Katma Protokol ile Ortaklık Konseyi Kararındaki Standstill Hükümlerinin İşletilmesi Açısından Vizesiz Avrupa
Av.MURAT UĞUR AKSOY
İstanbul ve Düsseldorf Barosu Avukatlarından
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi
1. Giriş
Türkiye AET ile önce bir Ortaklık Anlaşması ardından da bir Katma Protokol imzamıştır. Bu yapılan anlaşmaların hukuki niteliği ne Türkiye ne de o zamanın Avrupa Ekonomik Topluluğu tarafından değerlendirilmemiştir.
Ancak yurtdışındaki bazı Türk Vatandaşları Avrupa Toplulukları Adalet Divanı önüne gidince, anlaşmalar yorumlanmış ve nitelikleri önem kazanmıştır. Bunun sonucunda:
a)Öncelikle Türkiye’nin imzaladığı Ortaklık Anlaşması ile Katma Protokolün yorum ve uygulanmasında Avrupa Toplulukları Adalet Divanının yetkili olduğu görülmüştür.
b)Ardından Türkiye’nin imzaladığı Ortaklık Anlaşması ile Katma Protokolün Avrupa Toplulukları Hukukundaki hukuk kaynaklan hiyerarşisi içinde, Topluluğu bağlayıcı uluslararası nitelikteki anlaşmalar olduğu anlaşılmıştır.
c)Uluslararası nitelikteki bu anlaşmaların hükümleri net, açık ve koşulsuz olduğu sürece, bütün üye devletler tarafından doğrudan, başkaca bir hukuki veya idari tasarrufa gerek kalmadan uygulanabilecek hükümler olduğu belirtilmiştir.1
2. AB içindeki Hukuki Normlar Hiyerarşisi
Avrupa Birliğinin uluslararası anlaşmaların uygulanması ile kabul etmiş olduğu sistem ise monist bir sistemdir2. Monist sistemde Devletler Hukuku ve Ulusal Hukuk aynı hukuk düzenin bir parçasıdır. Bir anlaşmanın yürürlüğe girmesi , onun tamamen ulusal hukuka entegre olması demektir Avrupa Toplulukları Adalet Divanı bu monist yapısını Haegemann kararında : ” bir anlaşmanın hükümleri yürürlüğe girdiği andan itibaren Topluluk Hukukunun ayrılmaz bir parçasını oluşturur” hükmü ile vurgulamıştır.
1 Doğrudan geçerli olmak deyimi de bilimsel olarak çok belirgin değildi.Kaldı ki bu ifadenin çeşitli dillerdeki
çevirileri de karışıklığa neden olmaktadır. Kaldı ki “doğrudan geçerli olmak” ve “doğrudan uygulanabilir”
olmak da farklı olmasına rağmen mahkeme kararlarında da karıştırılmaktadır.Öğretide çoğunluk tarafından
anlaşılan, “bir anlaşma hükmünün bir hukuki tasarrufa temel oluşturabilmesi için yeterince açık ve anlaşılır
olması”dır.Bu kavram İngilizcede Anglo Sakson hukukundan gelen “self executing effect” olarak ifade
edilmektedir.Bu ifade zaman zaman yerini “direct effect”, Fransızcada “application directe” , Almancada
“direkte Anvvendbarkeit” veya “unmittelbare Anvvendbarkeit” ifadelerine bırakmaktadır.Her uluslararası
anlaşmada hem doğrudan, hem de dolaylı uygulanabilecek hükümler mevcuttur. Bu hükümler arasındaki fark
devletin uluslararası anlaşmalar için uyguladığı monist veya dualist sistemler açısından önemlidir.Dualist
sistemde, ilgili hüküm iç hukuka çevrilmeden doğrudan geçerli olması mümkün değildir.
2 Bkz.yukanda dip not Nr. 9 ; Opperman Thomas,Europarecht 3. Aufl. C.H.Beck Verlag,München 2005, §30
Rd.33
Üye devletler için Avrupa Toplulukları Hukukunun önceliği ilkesi3 Topluluk tarafından imzalanmış olan uluslararası anlaşmaların da Topluluk Organlarını ve üye devletleri bağlayıcılığını beraberinde getirmektedir. Devletler hukuku açısından bu saptama “pacta sunt servanda ” kuralının getirdiği bir sonuçtur. Bu anlaşmalar bireylere doğrudan hak sağlayan bir etkiye sahiptir. Gerçekten Amsterdam Anlaşmasının 300.maddesinin 7.bendi de açıkça “bu maddede belirtilen koşullara göre yapılan anlaşmalar, Topluluk Kurumların ve üye Devletleri bağlar” hükmünü vazetmiştir.
Avrupa Toplulukları Adalet Divanının bu davranışının ardında yatan, bir taraftan Topluluk hukukukun tekdüze uygulanmasını sağlamak, diğer yanda ise Toplululuğun devletler hukukundan doğan sorumluluklarına üye devletlerin uymasını sağlamaktır. Topluluk hukukunda uluslararası anlaşmalar açıkça ikincil hukuk kaynaklarının üstündedir. 4
Amsterdam Anlaşmasının lO.maddesi de ” Üye Devletler, bu Antlaşma’dan ya da Topluluk kurumlarının tasarruflarından doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlayacak genel ve özel nitelikteki tüm önlemleri alır, üye Devletler, Topluluğun görevini yerine getirmesini kolaylaştırır” diyerek üye devletlerin Topluluğa sadakat borcunu vurgulamıştır.
İşte böylece Türkiye ile AET arasında imzalanmış Ankara Anlaşması ve daha sonra Katma Protokol ile Avrupa Adalet Divanı Kararlan ulusal hukukların üstünde olup, üye devletlerin Topluluk Hukukunu uygulamaları kendilerinin Topluluğa karşı olan sadakat borçlarının bir sonucudur.
3. Katma Protokolda Stand Stili Hükmünün Önemi
Türkiye ile imzalanan Katma Protokol’ün 41. maddesinin 1. bendi açıkça ve başka bir hukuki bir tasarruf gerektirmeksizin “Türk Vatandaşlarına bu protokolün yürürlüğe girdiği tarihten başlamak üzere yerleşim özgürlüğü ve oturma hakkı ve onunla bağlantılı diğer haklar konusunda yeni kısıtlamalar getirilmesini yasaklanmıştır” demektedir. Katma Protokol’ün 41. maddesinin 1. bendi bir program karakterinde değildir, net, açık ve koşulsuz bir hükümdür. Bu yeni kısıtlamalar getirilmesini yasaklayan bir Stand- stili hükmüdür.
Bu hükmün doğrudan etkili ve geçerli olduğu Savaş(11.05.200,C 37/98) ve Abatay-Şahin (C-317/01 ve C-369/01 ve nihayet Tüm ve Dan Kararlan(20.09.2007,C-16/05) ile belirtilmiştir. Buna göre Katma Protokolün yürürlüğe girdiği 1973 tarihinden itibaren Türk Vatandaşlarına hizmet sunumu ve yerleşim için yeni kısıtlamalar getirilemez. 1973 tarihinde durum neyse öyle kalmalıdır. 1973 yılında Türk Vatandaşları için vize mecburiyeti yoktur. O halde şimdi de olmamalıdır.
3 Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın 15.Temmuz 1964 Costa ./. ENEL Rs 6/64,Slg 1964,1141,Rz 8 Karan “Bu kararda Divan şöyle demektedir : „ AET kendi üye devletlerin hukuk düzenleri içinde yerine almış ve ulusal mahkemeler tarafından uygulanması gereken şekilde kendi hukuk düzenini yaratmıştır. Üye devletler böylece kendi egemenlik haklarını sınırlamış, kendileri ve yurttaşları için bağlayıcı bir hukuk düzeni oluşturmuştur. Bunun sonucunda da kurucu sözleşmelerin lafı ve ruhu karşılıklı olarak kabul edilmiş bir hukuk düzenini tek taraflı uygulamalarla bertaraf etmeleri imkansızdır. Sözleşmenin özerk yapısında oluşan bu hukuki hükümler ulusal hükümlerin önündedir” 55 Opperman Thomas,age.§ 10 Rd.33; Krück,VöIkerrechtliche Vertrâge im Recht der EG,1977
Böylece Katma Protokolün Özellikle 41. maddesi 1. bendi Türk Vatandaşlarına bireysel haklar vermektedir ve üye devletler bu haklar kendi yasalanyla geri alamazlar. Türk Vatandaşlarına uygulanan vizenin Katma Protokolün 41/1 maddesi hükmüne aykırı olduğu açıktır.
Avrupa Hukukunda 10 Nisan 2000 tarihinde yapılan son değişiklikler ışığı altında Vize Yönetmeliği yeniden düzenlenmiştir. 10 Nisan 2000 tarihli Avrupa Birliği Vize Yönetmeliği’ne (EU-Visaverordnung) göre, Avrupa Birliğine üye ülkelerden birine kısa süre için yapılan seyahatler, artık o ülkelerin ulusal yasalarıyla düzenlenmemektedir. Ulusal yasaların söz konusu hükümlerinin yerini Avrupa Hukuku normları almıştır. Taraflar bu ilkeyi ulusal yasalarında yapacakları değişikliklerle değiştiremezler. Avrupa Birliği Hukuku, kendisiyle çelişen ulusal hukukun yerine geçmektedir.
Söz konusu Katma Protokoldün hükümleri Avrupa Hukuku’nun bir bölümünü oluşturur. Bu maddeler, üye devletlerin iç hukuktaki kısıtlayıcı maddelerinin yerine geçerler.
Yeni Alman Yabancılar Yasası vize ile giriş süresini her bir altı ay içinde üç ay süre ile sınırlamıştır (Ausl.G.§ 6). Alman çalışma izinlerine ilişkin İstihdam Yönetmeliğinin (Beschârtigungsverfahrensverordnung) §15 hükmü Türkiye ile AET arasındaki Ortaklık Anlaşması başlığı altında Ortaklık Konseyinin 1/80 sayılı kararlarının saklı olduğunu belirtmiştir. O kararda da 13. madde, Türk çalışanlarına yeni kısıtlamalar getirilemeyeceğini belirtir. Böylece Almanya, aynı nitelikteki hükmün birini uygulamakta, diğerini ise uygulamamaktadır.
Avrupa Adalet Divanı’nın 1996 yılındaki kararına göre, 1970 tarihli Katma Protokoldün 41. Maddesinin 1. bendi, 2000 tarihli AB Vize Yönetmeliğinin5 üstünde olup, onunla çatıştığında çatışılan maddeleri ikame etmektedir. Bu durumda, söz konusu yönetmeliğin Türklere vize zorunluluğu getiren maddeleri, Almanya’ya hizmet edinmek ve hizmet sunmak için gelenlere uygulanamazlar. Yani söz konusu kişiler, ilke olarak Almanya’ya kısa süreli olarak vizesiz gelebilirler ve burada iki aya kadar kalabilirler. Başka bir deyişle, 1973’teki hukuki düzenleme ne ise günümüzde de uygulamalar ona göre yapılmalıdır.
Buna aykın davranış, bu doğrudan etkili hükümleri uygulamayarak savsayan devletleri tazminat borcu altına sokar6: Bunu gören Bavyera vizeyi kaldırmış, ancak Federal Devletin baskısı ile yeniden koymak zorunda kalmıştır.
4. AB Komisyonunun Görüş Değiştirmesi ve Sürpriz Duruşma
Şu anda karar aşamasında olan “Soysal” davasında ise AB Komisyonu birdenbire görüş değiştirmiştir. 08.10.2008 tarihinde yapılan duruşmada, Komisyon temisilcisi yüksek yargıçları da şaşırtarak, Schengen Anlaşmasının 27 devlet tarafından imzalandığını ve devletler için bağlayıcı olduğunu söyleyerek bundan geri dönülemeyeceğini ve vizenin devam etmesi gereğini ifade etmiştir. AB içinde hukukun bekçisi niteliğinde olan Komisyonun bu davranışı, kendisinin hukukun bekçisi olma niteliğine de gölge düşürmüştür. Böylece bir anda siyaset hukukun önüne geçmiştir. Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesi’nin 2006 yılında Avrupa Adalet Divanına somut soru olarak yönelttiği Katma Protokol, Schengen Anlaşması ve Avrupa Toplulukları Vize Yönetmeliği’ne yönelik dava için önümüzdeki aylarda karar alınması beklenmektedir.
5 Şimdi uygulanmakta olan yönetmelik 2003 tarihlidir (VO-EG 453/2003)
6 Aksoy, Murat Uğur, Amts-und Staatshaftung den Türken gegenüber in Deutschland, in Globaliesierung
Zuvvanderung und Kompetenz, hrg. HarunGümrükçü/Rolf Gutmann ITES Jahrbuch 2002-2003
Bir yanıt yazın