Sn. Tacar’ın TRT 1 Gündem Programında Açıkladığı Düşünceleri
Pulat Tacar
TRT GÜNDEM SAAT 08.40 7.KASIM.2008
(Bu metin Obama’nın ABD Başkanlığına seçilmesi halinde Ermeni soykırımı iddiasını tanımasının ABD-Türkiye ilişkilerine etkisi konusunda bir düşünce temrinidir. Sorulabileceği akla gelken sorulara göre hazırlanmıştır.TRT I Gündem programında bu düşüncelerin sadece 12 dakikalık bölümü dile getirildi)
KONU: 4 KASIM 2008 TARİHİNDE ABD BAŞKANLIĞINA SEÇİLEN OBAMA’NIN ERMENİ SOYKIRIMI SAVINI TANIMASININ ABD- TÜRKİYE İLİŞKİLERİNE OLASI ETKİLERİ
1) ABD başkanı Obama’nın Ermeni soykırımı iddialarını tanıma konusunda olası tutumu
Obama, ABD seçimlerinde Ermeni kökenli Amerikalıların oylarını almağa yönelik olarak , Osmanlı yurttaşı Ermenilere soykırımı suçu işlendiğini kabul edeceğini açıklamıştı. Ancak, Obama’nın bu görüşünün tetikleyicisi olan bir başka etkenin, siyah azınlığa mensup bir Amerikalı olması, siyahlara yakın tarihe kadar ayrımcılık yapılması ve siyahların çektikleri eziyetler olduğu görüşündeyim. Başkan Obama’nın ezildiğini sandığı diğer toplumlara da sempati duymaktadır. Obama ‘nın Osmanlı Ermenilerine soykırımı suçu işlendiği kanısında olan bir siyasetçi olduğu kanısındayım. ABD’de böyle düşünen siyasetçi sayısı çoktur; hatta çoğunluktadır.
2) Soykırımını tanıma süreci konusunda olası senaryo
Çeşitli senaryolar öngörülebilir. Akla en yakını, ABD yasama meclisinin Ermeni soykırımını tanıma hakkındaki tavsiye karar tasarısını ((kanun değil) onaylayarak Beyaz Saraya yollamasıdır
Başkan Obama da bu tavsiye kararına dayanarak (veya re’sen) 24 Nisan 2009 ‘da, ABD Başkanlarının geleneksel olarak yayımladıkları Ermeni trajedisini anma ve Ermenilerle dayanışma mesajında, bir şekilde, -ama herhalde geçmiş Başkanların yaptıklarından daha belirgin bir şekilde-, soykırımı terimini de kullanarak, o dönem olaylarını “jenosid” olarak niteleyecektir. Geçmişte, son Başkan Bush dahil, hemen ABD Başkanları “katliam ya da yok etme” gibi fiiller kullandılar. Ancak Ermeniler Başkanın “soykırımı” kilit sözcüğünü söylemediği için memnun olmadılar ve Başkan’ı protesto ettiler.
Demek ki sorun Ermeniler ve yandaşları için içerik yanında semantik bir nitelik te taşıyor.Aynı semantik kaygı Türkiye için de söz konusu. Soykırımı sözcüğünün kullanılmadığı beyanlara Türkiye’de görece hafif tepki gösteriliyor.
Bu arada, ABD teşrii organının soykırımı iddiasını 1915-1923 dönemine yaydığını da unutmayalım. Başka bir anlatımla durum vahim ve taslak önyargılıdır..
3)Bu senaryonun gerçekleşmesi güçlü bir olasılık mıdır?
Kanımca güçlü bir olasılıktır. Ancak, Irak’taki ABD çıkarlarına zarar vereceği gerekçesiyle bu karar tasarısının bir süre ertelenmesi de mümkün olabilir. Ne var ki bu, Türkiye’nin yaptırım uygulama tehditine boyun eğme niteliği taşıyacağından,- ya da öyle tanıtılacağından- Senato ve Temsilciler Meclisindeki Demokrat çoğunluk ta göz önünde tutulursa, ileride başka sorunların tetikleyicisi olabilecektir
4)ABD Başkanının soykırımına referans yapması Türk AB ilişkilerini zedeler
a) Türk kamu oyu soykırımı terimi konusunda aşırı duyarlıdır ve ABD karşıtlığı ciddi boyutlara ulaşacaktır.
b)Türk Hükumeti ABD başkanının soykırımını tanıyan bir beyanda bulunmasına karşı tepki göstermek zorundadır. Bu durumda örneğin ABD askerlerinin Irak’tan Türkiye üzerinden transit geçmeleri ve Irak’ta kalanlanların ikmalleri aksatılabilecektir.
c)Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti ile başlatılan gerginliği azaltma politikası bundan ciddi şekilde zarar görecektir.
d) ABD Hükumeti de Türkiye’nin tepkilerine karşı tepkisini -bir şekilde- gösterecektir.
Özetle, tüm tarafların kaybedeceği, ciddi bir krizle karşı karşıyayız.
5) Zararın engellenmesi veya azaltılması için, krizden onurlu çıkış sağlanabilir mi?
a) Her iki ülkenin Dışişleri Bakanlıklarının krizin iki ülke ilişkilerine verebileceği zararı engelleme veya azaltma yolunda bazı formüller üzerinde şimdiden çalışmaya başlamış bulundukları tahmin olunabilir. Türk yetkililerinin ve Hükumetin danışmanlarının bu konuda şimdiden bazı temaslarda bulundukları biliniyor.
b) Bir eylemin büyük hasarlar yaratacağı nın belli olduğu durumlarda aranan ve bulunan çözümler genelde her iki tarafı da gözeten kelimeler kullanılan orta yol formülleridir.
6) Her iki taraf için hangi onurlu çıkış formülleri düşünülebilir?
a) Büyük bir olasılıkla ABD Hükumeti , Fransız Hükumetinin ve başka Hükumetlerin (ve bir kısım politikacının) yaptığına benzer bir beyanda bulunarak, bunun tarihsel bir değerlendirme olduğunu, Türkiye Cumhuriyetini hiç bir şekilde sorumlu kılmadığını ve sorumluluğunu gerektirmeyeceğini belirtecektir. Bu beyan, soykırımı iddiasını tanımanın, tazminat ve toprak talebi gibi olası sonuçlarının ABD Hükumetince desteklenmediğini vurgulamaya yönelik olacaktır.
b) ABD Başkanının danışmanları, kendisine, Türk tarafının “katliam, yok etme” gibi tanımlamalar konusunda fazla tepki göstermediğini hesaplayarak, “zamanla, alıştırarak aşındırma” politikası izlenmesini de önerebilirler.
c) ABD ve Türk Hükumetleri krizden onurlu bir şekilde ve en az zararla çıkılması konusunda görüş birliği içinde iseler, kanımca, en uygun yolu uluslararası hukuk oluşturur.
Bunu sağlamak için Türk tarafı, ABD Başkanının bu konuda vereceği kararın ve yapacağı beyanın uluslararası hukuka uygun olması gerektiği yolundaki görüşünü, Başkanın danışmanlarına, ABD Dışişleri Bakanlığına ve görüşme fırsatı bulurlarsa Sayın Cumhurbaşkanı veya Sayın Başbakan ağzından doğrudan doğruya Başkan Obama’ya iletmelidir.
7) Soykırımı konusunda uluslararası hukukun öngördüğü çerçeve nasıl bir çıkış yolu sağlar ?
a) Soykırımı uluslararası bir suçtur. Çerçevesi 1948 Soykırımı Sözleşmesi tarafından çizilmiş, Bosna davasında Uluslararası Adalet Divanı Sözleşmeye açıklık getirmiştir. Bu bağlamda, Birleşik Krallıı Hükumeti de 1915 trajedisini soykırımı olarak tanımadığını belirtirken, sadece siyasal amillerle hareket etmemiştir. Hukuksal gerekçesi de vardır.
b) Bir eylemin hukuken soykırımı sayılabilmesi için yetkili mahkemenin karar vermesi gerekir. Mahkeme bir zanlının eyleminin (Sözleşmeye göre, soykırımı suçunu gerçek kişi işleyebilir-devlet değil ) soykırımı olduğu kararını verebilmek için, herşeyden önce, onun bir grup insanı, tamamen veya kısmen, sırf ulusal, etnik, dinsel, ırksal bir gruba ait olduğu gerekçesiyle ortadan kaldırma özel kasıtının ( hukuktaki adı: dolus specialis) bulunduğunun hiç bir kuşkuya mahal vermeyecek şekilde isbatlanmasını arayacaktır. Uluslararası Adalet Divanının Bosna kararı bu hususu açıkça ortaya koymuştur.
1915 olayları konusunda yetkili mahkeme tarafından verilmiş bir soykırımı kararı yoktur. Siyasal organlar, parlamentoılar, senatolar , belediye meclisleri kendilerini yargıç yerine koyarak soykırım kararı veremezler. Verirlese hukukun temel ilkelerini çiğnemiş olurlar.
c) Öte yandan, Uluslararası Ceza Divanını oluşturan Roma Statüsü, soykırımı dışında insanlığa karşı suç veya savaş suçu gibi eylemler öngörmüştür. Örneğin, Uluslararası Adalet Divanında, Bosna davasında, uluslararası camianın ve medyanın soykırımı saydığı çeşitli eylemlerin soykırımı olarak nitelendirilemeyeceğini açıkça belirtmişti. Bu karar da bir eylem hakkındaki suç nitelemesinin yetkili yargı tarafından yapılması gerektiğini kanıtlamaktadır. Bundan da önemlisi, Osmanlı yasaları dahil, ulusal ceza yasaları 1948 Soykırımı Sözleşmesinden önce de çeşitli eylemlerin cezalandırılmasını öngörmekteydi. Bu bakımdan, bazı eylemlerin failleri, ulusal ceza yasaları gereğince cezalandırılmış ise, aynı insanları bir daha cezalandırmanın mümnkün olmayacağı hukukun temel ilkelerindendir.
8) Ne yapmalı ?
Önerim : Türk Hükumetinin , ABD Hükumetine başvurması, “Türk Hükumetinin iki ülkeyi birbirine bağlayan geleneksel dostluğu ve ittifakı zedelememek için gereken adınları atmaya hazır olduğunu belirtmesi ve 1915 olaylarının ABD Hükumeti tarafından soykırımı olarak tanınmasının doğuracağı derin krizi önlemek amaciyle Soykırımı Sözleşmesinin terminolojisi ve uygulanması hakkında birlikte, el ele Uluslararası Adalet Divanına (UAD) başvurmayı ve danışsal görüş istemeyi önermesi” ve bu inisyatifini kamu oyuna açıklamasıdır. “Uluslararası Adalet Divanı Statüsü ile Soykırımı Sözleşmesinin 9. maddesi Sözleşmenin yorumu konusundaki ihtilaflarda UAD’ dan danışsal görüş alınmasını öngörmektedir. ABD’nin yeni başkanı ihtilafların barışçı biçimde çözümüne öncelik vereceğini belirtmiş bulunduğuna göre, bundan daha iyi bir fırsat olur mu? Uluslararası Adalet Divanına, yetkili mahkemenin kararı bulunmadan, bir devletin parlamentosunun, senatosunun veya hükumetinin bir olayın hukuken soykırımı sayılacağını iddia edip edemeyeceğini soralım ve Uluslararası Adalet Divanının bu konuda vereceği kararı bekleyelim. ABD Hükumeti krizi önleyici yargı yoluna gitmeyi kabul etmediği takdirde, soykırımınun tanınması konusunda yapacağı beyan dostluk ilişkisine aykırı bir adım olarak algılanacaktır.”
9) Tarih Komisyonu Oluşturma önerisi
Bu öneri zaten gündemdedir.
a)Ancak, tarihçiler bir eylemin soykırımı olup olmadığı konusunda mütalaa beyan eme yetkisine sahip değildirler. Tarih anlatımnı sübjektiftir. Ayrıca, Ermeni tarafı dogmalarını tartışmaya açacağı için bu öneriye sıcak bakmaz. Her konunun ele alınacağı komisyon veya komisyonlar kurulması karşı önerisi de Türkiye’ye zarar vermez. Bu gibi incelemeler, trajik 1915 olaylarında zarar gören Osmanlı yurttaşlarının sadece Ermeniler olmadığını, ayaklanmaları ve Van katliamnı gibi olayhları gündeme getirme açısından yararlıdır.
b) Benzer şekilde Tarih Kurumu eski Başkanı Sayın Halaçoğlu’nun (ve Arşivler Genel Müdürü Prof. Sarınay’ın) açıkladığı gibi “ Ermenilerin tehciri sırasında Ermeni kafilelerine saldıran, insanları öldüren, mallarını gasbeden veya kafileden kadınları kaçıranlar, 1916 yılında, bizzat Talat Paşa’nın imzası ile Dıvan-ı Harbe verilmiştir. Mahkemenin 1916 yılının 19 Şubat, 12 Mart ve 22 Mayıs tarihlerinde verdiği kararlarda 67 kişi idama, 68 kişi kürek ve kalebend cezasına ve 524 kişi de 2-5 yıl arasında hapis cezalarına çarptırılmıştır. İdam cezaları imfaz edilmiştir…”
Bu bilgiler ABD’ki muhatapların büyük bölümü tarafından bilinmemekte ve faillerin cezalandırıldığının açıklanması Ermenileri ve destkçilerini son derecede rahatsız etmektedir. (Bakınız: Ayşe Şen ve Taner Akçam’ın yazıları) Bu bilgilerin ortaya çıkarılması ve ABD Başkanına duyurulması hakça davranacağını ilan eden bir “Başkanı” normal koşiullarda etkilemeli, düşünmeye sevketmelidir.
10)Türkiye’nin Erivan’da temsilcilik açması
Erivan’da temsilcilik açılmasının Türkiye açısından gerçek anlamda bir maliyeti ve sakıncası bulunduğu kanısında değilim. Aksine, Sayın Cumhurbaşkanının Erivanm ziyaretinden, Kafkaslar’da alınan inisyatiflerden sonra , diyalogun derinleştirilmesine yararı olacaktır. Türkiye çözüm istiyorsa, bunu ancak görüşmeler yoluyla sağlayabilir. Erivan Hükumetinin Istanbul’da Karadeniz İşbirliği Örgütü nezdinde bir temsilciği bulundurduğunu da bu arada kaydedelim.
11) Kara sınırının açılması
Ermenistan ile Türkiye arasında hava yolu sınırının kapalı olmadığı her fırsatta açıklanmalıdır. İlişikilerde ilerlemeler kaydedildiği ölçüde diğer kapıların açılabileceği sinyali de verilebilir. (Hükumet tarafından bu sinyaller verilmiştir de)
Bütün bu adımlar, Kafkaslarda önemli çıkarları bulunan Türkiye ile müttefiki ABD lehinedir ve beklenen çözümlere katkıda bulunacaktır.
12) Üçüncü ülkelerin veya kurumların önerecekleri çözümler
Üçüncü ülkelerin veya kurumların arabulucu ya da diyalogu kolaylaştırıcı olacağı girişimlerde öne çıkacak çözüm önerilerinin, ihtilafın taraflarına onurlu çıkış sağlayacak çözümler niteliğini taşıyacağı gözönünde tutulmalıdır. ABD’de başlatılan ve sonuca ulaşamayan Türk Ermeni görüşmeleri sonunda , girişimi başlatanın, kim tarafından yazıldığı açıklanmayan bir raporda, “Soykırımı Sözleşmesi geriye doğru yürütülemeyeceği için 1915 olaylarına hukuken soykırımı denilemeyeceğini, ancak Sözleşme makable şamil olsaydı, o olaylara soykırımı denileceğini “ açıklamış bulunması, bu tip girişimlerin sonucu hakkında tipik bir “orta yol” örneğidir.
13 ) Ermeni diyasporası veya Ermenistan Hükumeti ile kurumları soykırımı savından vazgeçmeyecektir
Bu konuda boş beklenti içine girilmemelidir. Özellikle bu işin endüstrisini kurmuş olan ve bir kısmı geçimini bundan sağlayan Ermeni diyasporasının Türkler’e ve Türk Hükumetine karşı saldırganlığı sürecektir. Ermeni tarafı bu alandaki faaliyetlerini Ermeni diyasporasının hibeleri ve proje finansmanı ile götürmektedir. Türk tarafında fon toplayabilen bazı girişimler, katkılarını başka amaçlara yönlendirdikleri, kamunun bu işe ayrıdığı kaynaklar da kifayetsiz olduğu için – ülkenin ekonomik durumu nedeniyle kaynak artışı ümidi de fazla olmadığından- karşı girişimlerinin finansmanı yetersiz kalmaktadır. Kamu finansmanı ile yapılacak faaliyet “tanıtım” başlığı altında toplanır. Bu finansman, genelde “Tanıtım Fonu” tarafından, kongre, konferans düzenlenmesi veya yayın gibi çalışmalar için sağlanır. Bu finansmanın kapsamı da Hükumetlerce bütçe olanakları çerçevesinde saptanır. Tanıtma Fonunun müşterisi çoktur. Siyasal iktidarların önceliklerine göre, ilgili Devlet Bakanının görüşleri doğrultusunda dağıtılır. Türkiye’nin elinde “sultanın kadife kesesi” cinsinden bir kaynak yoktur.
Bir yanıt yazın