düşünce üretme ve görüş geliştirme konularında Ziya Gökalp’in öğrencisidir.
Ziya Gökalp’e göre, dünyanın hiçbir yerinde saf ırk tasavvur edilemeyeceği gibi saf bir kavim de olamaz. Sosyoloji ilmine göre, insanlar dünyaya gelirken sosyal vicdanlarını da beraberlerinde getirmezler. Dille, dinle, ahlak, estetik, siyaset ve iktisatla ilgili vicdanlarını sonradan edinirler, toplumdan alırlar. Millet de zaten bu ortak terbiyeyi almış bireylerin oluşturduğu bir topluluktur.
“Türkçülük, Türk milletini sevmek demektir. ’Türküm’ diyen herkesi Türk biliriz” diyen Gökalp, şair, felsefeci, yazar ve devrimci kişiliğiyle, Mustafa Kemal’in önderliğindeki atılımların baş destekçisi oldu.
25 Ekim 1924’te, 48 yaşında iken, Atatürk’ün daha sonra gerçekleştirdiği devrimleri göremeden ölmesi onun için bahtsızlık oldu. Atatürk ve Ziya Gökalp, çağlarını aydınlatan iki görkemli ışıktı.
Atatürk Ziya Gökalp’in ölümünden sonra onun eşine şu “taziye” mektubunu yazdı:
“Muhterem eşiniz Ziya Gökalp Bey’in, bütün Türk álemi için acı veren bir kayıp oluşturan ebedi yokluğunun yarattığı başsağlığı duygularımı ve Türk milletinin samimi ve kalpten üzüntülerini yüksek kişiliğinize arz eder ve Türk milleti ve hükümetinin büyük düşünürün ailesi hakkındaki müşfik duygularını temin ederim efendim.
Ankara, 26 Ekim 1924,
Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal.”
Büyük Türk düşünürünü daha iyi, daha doğru tanımak için Orhan Karaveli’nin “Ziya Gökalp”ini okumak gerekir. (Doğan Kitap, Ekim 2008)