BIR ON KASIM YAZISI: MANGAL YUREKLI TURKIYE’M

Yepyeni bir ON KASIM idrak ederken kafamdaki dusunceleri bu sefer tarihe not dusmek istedim.  Ilk defa boyle birsey yapiyorum.  Nedenini bilmiyorum.  

Can Dundar’in “Mustafa” filmini henuz gormedim ama tartismalari izliyorum.  Oyle gorunuyor ki  Ataturk’un devrimciligi ile insanligi konulari arasindaki denge pek kurulamamis ya da kurulmak istenmemis.  Belki filmi yapanlar,  “Nutuk” u, “Su Cilgin Turkler”i  anlayarak, hissederek okusalar, filmdeki denge isi cozulebilirdi diye dusunuyorum.  

Bugune kadar bircok lider filmi seyrettim:  Gandi, Washington, Churchill, Kennedy… Bunlarin hepsinde liderin hem insani hem de fikri tarafi mutlaka ama mutlaka yanyana bulunur.   Baskasi da zaten dusunulebilir mi?  

Bu dusunceler beni asagidaki yorumlara sevketti.  

BATI, ATATURK’U SANKI BIZDEN DAHA IYI ANLADI 

Bakin bugun Norvec’te “Ataturk gibi dusun” diye yaygin bir halk sozu vardir.  Norvec’te birine zor bir is veya proje verirseniz ve o da korkup kacmaya kalkarsa, ona “Oglum, Ataturk gibi dusun ve coz su sorunu ” derler.   Peki neden boyle?  

Cunku Ataturk’un gerceklestirdiklerine bakarsaniz bu islerin eldeki imkanlarla olmasi mumkun degildir sonucuna varirisiniz.  Girdileri bir bilgisayara soksaniz, dumanlar cikar ve bilgisayar patlar.   Girdileri bir Batiliya anlatasaniz, ellerini havaya atip “Olamaz.  Mumkun degildir” diye bagirir.  Zaten Ingiliz, Fransiz, Yunan, ve diger Birinci Dunya Savasi aktorleri de istihbarat bilgilerine bakip aynen oyle dusundu.  Sonra da Istanbul, Izmir, Adana, Gaziantep, Urfa, Maras, ve ulkenin her yani,  ateskes anlasmasina aykiri olarak, isgale ugradi.  

Nutuk’u iki defa okudum.  Her okuyusumda daha da yavas ve sindirerek okuyorum.  Kitabi ara sira kapatip dusuncelere daliyordum.  O anlari, o insanlari, o cografyayi dusunuyordum.  Ben olsam boyle davranmayi akil edebilir miydim ya da cesaret edebilir miydim diye soruyorum.  Cok zor.  

Iste, diyorum, bu zorluklar once bir gosterilse, anlatilsa, sonra zaman tuneline girilip bugunlere ulasilsa, o zaman istedigin kadar “insancil” yon eklenebilir bir filme.  Ama buyuk Ataturk’u devrimlerinden soyutla, “Efendim, ben sadece insancilligini isliyorum” de ve onu oyle don-gomlek orta yerde birak… Bu buyuk bir haksizlik olur diye dusunuyorum.  

ISTE SIZE BIR BOYLE ZOR BIR DURUM 

(Bu senaryo degildir ama filmciler bu konuyu senaryo olarak kullanabilir.)  

Mecliste Mustafa Kemal karsitlari  “Aman Pasa bir hata yapsa da sunu Meclis disina itiversek” hesaplari icinde Mustafa Kemal’e bir teklif gotururler: 

“Pasa Hazretleri, askeri isleri en iyi siz bilirsiniz; o halde ordunun basina gecin artik cunku durum gercekten de cok vahimdir.”  

Ordu dediginiz ne?  Carigi, corabi, yemegi, silahi, egitimi  olmayan, sayisi ve gucu belirsiz bir gurup fakir Anadolu koylusu.    Tamam, hepsi gercekten korkusuz ve  hepsi kararli ve inancli.    Ama yinede insan sormadan edemiyor. 

Bunlarla mi duzenli, bakimli, moralli, ve tam techizatli bir Yunan ordusu geri puskurtulecek?  

Eldeki bir kac Turk topunun mermileri bile birbirine uymuyor ve bazilarinin atislardan once “tornalanmasi gerekiyor”.  

Mustafa Kemal  dusunceli… Maliye Bakanini cagirir.  Sanki bilmiyormus gibi yine de durumu sorar.  Aci haber gecikmez:  

“Hazine tamtakir efendim…”

Para yok, pul yok.  Yeni vergi deseniz bile, duyurmasi, toplamasi aylar hatta yillar alir.  Zaten halkin da bitmeyen savaslardan dolayi verecek takati kalmamistir.  

Halbuki Yunan ordusu Ankaraya dogru adim adim ilerliyor.  Yunan ordusundaki gicir gicir Ingiliz toplari daha ambalajindan yeni cikmis.   Meshur  Sheffield celiginden yapilmis binlerce Ingiliz topu, o yakici Ege gunesi altina piril piril parliyor ve bir yilan surusu gibi ilerliyor.  Yunan garnizonlarinda kurmay subaylar sampanyali toplantilar yapiyor.  Alinan kararlar oradaki yabanci muhabirler araciligi ile ayni gunde Londra’ya  New York’a duyuruluyor.  Sanki savasa degil de bir Afrika safarisine cikmislar beyefendiler.  

Iste boyle bir durumda M. Kemal’in sabaha kadar kahve-sigara ice ice “yapayanliz” bir calismasi vardir.  Ertesi sabah da uykusuz gozlerle ama sasmayan bir kararlilikla yazdirdigi bir dizi emirler vardir.  Hangi vatandas nasil vergiler verecek, neler toplanacak, nasil toplanacak, nerelere nasil getirilecek, ve oradan kimlere ulastirilacak diye.  Bu kisimlari Nutuk’ta gozleri yaslanmadan okuyabileniniz cikarsa sasiririm… 

BABAM GIBI MILYONLARI OKUTAN, HARIKALAR YARATAN TURKIYE 

Hayatta  “yapayanliz” kalan bir yasindaki bir bebek olan babami, bitmeyen yokluklar icinde universiteye kadar okutan, onun 1939 da orman muhendisi cikmasini saglayan o gozleri yasli, cebi delik, ama mangal yurekli Turkiye’m,  acaba boyle  dengesiz bir Ataturk filmini hak etmis miydi?  

Yoksa filmin yapimcisi, kendi donanimsizligini ortmek icin mi “sadece insancil”  takiliyordu? 

Ya da finansman zorluklari nedeniyle film kisa mi kesilmisti? 

Bilemiyorum.  

Babam “seferberlik yillarinda” yokluklarda yetim buyuyen biri.  Istanbul Bebek’teki Dar-ul Eytam (Yetimler-Oksuzler evinde) once Osmanli  (1912-1923) ve sonra da Turkiye Cumhuriyeti (1923 ve sonrasi) tarafindan buyutulup egitiliyor.  Annemle 1939 da evlendiginde, yedek subaylik 3 yil.  O cephe senin bu cephe benim dolasip duruyorlar (Turkiye ikinci dunya savasina hic girmedigi halde.)   Babamin nufus kagidinda “Filanca tarihte ekmek istihkaki verilmistir” diye damgalar vardi.  Yani fakirlik, yokluk, ve yoksulluk herkesi kasip kavuruyordu.  Oralardan geldik bugunlere.  Acaba farkindami Dundar kardesim?  

*** 

 ATATURK BENI SAHSEN ETKILEDI MI?  

Yasamimda Ataturk’u hic kullaniyor muyum? 

Evet, sahsen cok etkiledi ve onun mirasini belki de hergun kullaniyorum.  Beraber calistigimiz firmalar, en zor projeyi bile getirip onume koysalar, riskten kacmayacak birini ariyoruz  deseler, yine de gozumu korkutamiyorlar.  Cunku kendime soruyorum “Simdi burnuma uzatilan su proje Ataturk’un karsilastigi zorluklardan daha mi zor?”   Ve atliyorum.  O projelerde bir duvara tosladigimda da yine kendi kendime telkin yapiyorum:  “Ataturk gibi dusun ve asiver su engeli.  Bu mu seni durduracak?” 

PEKI NEDEN ANLATIYORUM BUNLARI? 

Cunku benim icin, “Ataturkculuk”, bugundur, yarindir, …  

Once Bati medeniyetini yakalamak ve sonra da gecmektir. 

Bu ugurda gereken maddi, manevi altyapiyi yaratmaktir; akli ve bilgiyi uretmektir. 

Bu buyuk vizyonu sikayet etmeden, mazeret uydurmadan kovalamaktir..  

Kendini surekli yenileyebildigi icin hic bitmeyen bir ozguven, cesaret, ve israrla  problemlerin ustune gidip onlari cozmektir.  

Benim icin “Ataturkculuk” basi dik yasamak icin cok calismak, cok uretmek, ve insanligin mumkun olan en ust mertebesine ulasmaktir.  Dunyanin en ileri, en hayran olunan ilk on ulkesi arasina girmektir.  

OYLEYSE  BAZI KESIMLERIN  YAPTIGI GIBI “ATATURKCULUK ARTIK ESKIDI” DENEBILIR MI?  

Engel tanimadan ilerleme ve yukselme anlayisinin ve kararliliginin neresi eskiyebilir ki? 

Bu ruyanin, bu hedefin, bu projenin, bu fikrin nesi eskir ki?  

Her saniye kendi kendini yenileyen, akli tetikleyen, yaratici,  hirslandirici, heyecanlandirici,  enerji yukseltici muthis bir yaklasimdir “Ataturkculuk”.  

Ataturkculuk “Hergun dunden ilerde” demektir… 

Ilerlemenin nesi eskir ki?  

Ergun KIRLIKOVALI
10 Kasim 2008
Los Angeles, ABD

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir