Obama’lı yıllar ve Türkiye

ALİ H. ASLAN

 

Müneccim değiliz, ancak görünen köy de kılavuz istemez. Amerika’da yarın yapılacak seçimlerin galibi çok büyük ihtimalle Obama olacak.

 

Anketler üst üste hem eyalet bazında hem de genel oy toplamında Obama’ya daha fazla şans tanıyor. Artık tüm dünya gibi Türkiye’nin de 20 Ocak’ta göreve başlayacak Obama’lı dört yıla (2012’de ikinci kez seçilirse sekiz yıl) kendini hazırlamaya başlamasında fayda var.

Obama’nın hem iç hem de dış politikada sekiz yıldır ABD yönetimine hakim olan anlayıştan farklı bir çizgi izleyeceği ve muayyen bir değişim getireceği muhakkak. Ancak en iddialı değişimcileri dahi zaman içinde evirip çevirip statükoya tekrar yaklaştıran müesses nizamdan o da nasibini alacaktır. Aslında Demokrat ve Cumhuriyetçi yönetimler arasında temelde çok fark yoktur. Bu iki partinin hakimiyetine dayalı sistemin büyük bir demokratik çeşitlilik sunup sunmadığı tartışılır.

Mesela Irak savaşı makul düşünüyor gibi görünen Obama, Bush’un tek taraflı müdahale felsefesini Afganistan ve Pakistan’da uygulamaya hazırlanıyor. Seçim kampanyası boyunca Irak’ın yanlış zamanda yanlış üsluplu yanlış bir savaş olduğunu savunan Obama, savaşın asıl Afganistan’da verilmesi gerektiğini, Usame bin Ladin’i ve diğer terörist hedefleri vurmak için ABD’nin gerekirse Afgan ve Pakistan hükümetlerine danışmaksızın tek taraflı saldırı yapabileceğini söylüyor. Umarız Pakistan ve Afganistan, Obama için, Bush yönetiminin bataklığı haline gelen Irak’a benzemez. Yaşanan kötü Bush tecrübesi, bu tür hayatî hatalara düşmemek için iyi dersler sunuyor. Obama içeride ve dışarıda makul tavsiyeleri dinlerse, ben bildiğimi okurum demezse, aynı duruma düşmez.

Obama’nın her icraatı Amerikan ve dünya kamuoyunca dikkatle izlenecek, sıkı bir takibe uğrayacak. Dış politikadaki en büyük dezavantajlarından biri, hakkındaki yüksek beklentiler. Diplomasiyi ve çok taraflı (multilateral) hareketi öncülleme vaadinden saparsa, beklentileri karşılayamazsa hayal kırıklığına yol açar. Bush, 11 Eylül terörü sonrasında dünyada ABD’ye karşı oluşan şefkat duygularını haris stratejik hedefler için hoyratça kullanmıştı. Bakalım Obama da, tarihte ilk kez bir siyahın hem de Bush gibi sevilmeyen bir başkanın ardından ABD’nin başına geçmesinden doğan otomatik sempati ve saygıyı nasıl değerlendirecek? Obama’lı yılların, ABD için aşağı yuvarlanma sürecinin devamı değil, toparlanma sürecinin başlangıcı olması bu sorunun cevabına bağlı. Gelelim Türkiye’ye yansımalara… Obama, şüphesiz Ankara’daki birinci cumhuriyetçi ‘establishment’ın gözdesi değil. Onlar Amerika’da da oldum olası Cumhuriyetçileri tercih etmişlerdir. Çünkü Cumhuriyetçiler Türkiye’de demokrasi ve insan haklarına nispeten kayıtsızdır. İki ülke ilişkilerinde son derece etkili olan savunma sektörü, iki establishmentta da Cumhuriyetçilerin hakimiyetindedir.

Türk Cumhuriyetçilerin McCainci olması anlaşılır da, bazı Türk Demokratların niye Obama’dan çekindiğini anlamak zor. Mesela Başbakan Erdoğan’ın da McCain’e meyyal olduğunu güvenilir kaynaklardan duyuyor, şaşırıyorduk. Erdoğan, Obama için ‘acemi’ lafını dahi kullanmıştı. Belli ki Sayın Başbakan’ı ABD seçimleriyle ilgili yönlendirenler yanlış yapmış, meseleyi Obama’nın Ermeni soykırımı tezini resmen tanıma ihtimaline indirgemiş. Oysa Washington’da aklı başında kimle konuşsam, bunların seçim vaadi olduğunu, Obama’nın Türkiye’yi çok rahatsız edecek bu tür bir icraatın altına kolay kolay imza atmayacağını söylüyor. Hele Irak’tan asker çekmekten İran’a baskıyı artırmaya, Kafkaslar’a demokratik istikrar getirmekten Afganistan ve Pakistan’da işleri düzeltmeye kadar nice alanda Türkiye’ye ihtiyacı varken. (Obama, şahsen Türkiye’nin kilit konumunu henüz tam bilmiyorsa dahi, yakın danışmanları ona anlatacaktır.)

Pragmatik ve realist bir siyasî lider olan Erdoğan’ın hemen çark edip Obama’yla iyi ikili ilişkiler kurmaya çalışacağına eminim. Zaten doğrusu da budur. Başbakan, bu ayın ortasında Washington’da G20 toplantılarına katılacak. Hazır gelmişken Obama’yla bir görüşme yapabilse ya da yönetiminin ilk yılında Obama Türkiye’ye resmî bir ziyaret düzenleyebilse çok iyi olur. Türkiye, artık danışılır gibi yapılan değil, gerçekten danışılan bir müttefik olmak istiyor. Amerika da güvenilir gibi yapılan değil, güvenilir bir müttefik muamelesi görme arzusunda. Bu kez işi baştan sıkı tutmak lazım.

Obama’nın diplomasi çerçevesinde düşmanla görüşmeyi ve gerekirse angajmanı tercih eden çizgisi, en sorunlu komşularıyla dahi sıfır problem ilkesini edinmiş Türkiye’ye uyum sağlar. Bu çerçevede Beyaz Saray’da Türkiye’nin İran ve Suriye ile gelişen ilişkilerine yumuşak bakan bir zihniyet olacak. Irak’tan asker çekmede acele eden ve Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın aşırı gevşek federasyon fikrini hayata geçirmeye çalışan bir Washington’ın neş’et etmesi durumunda ise Türkiye zorlanacaktır. Aynı şekilde, Ankara, Obama yönetiminden Afganistan ve Pakistan konusunda da daha sabırlı ve barışçı bir politika izlemesini arzu edecektir. ABD’nin PKK’yla mücadele konusunda Türkiye’ye verdiği destek ise Obama yönetiminde de sürer. Ama Amerikan tarafının Kürt sorununa kapsamlı çözüm talebinde muhtemelen yoğunlaşma olur.

Obama döneminde ABD’nin içinde bulunacağı konjonktür, Türkiye’nin yumuşak güce ve bölgesel ihtilafların asgarileştirilmesine dayalı stratejisine uyumlu. Ekonomisi zayıflamış, orduları çok cepheye dağılmış, kamuoyu savaştan bıkmış bir ABD, çok iddialı askerî ihtilaflara girmekten şimdilik çekinecektir. Obama dönemi, Ankara ile Washington arasındaki stratejik danışmaların ve ilişkilerin derinleştirilmesi adına önemli imkânlar sunabilir. Yeter ki her iki taraf da ‘Ermeni soykırımı’ gibi tali konulara enerjisini harcamasın.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir