Urus ulusu denildiğinde, “Urus ile yoldaş olsan ay baltan yanında olsun”, şeklindeki Tatar atasözü akla gelir. Rus devleti denildiğinde, resmi terör örgütü olan korkunç KGB akla gelir. Rus tarihi denildiğinde, kaygı ve nefret uyandıran 1552 yılındaki Kazan faciasi-Tatar soykırımı akla gelir. Rus demokrasisi denildiğinde aldatıcı 1905 ve 1917 Şubat, Ekim Devrimleri; yanı sıra 1990’lı yıllardaki Sovyet İmparatorluğunun sonunu hazırlayan olaylar akla gelir. Yukarıdaki olgular içinde yer alan baş aktörleri de sıralamak gerekirse, genelde olumsuzlukları ile ünlü olan, Korkunç İvan, Büyük Petro, Kerenskiy, Lenin, Stalin, Yeltsin ve Putin’ler akla gelir. İşte Rusya dediğimiz ülke, yukarıda tanımı geçen birbirini tamamlayan öğelerin bir bütünüdür.
Boris Yeltsin, ölmek üzere can çekişmekte olan Rus İmparatorluğunu kurtarmak için, Tatarlara ve Çeçenlere “Bağımsızlık istediğiniz kadar olsun, ne kadar hazmedebilseniz, o kadar olsun” (Kurban, s: 108) diye söz verirken, demokrasiyi çağrıştırır gibiydi. Aradan çok geçmeden Çeçenlerin kana batırılması, bu Rus demokrasisinin ne olduğunu, bu Rus İmperyalizminin kim olduğunu anlatmıyor muydu !? İki de bir Rus demokrasisi çığırtkanlığı yapan bugünkü Moskova’nın Ağustos 2008 tarihli Gürcistan saldırısı, bu Rus demokrasisinin ne olduğunu, bu Rus İmperyalizminin kim olduğunu anlatmıyor muydu !? Evet Rus demokrasisi maske olmaktan öteye gitmeyen bir yalan; Rus İmperyalizmi ise kana susamış bir canidir.
Yukarıda bahsettiğim, zamanında demokrasinin doğum sancıları olarak algılanmış devrimlerin ve olayların hiçbiri Rusya’da gerçek demokrasiyi doğurmamış, belki bu olup bitenlerin hepsi Rus imperyalizminin maskesi rolünü oynamıştır. Silah ve hile eşliğinde gelişegelen Rus imperyalizminin son aşaması olan Sovyet İmparatorluğu, bu maskenin en çağdaşı ve en gelişmiş şekli olan Marksizme bürünmüştü. Marksizmin ölümü nasıl Sovyet İmparatorluğunun çöküşünü hazırlamışsa, bugünkü sahte Rus demokrasisinin ölümü de, bugünkü Rus İmperyalizminin çöküşünü hazırlayacaktır. Bu sebeple, Tatarların bugünkü bağımsızlık savaşı, Rus sahte demokrasisini ve bu demokrasiye hizmet vermekte olan hainleri ifşa etmekten geçecektir.
Zamanında, Zeki Velidi Togan, “unitarist” olarak vasıflandırıp, Sadri Maksudi Arsal’ı ve Ayaz İshaki’yi “Rus demokrasisinin hayranları” (Togan, s: 500-501), diye eleştirirken, Rusya’yı iyi tanıyan biri olarak elbette çok haklı idi. Ona göre, “Ruslar zalim ve hayasızdı” (Togan, s: 215). Aradan geçen bunca zaman, Ruslar ile birlikte yaşamanın olağanüstü zorlukları, Moskova’nın ulusal cumhuriyetler üzerindeki son derece korkunç baskıları, Rus sahte demokrasisinin gerçek yüzü ve Rus imperyalizminin kan içici alışkanlıkları, Onun haklılığını bir daha birebir kanıtlamıştır.
Tatarlar 1552 yılında kaybettiği devletini tekrar diriltmek amacıyla 456 yıldır sürdüregelen savaşlarında en büyük zorluğu, Rusların ön cephede kullandığı Tatar hainlerinden görmüştür. Nasıl Korkunç İvan, 1552’deki Kazan’ın işgali sırasında Tatar hainleri olan Kamay Mirza ve İsmail Mirzaları ön cephede kullanmışsa, Tatarların bugünkü bağımsızlık savaşına karşı Putin, yine ön cephede propaganda amaçlı olarak Tatar hainlerini kullanmaktadır. Bu sebeple bizim bu kutsal savaştaki ilk hedefimiz aramızdaki hainleri açığa çıkarmak-temizlemek olacaktır. Hainler bu ulusal cinayetleri için mutlaka cezalandırılacaktır.
Örneğin:
Mirfatih Zekiyev, 1998 yılında Kazan ve Moskova’da basılmış “Türki-Tatar Etnogenezı” adlı 622 sayfalık kitabıyla, Sovyet sahte tarihçiliğinin tipik örneğini yaratmıştır. Bu kitap Türkiye’de Türkçe olarak da basılmıştır. Yalanlarla dolu olan bu kitabın asli görevi, Türkçü gözüküp, çaktırmadan Rusçuluk yapma iki yüzlülüğünü kullanarak, Tatarları yok saymaktan ibaret Rus şoven siyasetinin propagandasını yapmaktır. Bu sahte esere redaktörlük yapan Nadir Devlet Mirza, bu eseri şu ifadeler ile övmektedir:
“Bu eser, Prof. Dr.M.Zekiyev’in hayat icadı, yarım asırlık çok ciddi bilimsel araştırmalarının olgunlaşmış meyvesidir.” (Zekiyev, s: 5). Nadir Devlet’in, Zekiyev’i ve onun eserini bu kadar abartılı ifadeler ile övmesi gayet doğaldır. Çünkü bu iki kişinin gayeleri de-emelleri de ortaktır; ikisinin ortak adı- Tatar hainidir.
Bu kitabın hangi amaçla kime hizmet vermek için yazıldığını anlamak için, fazla ayrıntılara gerek yok, kitaptan 3 cümleyi aktarsam yeter :
1.”Slavların ana yurdunu belirleyen güvenilir görüşler yok, olmayacak, buna ne gerek var, demek istiyorum” (Zekiyev, s: 133).
2.”Bugün rus sözcüğü de uzak yabancı ülke halkları dilinde, çoğu zaman Rusya’daki tüm ulusları toplu halde adlandıran, genel etnik olarak kullanılmaktadır” (Zekiyev, s: 314).
3. “Şimdi türlü sebeplerden dolayı bizim halk, Tatar adını büyük zıtlıklar içinde kabul etmektedir” (Zekiyev, s: 280).
Zekiyev’e göre, Rusya’daki herkes Rustur; Rusların bulunduğu her yer Rus toprağıdır; Tatar adı büyük zıtlıklar içinde kabul edildiği için, herkes Tatar değildir.
Zekiyev’e cevap olarak, ulu Tatar bilgini Mercani’den bir alıntı yazayım: “Tatar adını bize tarih verdi. Bu addan utanacak bir şey yok, herkes bize Tatar diyor” (Kurban, s: 123) demektedir. Zekiyev unvanını sömürerek, Ruslara yaranabilmek için, Tatarlara özgü tüm tarihi ve bilimsel gerçekleri çiğneyip geçmektedir. Ayıp, bu adamın utanma duygusu yok mudur!? Yukarıdaki 3 cümle, bugünkü sözde demokrat Rusya’nın, Rus olmayan halkları yok sayan Rus şoven siyasetinin temelini oluşturmuyor mu?!
Türk birliğinden, Tatar devletinden ecelden korkmuş gibi korkan, bu birliğin gerçekleşmesini “ütopya” diyerek, bu devletin kurulmasını “realite değil” diyerek (Devlet: AZATLIK Gazete) kendini avutan Rus yanlısı,Türk-Tatar düşmanı olan hainler, ayağını denk al!…. Korkunç İvan’ın, Stalin’in, genel olarak Rusların at oynattığı devirler çok gerilerde kalmıştır; Kazan şehitlerinin-Stalin kurbanlarının kanları yerde kalmayacaktır; dünyamız insanlığın dünyasıdır. 400 yıldan fazla ağlayan-diz çökmüş Tatar artık kalkmıştır. Esirliğe yeter artık!!!…. Dökülen gözyaşlarının-akan kanların mutlaka intikamı alınacaktır.
Toprağını karış karış gezerek, insanlarını birer birer kucaklayarak, tarihini ilk kaynaklarından okuyarak, düşmanlarıyla yüz yüze çarpışarak Türkistan’ı öğrenmiş ve onu çok sevmiş olan Zeki Velidi Togan’ın (1890-1970), yıllar önce İdil-Ural Türklerinin kurtuluşu için söylediği sözler-yaptığı işler bugün de geçerlidir:
“Türkistan davasının milletlerarası bir mesele olacağına inanarak hazırlanmak, İdil ve Ural mıntıkası Türkleri için ancak Türkistan’a katılarak hareket etmenin lüzumuna inanmak lazımdır.” diyor (Togan, s: 398). O, İdil-Ural Devleti uğuruna 1943 yılında Almanya’ya gidip esirler ile görüşmeyi de ihmal etmemiştir (Togan, s: 478). Rus zalimliğine oranla Hitler’inki devede kulaktır. Evet, ileri görüşlü-Türklük aşkıyla yanan bu büyük Türkçü, Türk birliğine-Türklüğün kurtuluşuna yürekten inanmaktadır. Türkistan bugün, bağımsız devletlerden oluşan bir Türk yurdu haline gelmiştir. Bu yurt geliştikçe-ileride Rus baskısından mutlaka kurtulacak, birliğini elde edecek ve İdil-Ural Türklüğünü kurtuluşa götüren esintiler elbette buralardan esecektir. Çünkü Türklüğün kaderi geçmişte bir olduğu gibi, bugün de-yarın da bir olacaktır ki, bu insanlığı uluslar-ulusal devletler olarak yaratan tarihin hükmüdür. Bir Türkistan Türkü olarak ben, bu, Türklüğü kurtuluşa götüren kadere, Zeki Velidi Togan kadar inanmaktayım.
Kaynaklar:
KURBAN, İklil, YAŞLI TARİHİN YANKISI, İstanbul 1998.
“Nadir Devlet: Milli Liderlerni Üzegezde Üsteregez”, İrek Meydanı No 16, yıl 2007.
AZATLIK, İctimagıy-Siyasi Gazete (elektronik gazete).
TOGAN, Zeki Velidi, HATIRALAR, Ankara 1999.
ZEKİYEV, M. Z. TÜRKİ-TATAR ETNOGENEZI, Kazan 1998.
İklil KURBAN