MEB, 2009 yılı için hedeflerini açıkladı geçenlerde. Üzülerek gördük ki devlet, bakanlığa bağlı devlet okullarının iyileştirilmesine gitme kararı alacağına, özel okullara daha çok destek olmayı ve dershanelerin özel okul olabilmeleri için teşvik edilmelerini sağlama yönünde karar almış.
Eğitimin amacı özgür iradeli, yaratıcı, üretken, yurttaşlık bilincine sahip, yurtsever, evrensel insan hak ve değerlerini içselleştirmiş bireyler yetiştirmektir. Böyle bir insan tipini yaratma hedefi, küresel sömürgeciliğin bireyci, çıkarcı, irade teslimini erdem sayan, yönünü yitirmiş kuşaklar yaratma seferberliğine karşı olmazsa olmazlardandır. Bu nedenledir ki eğitim sisteminin ilkeleri ilerici cumhuriyetin ilkelerinin garantisidir. Ulu Önder Atatürk bunun bilinciyle 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun meclisten geçmesini sağlayarak eğitimde birlik ve fırsat eşitliğinin getirilmesine ön ayak olmuştur. Çünkü eğitimde eşitlik her yurttaşın temel hakkıdır. Bu hak koşulsuz ve parasız olarak, tam bir fırsat eşitliği temelinde güvence altında olmalıdır. Bunun güvencesi de Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği MEB’dir. Ancak günümüzde MEB bu güvenceyi sağlamaktan öte, fırsat eşitliğinin kalkması adına her türlü çabayı gösterir bir nitelik kazanmıştır.
Türkiye’nin 1995 yılında imzaladığı Hizmet Ticareti Anlaşması(GATS) eğitimde özelleştirme sürecini hızlandırmıştır. Türkiye bu anlaşma ile bir çok alanda olduğu gibi eğitimde de serbest piyasa koşullarının geçerli kılınmasını kabul etmiştir. Bu anlaşma sosyal devletin tahliyesinin ilk aşaması olarak çıkmaktadır karşımıza. Çünkü bu anlaşma ilk aşamada okullara yeterli kaynak aktarılmaması ve bunun sonucu olarak velilerden katkı payı neden oldu. Yapılan bu uygulamalar ise resmi okullardan özel okullara bir kayma olmasına neden oldu. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu duruma ön ayak oldu, destekledi.Örneğin, 2000-2001 öğretim yılında ülkemizde 716 tane özel okul söz konusuyken bu sayı yüzde 19’luk bir artış ile 2007-2008 öğretim yılında 870’e ulaştı.
Ülkemiz eğitim sisteminde, devlet okullarının kalabalık oluşu, materyal ve laboratuar gibi eğitim ortamlarının yetersiz oluşu ya da şöyle söyleyelim yeterli kaynak ayrılmadığı için eksik bırakıldığı için özel okullara önemli sayılabilecek oranda bir kayma oluştu. Bugüne kadar bu anlayışla resmi okullardan özel okullara yönelme sağlanırken, son yıllarda hizmet satın alınmasının gündeme gelmesi de yukarıda bahsettiğimiz eğilimin bir sonucudur. Bu yönelimin artmasına ise devlet, yaptığı mevzuat değişiklikleri ve verdiği teşviklerle en büyük desteği verir duruma gelmiştir. Aslına bakarsanız olayın çok dikkat çekici bir yönü vardır. Çünkü devlet kendi resmi okullarına yapmadığı desteği özel okullara yapmakta, devlet okullarının kötüleşmesi için ise elinden gelen her türlü şeyi ise uygulamaktan kaçınmamaktadır. Bunun sonucu olarak da sermaye grupları okulları, eğitimi bir materyal olarak, özel okulları ise bir kâr sektörü olarak görmeye başladılar. Yani böylece eğitim sosyal bir yatırımdan çıkarılmakta, kâr amaçlı yatırım konumuna dönüştürülmektedir.
Özel okulculuk, sosyal devlet anlayışına yönelik ciddi bir saldırı olmanın yanında küreselleşme anlayışı sonucunda kamu harcamalarında kısıtlama yapmak isteyen serbest piyasacıların ortaya attığı bir yaklaşım olarak çarpmaktadır gözümüze. Bu yaklaşım der ki; “Kâr insandan önce gelir.” Şimdiye kadar kâr amaçlı görülmeyen eğitim kurumları bu anlayış sonucu sermaye grupları tarafından ticari kuruluşlar olarak görülmeye başlandı. Devlet ise çıkarılan yasalar ve verilen teşviklerle özel okulların önünü açtı. Özel okullara vergi indirimi, yardım vs. gibi çeşitli isimler altında bir sürü olanak sağlandı. Oysa resmi okulların içinde bulunduğu en büyük sorun kaynak bulma sorunudur. Resmi okullar bu sorunlarını kendilerine ayrılan genel bütçe ve özel idare bütçelerine ek olarak, kayıt parası, eğitime katkı payı, diploma, karne, ödül belgesi,kitap ve dergi satışlarından elde edilen paylarla, imalatçı işyeri ve mağazalardan alınan bağışlar ile sağlama yoluna gitmektedirler.
Özel okulların ülkemizde artması beraberinde ülkemizde yoğun bir tüketimi de beraberinde getirdi. Özellikle ülkemizde sıradan bir öğrencinin içinde bulunduğu en büyük ikilem, bir tarafta yoğun bir test kitabı, dergi, dershane gibi tüketim malzemeleri sunumu, diğer tarafta ise yasalarda yer alan eğitim hakkı ve eğitimde eşitsizlik arasında yaşananlardır. Bu ikilemin ezilmişliğini en çok yaşayanlar ise öğrenciler ve öğretmenlerdir. Gerçi özel okullarla beraber yaşanan eşitsizliklerin artması son derece doğaldır. Çünkü serbest piyasa koşullarının egemen olduğu ortamlarda, öğrenim konusundaki yatırımlar yapıları gereği eşitsizlik içermek zorundadır.
Yukarıda uzun uzun anlatmaya çalıştığımız gibi amaç, eğitimden faydalanamayan kesimlerin özel okul aracılığıyla faydalanmalarını sağlamak değil, özel okullara maddi olanak sağlamaktır. Eğitim sektörünü kâr aracı olarak gören özel okulların eğitime sağlayacakları bir katkı söz konusu değildir. Aksine alıp götürecekleri çok fazladır. Ülkemizde, olması gereken eğitim amacından uzaklaşılmasında ön ayak olacaktır bu kurumlar. Bu kurumlar bizlere küresel sömürgeciliğin gereği bireyci, irade teslimini erdem sayan kuşakların yetişmesini sağlayacaktır. Bu ise Türkiye’nin ihtiyacı olan en son şeydir.
ARZU KÖK
Bir yanıt yazın