From cuneyt_itir [cuneyt.itir@gmail.com]
Gönderenin Notu: Can Dündar “yeni” “Ahmet/Mehmet Altan” ya da “Orhan Pamuk” mu?
Bence daha “aktif” ve yapacağını yaptı-vereceği zararı verdi..
Hoş altın boka düşse ne olur ki? Kendi ülkesinde yerden yere vursanız neye yarar.. O’na Ezeli ve ebedi düşmanımız ab/d-i dahil, tüm dünya hayranlığını bildirmiş.. “Kuyruk acısı” denilen ızdırabı daha “derin” tanımlayıp, anlamak gerekiyor bu zavallıları.. Ya O’nu tanımıyorlar/anyamıyorlar, (bu pek mümkün değil), ya da bizi..(Bu en yakın olasılık..)
**************************************************************************************************
Prof. Dr. Özer Ozankaya…Can Dündar’a ve yaptığı ‘Mustafa ‘ filmine doğru tanı konulmuştur
ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMİ ÜZERİNE
“GELİŞİGÜZEL” YAYIN YAPILMALI MI?
Prof. Dr. Özer Ozankaya
Can Dündar’a ve yaptığı ‘Mustafa’ filmine doğru tanı konulmuştur: “Pek üstünde durulmadan (çaktırmadan) Atamızın gece hayatını, içkiyi seven, din karşıtı, demokrasi demesine rağmen en yakın dostlarını bile ipe gönderebilecek bir diktatör olduğu ima ediliyor.”
Can Dündar, “Sarı Zeybek” filmine de, daha ilk tümcesinde “Koca bir imparatorluğu yıkan adam ..” diyerek, yani gerçekte “övgü altında yergi” yaparak başlamıştı. Sanki Osmanlı devletini Atatürk yıkmış gibi gerçeklere taban tabana zıt olan, ama Atatürk’ün gerçekleştirdiği Türk demokrasi devrimine düşman iç ve dış sömürgenlerden aferin almasını sağlayacak bir imada bulunmuştu.
Yeni filmi için kendisinin “Belgeselde, toprağını kaybetmiş ve bunun derin acısını yaşayan, kendisine yeni bir yurt kurmaya çalışan, nitekim bu konuda başarılı olan bir çocuğun öyküsü” diyen sözlerini, Misak-ı Milli’yi, sosyolojik, tarihsel, kültürel temelleri olan bir “Türk yurdu” değil de, ‘Selanik’in yitirilmesine karşı yapay olarak oluşturulan bir yurt’ gibi sunmaya yönelik, gerçekleri tepe-takla eden, ama bunu da yine ürkekçe yapan bir çaba sayabiliriz.
Bu yaklaşımla Atatük filmleri hazırlayıp yayınlamak, gerçekten büyük sorumsuzluk sayılmalıdır: Tarihe karşı, Türk ulusuna karşı ve yalnız Türk ulusunun değil, tüm insanlığın övünç kaynağı bir büyük düşünür-öndere karşı sorumsuzluk.
“Suret-i haktan görünüp”, gerçek dışı, yanıltıcı, demokrasi düşmanlarından “aferin” almaya yönelik yayın yapılması, düşünce ve yayın özgürlüğünün kötüye-kullanılması olarak görülmelidir.
Atatürk üzerine ve genel olarak Türkiye Cumhuriyetinin Türk Devrimiyle oluşan temel ilke ve kurumları üzerine yapılan yayınlar, Atatürk’ün “Basın ve yayın özgürlüğü” konusundaki uyarıları eşliğinde değerlendirilmelidir.
Bu uyarıları benim burada belirtmeme olanak yok.
Atatürk’ün günümüz Türkçesine aktardığım “YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER” kitabının (CEM YAYINLARI) “ÖZGÜRLÜKLER” bölümüne bakılırsa, genellikle basın ve yayın araçlarının bugün içine düşmüş olduğu düzeyin etkenlerini ve bunlara karşı nasıl önlemler alınmak gerektiği bu uyarılardan çıkarılabilir.
Bir yanda, dünyanın dört kıtasından birçok tanınmış bilim, sanat, siyaset ve askerlik şahsiyetinin, 21. yüzyıla girerken, oy birliği ile Atatürk’ün tüm insanlık için kalıcı katkılarını dile getirmekten onur duyması (Bknz: DÜNYA DÜŞÜNÜRLERİ GÖZÜYLE ATATÜRK VE CUMHURİYETİ; T.İş Bankası Yayını)…
Bir yanda Can Dündar ve O’nun gibi yayınlar yapanların tutumu….
Ne diyelim, “YERE düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten”…
Prof. Dr. Özer Ozankaya
.
**__,_._,___
********************************************************************************************
‘Mustafa’ Hakkında
BAŞARAMAYACAKLAR
On beş yıl gibi çok uzun bir zamana yayılan Can Dündar’ın hazırladığı “Mustafa” adlı film, bilinç altında farklı bir Atatürk portresi oluşturmaya çalışmaktadır. Bu şekilde yapılan Atatürk’le ilgili filmleri hazırlayıp yayınlamak, gerçekten büyük sorumsuzluk sayılmalıdır. Tarihe karşı, Türk ulusuna karşı ve tüm insanlığın övünç kaynağı olan büyük bir öndere ve lidere karşı yapılan bir sorumsuzluktur..
Filmin adından başlayalım: Can Dündar’ın en iyi yaptığı şey, aşırmadır. Sarı Zeybek adının da ilk olarak kendi aklına geldiğini söylemişti zamanında. “Mustafa” adı için “benim aklıma geldi” dedi ama 1909 ile 1995 yılları arasında yaşayan yazar Mehmet Rakım Çalapala’nın, 1944 yılında yazdığı “Mustafa: Atatürk’ün Romanı” adlı eserini kendisi gibi herkesin unuttuğunu sandı.
Filmde tarihi ve siyasi konulara girildiğinde birçok soru işaretiyle karşılaşıyorsunuz. Dikkat çekici bölümlere göz atmakta yarar var. Film Atatürk’ün karga kovalamasıyla başlıyor. Atatürk’ün üç yaşında ölen abisi Ahmet’in cesedi Selanik’teki mezarında çakallar tarafından yeniyor. Can Dündar’ın yorumuna göre bu olay Atatürk’ün kader anlayışını derinden etkiliyor. Atatürk küçükken hocası Kaymak Hafız’dan dayak yiyor ve hemen okuldan ayrılıyor. Ancak bu dayağı hiç unutmuyor. Can Dündar’a göre yıllar sonra Atatürk’ün medreseleri kapatması, Kaymak Hafız’dan rövanşın alınması anlamına geliyor. Babası Ali Rıza Efendi’nin ölümünden sonra annesi Zübeyde Hanım’ın tekrar evlenmesine tepki olarak Atatürk, askeri liseye yazılarak evden uzaklaşıyor. Manastır askeri okulunda Atatürk’ü canlandıran şahsın seçimi de, ince hesapların sonucunda olsa gerek..
Çanakkale’de Deniz Savaşları’nda Atatürk yok ama cepheden Madam Corinn’e yazdığı mektuplar var. Atatürk İstanbul’da şatafatlı bir hayat sürerken, bütün parasını tefecilere kaptırmış. Bunun üzerine Anadolu’ya geçmeye karar vermiş. Atatürk, Samsun’a gitmeden önce sarayda Vahdettin’le bir görüşme yapar. Bu görüşmede Vahdettin Atatürk’e; “Paşa, bu devleti siz kurtarabilirsiniz ve kahraman olarak kitaplarda anılırsınız” diyor. Yani Vahdettin vatan haini değil, ama nedense biz anlamamışız.. Bu konuşmadan iki ay sonra Atatürk için çıkarılan idam fermanını hangi Vahdettin imzalamıştı acaba? İngiliz’lerin Malaya zırhlısıyla ülkeden kaçan Vahdettin değil miydi?
Filmde, Atatürk’ün İzmit’te bazı gazetecilerle yazılmamak üzere yaptığı görüşmede, Kürtlere özerklik verilmesi fikrinde olduğu ortaya konuyor. Bu konunun arkası gelmiyor, Atatürk’ün bu konuyla ilgili düşüncelerine hiç değinilmiyor. Atatürk’ün, cahillerin seviyesine inmem diyerek, sanki halkı küçük gördüğü imajı veriliyor. Atatürk 1930 yılında halkın arasına karıştığında herkesin mutsuz ve karnını doyuramaz durumda olduğunu görüyor. Can Dündar’ın yorumu şöyle; “Çevresindeki dalkavuklar halkın ıstıraplarını Atatürk’ten gizleyip iyi göstermeye çalıştılar. Atatürk gerçekle yüzleşince çok üzüldü ve sabaha kadar uyuyamadı.”
Atatürk’ün manevi oğlu için gerçek oğluydu havası verilerek, gayri meşru ilişkileri olduğu ve çocuğu olduğu imalarına yer veriliyor. En yakın arkadaşlarını bile gözünü kırpmadan ölüme gönderen ve kendi heykellerini diktiren bir diktatör olduğu imajı yaratılıyor. Anlamsız bir şekilde, Atatürk’ün arkasında uzun boylu adamların olduğu bir fotoğraf gösterildikten sonra, bir Fransız gazetesinde ne kadar kısa boylu olduğu vurgulanıyor. TBMM’yi Cuma günü namazdan sonra, dua okutarak açtığı halde, son bölümde dinsiz olduğu vurgulanmaya çalışılıyor. Kendisi hakkında şeyhülislam tarafından verilen “dinsiz” fetvasını yıkmak için, 22 Nisan olarak karar verilen TBMM açılış gününü Cuma gününe denk gelen 23 Nisan’a alıyor. Can Dündar’ın yorumuna göre, Atatürk ileride gerçekleştireceği amaçlarına ulaşmak için şimdilik böyle hareket ediyor.
Atatürk için çevresinde kimse kalmamıştı ve yalnız öldü denilerek kişiliğiyle ilgili kuşkular gündeme getiriliyor. Atatürk için günde bir büyük rakı, üç paket sigara ve on beş kahve içiyordu denilerek, içki düşkünü ayyaş bir portre çizilmiş. Devletle ilgili tüm önemli kararların o meşhur içki masalarında alındığı ifade edilerek ciddiyetten uzak bir tablo çiziliyor. Zaten Atatürk son yıllarını işsiz güçsüz, can sıkıntısında balolar, davetler ve içki masalarında geçirmiş. Üstelik son sahnelerde çalgıcıya kadeh kaldıran içki düşkünü yalnız bir adamın mizanseni yaratılmış.
Daha bunun gibi akılda kalmayan nice sahneler var. Böylesine gerçekle ilgisi olmayan mesajların ustalıkla yerleştirildiği filmin, Cumhuriyetimizin 85. yıldönümünde gösterilmesi de farklı bir anlam taşımaktadır.
Sayın Prof. Dr. Özer Ozankaya, öğrencisi olan Can Dündar’a, Sarı Zeybek, ve Gölgedekiler filmleri için de buna benzer eleştirileri bizzat yüzüne karşı söylediği zaman: “Aaa, Hocam, bunlar hiç aklıma gelmemişti.” yanıtını almıştı. Sayın Ozankaya’ya göre “Mustafa” filmiyle ilgili benzer eleştiriyi yöneltmenin artık yararı yoktur. Çünkü Can Dündar’ın söz konusu davranışları bilerek sürdürdüğü çok açıktır.
Can Dündar bu filmi yapmadan önce “Nutuk” gibi, “Tek Adam” gibi kitapları okusaydı, belki tarihi değiştirerek bazılarına şirin gözükmekten kaçınırdı. Ama belki de bu film özellikle yaptırılarak, Atatürk’ü sevenlerin bilinçlerini değiştirmek, Misak-ı Milli sınırlarından vazgeçmek görevi üstlenilmiş olabilir.
Emperyalizm işbirlikçileri, ulus devlet karşıtları, şeriatçılar ve numaracı cumhuriyetçiler yıllardır elbirliğiyle Atatürk’ü aşağılamaya, devrimlerini yıkmaya çalışıyorlar. Armstrong’un “Bozkurt” kitabında, Vamık Volkan’ın “Ölümsüz Atatürk” kitabında, İpek Çalışlar’ın “Latife” kitabında, Tolga Örnek’in “Gelibolu” filminde ve şimdi de Can Dündar’ın “Mustafa” filminde olduğu gibi.. Ama hepsinin ve daha nicelerinin ortak bir noktası var: Yanılıyorlar ve başaramayacaklar…
KKTC Atatürkçü Düşünce Grubu
ADD Genel Merkez
——————–
“Mustafa” adli, ulu onderimiz Mustafa Kemal ATATURK’u “insan” olan yonleriyle izleyiciye, Turk halkina gosterdigini iddia eden filmi 29 Ekim 2008 gunu saat sekiz bucukta izleme olanagi buldum. Basimdan asagiya kaynar sular dokuldu desem, sanirim yetersiz kalirim duygularimi ifade etmekte.
Öncelikle, daha filmi izlemeden bu tur bir filme karsiydim. Istiklal ve Cumhuriyet’imizi kuran, devrimleriyle, ilkeleriyle, akliyla bize isik tutan, bir yonuyle degil, neredeyse her yonuyle bir deha olan, dunyanin bile yuz yilin degil, bin yilin lideri kabul ettigi bir insani boyle bir incelemeye tabii tutabilmek icin, oncelikle onun diger tum yonlerini cok iyi anlamamiz gerekiyor. Vahsi kapitalist Amerika Birlesik Devletler denilen ulke musvettesi, agir bir sekilde yenildikleri Vietnam Savasi’ni bile o kadar cok filme konu ettiler ki, tarih bilgisi olmayan bir insan neredeyse Vietnam Savasi’ni Amerikalilar kazandi sanacak! Bir de bize bakin… Ulkemizin bagimsizligi icin yapilan savaslar oyle buyuk, oyle zorlu savaslardi ki, sehitlerimizin akan kanlari ile sulanan toprak bile islak daha. Oysa bir tane dogru duzgun Kurtulus Savasi’ni anlatan filmimiz yok. Ataturk’un gerceklestirdigi devrimleri anlatan bir tane dogru duzgun eserimiz yok!
Halk birçok konuda olduğu gibi, bu konularda da cahil. Tek sahip olduklari bilgi, hukumet tarafindan yalan yanlis hazirlanan, duzmece tarih bilgilerine dayaniyor. Boyle bir toplumda, zaten dogru duzgun taninmamis, anlasilmamis bu buyuk onderin diger yonlerini topluma yansitmak, cok tehlikeli bir is olabilir. Cahil halk, tam donanimli buyuk bir ordudan daha tehlikeli ve yikicidir. Ulu onderimizi karalamak isteyenler icin bicilmez kaftan olabilir boyle filmler. Zaten her duyduguna inanmaya meyilli olan halk, Ataturk hakkinda soylenebilecek onemsiz; ama kotu bir soz ile kandirilip Ataturk dusmani haline getirilebilir ki, filmler olmadan da su ana kadar bunu gayet rahat bir sekilde yaptilar.
Bu dusuncelerle ve korkularla gittim filmi izlemeye; ama izledikten sonra gordum ki, korkularim cok iyimsermis! Oncelikle, tamamen etkileyicilikten uzak bir filmdi.
Bariz bir Amerikan esintisi vardi filmde.
Animasyonlar kotu, yönetmenlik vasatin belki biraz üzerindeydi.
Bir tek müzikler iyiydi, o da zaten Goran Bregovic’in sayesinde.
Bunlar hiç önemli değil, gerçekten. Sadece gozlemlerimi soyluyorum.
Esas vahim olanı, Atatürk’ün yansıtılma sekli ve bicimiydi. Baslarda normal gidiyordu, ta ki Canakkale Savasi yaklasik dort dakikada gecilene kadar…
Dünya tarihinde istatistiksel olarak “imkansiz” bazi savaslar vardir. Bunlardan biri Ikinci Dunya Savasi’nin sonlarina dogru gerceklesen “Stalingrad Savunmasi” nin yapildigi savastir. Bir digeri de, Canakkale Savasi sirasinda, Mustafa Kemal’in dusmani puskurttugu Conkbayiri’nda gerceklesen savastir. Asker sayisi, techizat, arazi durumu bakimindan kagit uzerinde, simdiki modern savas taktikleri kullanilarak bile kazanilma sansi olmayan bir savasi kazanmistir Mustafa Kemal. Bu saniyorum, filmin basinda gosterilen, Ataturk’un bir kadina yazdigi mektuplardan daha onemli bir olaydir! Ardindan daha da guzellesti isler, Baskomutanlik Meydan Muharabesi kotu bir animasyon ve ruhsuz bir sekilde hizlica gecildi. Zaten eminim oldukca kolay bir istir, elde avucta Turk halkinin son corabi, son kurumus ekmegi, son yirtik pabucundan baska bir seyi kalmamis yorgun bir ordu ile tam donanimli ve sayica ustun bir orduyu yenmek! Daha sonra devrimlere gecildi. Devrimlerin ne kadar buyuk devrimler oldugundan degil de daha cok devrimler sirasinda Ataturk’un devrimlerle alakasi bile olmayan, ozel hayatindaki kucuk ayrintilar anlatildi bol bol. En son olarak da, olumune oyle bir hava verildi ki, sanki bundan kendi sorumluymus gibi gosterildi. Pes artik!
Birazdan yazcaklarim belki biraz agir olacak; ama bugunlere zaten hep sustugumuz icin geldik, o yuzden kimse kusuruma bakmasin. Bu film degil bir sanat eseri, siradan bir televizyon filmi bile olacak degere sahip degildir! Tamamen, cahil halki daha da camurun iclerine cekmek icin yapilmis bir karalama kampanyasidir! Mustafa Kemal ATATURK elinde, avucunda, kafasinda ve ruhunda ne var ise, bu milletin bagimsizligi icin feda etmistir. Bunlarin hepsi sanki birer zaaf gibi gosterilmektedir ve bu, buyuk onderimize yapilabilecek en buyuk saygisizliktir! Mustafa Kemal’in icki icmesini, bazi bayan dostlariyla mektuplasmasini, Cumhuriyet ve devrimlerin devami icin acimadan dostuna dusmanina ayni davranmasini onun hatalari olarak gosterip, onu “siradan” bir insan ile ayni kefeye koyup, insanlarin gozundeki degerini dusurmeye calismak, ne insanliga, ne onura, ne haysiyete sigar. Dupeduz alcakliktir bu! Hem de en ucuzundan alcaklik!
Filmi savunan bazi insanlar, su tur bir savunma ile geliyorlar karsima, “Filmin adi ‘Mustafa’, o yuzden herhalde onu anlatacak, savaslara niye deginsin?”
Mustafa Kemal ATATURK’ ü Mustafa Kemal ATATURK yapan, sari saci, mavi gozu, kolu bacagi degil, gerceklestirdigi devrimler, kurdugu Cumhuriyet ve bize takip etmemiz icin biraktigi ilkeleridir! Atatürk’ ün günde kaç sigara içtiği, kaç kadına aşık olduğunu, karanlıktan korkup korkmadığını, hatırlanmak istediği için ömrünün son yıllarında bunalımda olup olmadığı gibi saçma sapan ayrıntılara filmin bir bucuk saati ayrilirken, Canakkale ve Kurtulus Savaslari, sanki yan olaylarmis gibi yuzeysel gecilmesi, bu filmi ceken ve cektiren zihniyetin karanligini ve orumceklenmisligini gostermeye yeter de artar! Madem ulu onder Mustafa Kemal ATATURK’un kisisel yonleri on planda olacakti, neden yazdigi Geometri Kitabi’ndan bahsedilmedi? Neden, iyi bir okuyucu hayati boyunca ortalama bes yuz kitap okuyabilirken, kisacik omrunde dort binin uzerinde kitap okudugu soylenmedi? Neden yerli yabanci herhangi bir konukla bir masaya oturdugunda, sadece bakislari ile karsidakini yerle bir edip, korku ve saygidan tir tir titrettiginden bahsedilmedi?
Neden dünyanın onu yüzyılın değil, bin yılın lideri olarak gördüğünü açıklamadı?
Sürekli “bütün gücü eline aldı” diye tekrarlayıp durup, diktatörmüş gibi bir izlenim verilmeye calisildi da, neden elinde boyle buyuk bir guc varken hepsinden vazgecip Cumhuriyeti kurdugu aciklanmadi? Dunya tarihine gecmis insanlar hep bir yonuyle tarih sayflarinda yerlerini alirken, neden Ataturk’un neredeyse tum yonleriyle, askeri dehasiyla, devlet adamligiyla, ekonomi bilgisiyle, ilmiyle, feniyle, halkina ve ulkesine duydugu bitmez tükenmez sevgisiyle tarihe geçtiği söylenmedi bu filmde?
Çünkü dostlar, bu film Mustafa’yi anlatmaya degil, onu “siradanlastirmaya” adanmis bir filmdir…
Onu çekemeyen, yıllarca önce ölmesine rağmen, yaptıklarıyla, hala ülkeyi ayakta tutan ilkeleri nedeniyle isleri bozulanlar, onu unutturmaya, onun degerini hice saymaya, onu kalbimizden, zihnimizden sokup atmaya calisiyorlar.
Ama size bir haberim var Mustafa Kemal dusmani, ey alcaklar, serefsizler, haysiyetsizler!
Biz Ataturkculer burada oldukca, bizim damarlarimizdaki kan akmaya devam ettikce…
… sokersiniz!
Saygilarimla,
Namik Baris IDIL
Yazıları posta kutunda oku