McCAİN Mİ, OBAMA MI?
Amerika Birleşik Devletlerinde çoğunluk olan, devleti oluşturan, finansı ve ekonomiyi yöneten beyazların, uzun yıllar “Nigro” veya “Niger” diyerek toplumdan dışladıkları, bir çok insan haklarından mahrum bıraktıkları ve hep aşağılık gördükleri Afrika kökenli Amerikalılar arasından bir tanesinin, yani Demokratların adayı Barack Obama’nın, ABD Başkanı olmasını içlerine sindirebilecekler mi?
Çok da emin değilim.
Demokratların Başkan adayı Barack Obama’nın aslında Demokratların adayı olabilmesinde, kaderin ve şansın kendisine yardım ettiği kesin.
Bir taraftan Baba George H. W. Bush’un ve oğul George W. Bush’un sekiz yıl ara ile Cumhuriyetçi Partiden Başkan olmaları ve oğul Bush’un başarısız yönetimi, diğer taraftan Demokratlardan Başkan adayı olan Hillary Clinton’un eşi Bill Clinton’un iki dönem Demokrat Partiden başkanlık yapmış olması ve tüm bunların da son yirmi yıl içinde gerçekleşmesi, Amerikalıları olası bir “Hanedanlık” fobisine soktu ve kader Obama’nın önünü açtı.
Kaderin bu cilvesi olmasaydı, Obama hiçbir zaman Demokratların Başkan adayı olamazdı.
Birkaç gün sonra, 4 Kasım’da ABD’de Başkanlık seçimleri yapılacak ve milyonlarca Amerikalı oy kullanacak. Ama bu seçmenler, bizdeki gibi direkt olarak Cumhurbaşkanlığı adaylarına yani Cumhuriyetçi McCain’e veya Demokrat Obama’ya oy vermeyecekler.
Amerika’da seçmenler başkanı doğrudan seçmiyor. Amerikan seçim sisteminin bir özelliği, çoğunluğun “Birinci seçmen”, birinci seçmenin seçtiği delegelerin de “İkinci Seçmen” yani Başkanı belirleyecek kişiler olması. ABD Başkanını, Amerikan halkından “Doğru ve dürüst bir şekilde karar vermek” yetkisi alan bu “İkinci seçmenler” seçiyor.
Bu sisteme de “İkinci Seçmen Sistemi” deniyor.
4 Kasım günü Amerikalı seçmenler, oylarını aslında adaylar için değil, halkı temsil edecek “İkinci Seçmenler” için kullanacak. Bu “İkinci Seçmen” topluluğuna “Electoral College,” üyelerine de “Seçici Delege” veya “İkinci Seçmen” denmekte. 4 Kasım günü seçilen “İkinci Seçmen”ler de ABD Başkanını belirleyecek olan oylarını 15 Aralık’ta kullanacaklar.
4 Kasım günü, ABD’nin en doğu bölgesi olan Atlantik kıyısı ile en batı bölgesi olan Pasifik kıyısı arasındaki 4 saatlik zaman farkı da dikkate alınarak düzenlenmiş olan eyaletlerdeki oy verme saati bittiği vakit, sayım elektronik olarak anında yapılıyor ve birinci seçmenlerin yani ABD halkının, eyaletler içinde kullandıkları oy dağılımına bakılıyor. 4 Kasım gecesi hangi “İkinci Seçmen”in ne kadar oy aldığı değil, hangi Cumhurbaşkanı adayının hangi eyaletlerde ne kadar “İkinci Seçmen”e sahip olduğu önemli ve bu sayı sonuca direkt olarak etki ediyor. Bizim tanımımızla Cumhurbaşkanı veya Amerikan tanımı ile ABD Başkanı seçilebilmek için, asgari olarak, toplamı 538 olan ikinci seçmen sayısının yarısından bir fazlası olan 270 “İkinci Seçmen”in oyunu almak gerekiyor.
Zaten “İkinci Seçmenler” de aday olurlarken, ya varsa bağımsız Başkan adayının amblemi altında, ya da Cumhuriyetçilerin amblemi olan Fil’in veya Demokratların amblemi olan Eşşek’in altında aday oluyorlar. Birinci seçmen, aslında oyunu ya bağımsız adayın “İkinci Seçmeni”ne veya da iki büyük partiden hangisini tercih ederse onun “İkinci Seçmen”ine kullanmış oluyor. Seçimlerin başında beri siyasi partiler işin içinde ve sonucu da partilerin aldıkları oylar belirliyor. Ama partilerin bu siyasi güçleri orada, seçim günü bitiyor ve Temsilciler Meclisinde veya Senato’da, siyasi partiler yerine temsilcilerin (Milletvekillerinin) veya senatörlerin kendi kişilikleri öne çıkıyor.
4 Kasım seçimlerinden sonra, 15 Aralık’ta, Amerika’nın 50 eyaletinde “İkinci Seçmen” olarak seçilmiş olan söz konusu 538 kişi toplanacak ve ABD Başkanının belirlemek için oy kullanacak. İşte 4 yıl müddetle ABD’nin kaderini elinde tutacak kişiyi yani ABD Başkanını, adına “İkinci seçmen” denen bu 538 kişi belirleyecek.
İkinci Seçmen sayısı, eyaletlerin Kongre’deki temsil oranlarına göre belirleniyor. İkinci seçmenler, temsil ettikleri eyaleti kazanan partinin başkan adayına oy veriyorlar. 270 ikinci seçmenden destek bulan aday başkanlık seçimini kazanıyor.
Amerika’da siyasi kamplaşma ciddi boyutlarda ve bu nedenle de Başkan adaylarının bazı eyaletleri kazanmasına kesin gözüyle bakılırken, bazı eyaletlerde de kazanma ihtimali çok zayıf olabiliyor. Buna karşın kozmopolit olan eyaletlerin siyasi duruşları ortada oluyor ve hangi adayın “İkinci Seçmen”lerinin çoğunluğu elde edeceği kesitirilemiyor. Bu nedenle de Demokrat ve Cumhuriyetçiler kampanyalarını bu tarafsız bölgelerde yoğunlaştırıyor.
2008 seçimlerinde ortada yer alan eyaletler, Florida, Kuzey Carolina, Ohio, Missouri, Colorado ve Nevada. 2008 yazında yapılan anketlere göre bu eyaletlerin çoğunda Demokrat Parti başkan adayı Barack Obama önde gözüküyor.
Amerika’daki çoğu medya kuruluşunun yaptırdıkları anketlere dayanarak yayınladıkları ikinci seçmen tahminlerinde, Obama’nın 270 sayısını garantilediği görüşü hakim. Ama bu pek de sağlıklı ve kesin değil.
Cumhuriyetçilerin adayı olan McCain’in ise bu ikinci Başkanlık yarışı. Birincisini, 2000 yılında Cumhuriyetçi Parti içinde Bush’a karşı kaybetmişti.
Amerika’nın geçmişi ve çoğunluğunu beyazların oluşturduğu ABD halkının yapısı, alışkanlıkları ve gelenekleri göz önüne alındığında bir savaş kahramanı olan McCain’in, oy verirken son anda vicdanı ile baş başa kalacak olan Amerikan seçmeninin son dakika tercihini almak konusunda daha şanslı gözüküyor. Yardımcısı Alaska Valisi Palin’in ise McCain’in herhangi bir rahatsızlığı sonucunda ABD’nin ilk kadın Başkanı olması şansı ise çok yüksek. Her şey, öncelikle de ABD’nin kaderi 4 Kasım gecesi daha da belirginlik kazanacak.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın