İzvestiya gazetesinde 29 Ekim’de yayınlanan Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı ve Rus parlamentosunun alt kanadı Duma’nın milletvekili, “Kremlin ideologu” Sergey Markov’un önemli makalesinin ilk kısmını dün yayınlamıştık. Makalenin devamında Markov, Rusya’nın NATO üyeliğini engel olarak görmeksizin Türkiye’ye teklif etmesi gereken “somut oluşumları” sıralıyor ve Moskova’nın adım atmasını istiyor. İşte yazının tamamı:
Yazının dün yayıunladığımız ilk kısmı için tıklayabilirsiniz:
Devamı:
Türkiye, siyasi açıdan kıymeti fazlasıyla bilinememiş bir ülkedir. Nerdeyse yarım asırdır ABD, NATO ve AB gölgesinde yaşamıştır. Türkiye jeopolitik bir devdir ve siyasi bağlamda bir cücedir. Jeopolitik olarak Asya ve Avrupa’nın, Kuzey ve Güney’in kesiştiği yer. Burada yalnızca Hıristiyan ve Müslüman dünya karşılaşmıyor, aynı zamanda bir yandan dini ve geleneksel, diğer yandan çağdaş, laik bilinç ve yaşam biçimleri kesişiyor. Türkiye’nin Avrasya, Orta Doğu ve Avrupa’nın kesiştiği yolda bulunması, aynı zamanda enerji taşımacılığında kilit transit ülke konumuna da sahip olmasına sebep olmaktadır.
Ben, siyasi süreçlerin hızlı gelişiminin küresel sorunların çözümünde Türkiye’nin rolünün önemini herkesçe kavranıp değerlendirmesini mecbur kılacağından eminim. Rusya da yeni, geleneksel olmayan müttefikler aramalıdır, çünkü kendisinin, önümüzdeki 17 yıllık dış siyaset yaklaşımı – Batı ile ittifak ve Postsovyet saha ile yeniden entegrasyon – ciddi engellerle karşılaşmaktadır.
Moskova Türkiye’ye Rusya, Kazakistan ve Belarus’un oluşturduğu Birleşik Ekonomik Saha’ya girmesini teklif edebilir. Ukrayna’nın yerine de denilebilir. Aslında Türkiye’nin Birleşik Ekonomik Sahaya (BES) girişini takiben buraya büyük bir olasılıkla Azerbaycan da girecek, sonra da Ukrayna kalkışıp koşturacak. Rusya ve Türkiye’nin ekonomik yapıları birbirine rakip değil tam tersine birbirini tamamlıyorlar.
Türkiye’de olmayan Rusya’da var: enerji kaynakları, doğal zenginlikler, gelişmiş bilimsel okullar, yüksek teknolojili temel sektörler ( nükleer, havacılık ve uzay için makine üretimi, askeri sanayi kompleksi (VPK)), gelişmiş eğitim sistemi, dev korporasyonlar.
Rusya’da eksik olan ise Türkiye’de var: transit bölgeler, iş gücü fazlalığı, hafif sanayi, inşaat, ticaret, turizm gibi sektörlerde güçlü orta ölçek işletmeler. Hem Rus, hem Türk sermayesine kendi ekonomik çerçeveleri dar geliyor. Onlara büyük pazar gerek. AB pazarı ise onlara gittikçe daha da fazla kapanacaktır.
Hali hazırda Türkiye’nin NATO üyeliği engel teşkil etmeyecektir, çünkü Kuzey Atlantik Paktı dağılma sürecindedir ve temel sorunlarının çözümünde Türkiye’ye yardım etme kabiliyetine sahip değildir. Türkiye’nin BES’e girişinin başlangıcı onun AB ve ABD ile müzakere süreçlerini keskin bir şekilde hızlandıracak, devletin laik temellerini güçlendirecek, ekonomi için parlak fırsatlar yaratacaktır.
Kanımca, Türk seçkinleri henüz buna hazır değiller, ivme kazanma safhasındalar. Fakat bir önceki istikametin iflasından sonra, ülkeyi iki oluşumun – Başbakan Recep Tayyip Erdoğan öncülüğündeki Batı’cı İslamcılar ile laik, Batı karşıtı askerler – arasındaki mücadeleden ötürü şiddetli bir kriz sardı. Fakat Batı’cı Erdoğan bile ki onu Türkler Türk Putin’i diye adlandırıyorlar Ağustos 2008 de Gürcistan ve ABD’yi değil de, Rusya’yı destekleyerek herkesi şaşırttı. O tarihte Erdoğan hemen Moskova’ya geldi ve Türkiye Montrö anlaşmasına istinaden ABD’nin istediği kadar geminin Boğazlardan geçmesini reddetti. Bununla beraber Başbakan’ın muhalifleri, Türk askerler samimi olarak gittikçe ABD’den ayrılıp Moskova istikametine bakıyorlar. Rusya bu yeni ve kendine yeni dostlar arayan Türkiye’ye somut bir alternatif sunmalı – BES ve stratejik ortaklık.
Böyle bir ortaklığın siyasi bağlamdaki inşası, örneğin, Türkiye’nin önerdiği “ Güney Kafkaslar Barış Platformu” çevresinde yapılabilir. Bu platform Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Rusya, Türkiye ve İran’ı kapsayabilir. Aynı zamanda bu girişim, Kafkasya işlerinde bölgeyi istikrarsızlaştıran güçleri, ABD gibi, saf dışı bırakabilir.
Türk halkını 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla kutluyoruz. Bu gün, 29 Ekim’de, yeni Türkiye’yi tanıyan ilk ülkenin Rusya olduğunu ve ona doğrudan askeri ve siyasi yardım sağladığını da anımsamalı. XXI yüzyılın başında Rusya ve Türkiye’nin stratejik, ekonomik siyasi ortaklığının zamanı gelmektedir. Böyle bir işbirliği platformunun geliştirilmesi için iki ülkenin siyasilerinden, iş dünyası temsilcilerinden ve uzman entelektüel çevrelerden gruplar oluşturmalı. Türkiye’yi yeniden keşfetmeli.
31.10.2008
Çeviren: Özran Yılmaz
Çeviri Sponsoru: Dynamic Logistics