Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm bulmayı amaçlayan müzakerelerin gidişatı çok ilginç. Liderler bu gün tekrar toplanacaklar.
Sonra Hristofyas 18’inde Rusya’ya gidecek ve 21’inde dönecek. Giderken koltuğunun altında aldığı bir de dosyası olacak Hristofyas’ın. Bu dosyaya çok önem veriyor.
Bu dosyanın içinde 16 Ağustos 1960 yılında beridir Lefkoşa’da görev yapan Rus Büyükelçilerin Kıbrıs Cumhurbaşkanlarına sundukları “İtimat Mektupları”nın kopyaları bulunuyor. Bir çeşit sergi de diyebilirsiniz buna.
Hristofyas’ın bütün çabası, 1963 yılında Kıbrıslı Türklerin silah zoru ile Kıbrıs Cumhuriyetinden atılması sonrasında, 4 Mart 1964 tarihinde, dönemin BM Genel Sekreteri U Thant tarafından hazırlanan rapora tuta BM Güvenlik Konseyinin aldığı 186 No.lu karar ile ortaya çıkan ucube Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Rusya tarafından tanındığını ispatlamak.
Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyine Avrupa’yı temsilen 1 Ocak 2009-1 Ocak 2011 tarihleri arasında görev yapmak üzere “Geçici Üye” olarak seçilmesi, belli ki Hristofyas’ın uykularını kaçırmış.
T.C. Başbakanı R. T. Erdoğan’ın New York’taki Columbia üniversitesinde yaptığı konuşma ve AB ile BM’nin Kıbrıslı Türklere karşı tutumları konusunda dile getirdiği şikayetleri, Rumların paçalarının tutuşmasına yetmiş de artmış bile anlaşılan.
BM Güvenlik Konseyinde 1 Ocak tarihinde göreve başlayacak olan Türkiye’nin ajandasında, 28 Mayıs 2004 tarihli Annan Raporunun tekrar hayata geçirilmesi var. O raporun içinde de Genel Sekreter, BM daimi üyelerine Kıbrıslı Türklere uygulanan Ambargo ve İzolasyonların kaldırılmasını güçlü bir şekilde tavsiye ediyor.
“Güçlü tavsiyede bulunmak” politik bir deyimdir ve kibar bir şekilde “Söylediklerimin yapılmasını kesinlikle istiyorum” demektir.
Bunun arkasından Türkiye, ki artık ne 1950’lerin ne 1960’ların zayıf Türkiye’sidir ne de enflasyon tarafından 70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda ezilen Türkiye’dir, aksine Orta Doğu’da söz sahibi olan, kabul etmediği ve arkasında durmadığı hiçbir anlaşmanın Orta Doğuda hayat bulamayacağı, dünyada en büyük 16.cı, AB’de de en büyük 6.cı ekonomiye sahip, aksamasız bir lojistik destekle sınır ötesi askeri harekat yapabilen dünya üzerindeki sayılı ülkelerden bir tanesidir, masaya büyük bir olasılıkla 18 Kasım 1983 tarihli ve 541 sayılı karar ile 11 Mayıs 1984 tarihli ve 550 sayılı kararların tekrar gözden geçirilmesini koyacaktır. Bunun arkasından da bir olasılıkla 186 sayılı BM GK kararının da gözden geçirilmesi ve güncelleşmesini isteyecektir.
İşte Hristofyas’ın Rusya ziyaretinin nedeni bu olasılıklar. Gerek Kıbrıslı Rumların gerekse de Yunanistan’ın korkulu rüyası oldu Türkiye. Ecele, ne AB üyesi olmalarının faydası var ne de Megalo İdea’larının, yani 1796 patentli “Büyük Ülkü”lerinin.
Her zaman olduğu gibi Rusya’yı Kıbrıs konusunda ve Türkiye aleyhinde kafa kola almaya çalışacak ve Türkiye’nin bu hamlelerini daha başlamadan Rusya tarafından veto edilmesini sağlamanın yollarını garantilemeye çabalayacak.
1960’lı, 70’li, 80’li ve 90’lı yıllardaki köprülerin altından çok sular aktı.
Rusya artık istese de geçmişteki gibi Türkiye’yi göz ardı edip, kayıtsız koşulsuz Rumları destekleyemez. Türkiye, Rusya için dostluğu, işbirliği ve bölgesel gücü olmazsa olmaz bir ülke konumunda artık. Rusya Orta Doğu’da söz sahibi olmak istiyorsa, ki son dönemlerdeki tüm girişimleri bu yöndedir, Türkiye’nin omzuna kolunu atmak zorundadır.
Önümüzdeki 2 yılda, BM Güvenlik Konseyinde beklenmedik gelişmeler olabilir.
ABD’nin İran ile kurmak istediği yapıcı ilişkinin temel stratejisi Türkiye üzerine kurulu.
ABD İran’ı ekonomik olarak zayıflatmak ve nükleer araştırmalarına engel olabilmek için her yolu denedi. Bunlardan sonuncusu da ABD’nin Körfez ülkelerine yaptığı olağan üstü baskı ve aba altında sopa gösterme çabalarının sonucunda neredeyse yarı yarıya düşerek 2003 yıllarındaki seviyeye kadar inen Petrol fiyatlarının İran’ın petrol gelirlerini kurutması. İran Cumartesi günü aldığı ani bir kararla elindeki her cinsten tüm nakit parayı altına dönüştürmek yöntemi ile ekonomik yıkıntıdan kurtulmayı hedefledi.
Çin’in ise ABD’nin ekonomik baskısından kurtulmak için elindeki trilyonlarca doları altına çevirme kararı alması, önümüzdeki aylarda ve yıllarda dünyayı yeni bir ekonomik sarsıntının saracağının habercisi.
Ekonomik sarsıntı ve çalkantı demek, politik arenada güç paylaşımının el değiştirmesi demektir.
Önümüzdeki yıllarda, Türkiye’nin bölgedeki politik, ekonomik ve askeri gücündeki değişiklik oranına paralel olarak Kıbrıs konusundaki gelişmeler ve çözüm parametreleri de değişim gösterecektir.
Prof. Dr. Ata ATUN