Mine G. Kırıkkanat |
Yazara ulaşmak için : mine.gokce@wanadoo.fr |
Frankfurt Kitap Fuarı’nda güya Türkiye yılı, duvara bölünmüş Türkiye haritası asılıyor. Turizmden kültüre bakmaya vakit bulamayan Bakan Ertuğrul Günay, bölücü Roj TV’ye konuştuğunu fark etmeden, ‘önemli değil, büyütmeyelim’ mealinde demeç veriyor. Derken bölünmüş bir Türkiye haritası da, ABD Kongresi’nde ortaya çıkıyor. Bizim Türkiye, olmayan parayla şişirilen sanal borsaya döndü: Daha bölünmeden bölünmüşlük kaydı düşülüyor, haritası çiziliyor, yani senet düzenleniyor. Bu senetin Türkiye’ye bir bedeli var. Ödeme zamanı var. Ödemeye zorlayacak tehdit hazır, ucu Brüksel’den gösteriliyor: 17 Kasım’da Avrupa Parlamentosu’nda ‘Dersim Soykırımının 70’inci yıldönümü’ konulu konferans düzenleniyor. Düzenleyenin adresi Almanya’da: www.dersim-wiederaufbau.de. Bana basın çağrısı gönderenin adı, Ahmet Dere. Katılımcılar birbirinden kararlı: Ayşe Hür (Taraf Gazetesi) Prof. Dr. Ronald Münch (Bremen Üniversitesi), Hilda Çobayan (Adalet ve Demokrasi için Ermeni Federasyonu Başkanı), Haydar Işık (Dersim Yapılandırma Derneği Başkanı ve yazar), Hans Branscheidt (AB Türkiye Yurttaşlık Komisyonu) Şerafettin Halis, (DTP Dersim Milletvekili) Aysel Tuğluk (DTP Diyarbakır Milletvekili), Songül Erol Abdül (Dersim Belediye Başkanı)… Dersim’le sınırladılar, diye düşündüm. Sonra anladım: Türkiye’de 90 bin küsur Ermeni kaldığına bakan biri, Almanya’daki soykırım sonrası Yahudi nüfusuna kıyaslayarak vatan sathında soylarının tüketildiğine inanabilir. Oysa Kürtler, ‘soykırım’ savını lanse etmeden önce 15-20 milyonluk bir nüfus varlığı öne sürüyorlardı. Soykırıma uğradıklarına inandırmaları zor. Kendi ileri sürdükleri nüfus bolluğuyla ters düşmemek için ‘soykırım’ savlarını Dersim’le sınırlamak tabii ki daha akılcı! *** Benim babam, Dersim isyanı sırasında gencecik bir irtibat subayıydı. Kürtleri çok sevmesinin temelinde de zaten bu isyanda, isyancılara karşı savaşan Kürt askerlerin kahramanlığı vardı. Merak ediyorum, acaba Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen ‘Dersim Soykırımı’ konferansına katılan ‘genocide’ uzmanları, 1937-1938’de Kürtleri ağa kulluğundan kurtarıp yurttaş kılmak, kadınları erkeklerle eşit haklara kavuşturmak ve toprak reformu yapmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti’ne ‘aşiret düzeni kalsın’ diye isyan eden Kürtlere karşı savaşan Kürtleri, soykırımın neresine koyacaklar? Tıpkı bugün tüm Kürtlerin PKK’lı olmadığı, kiminin bölücü terör örgütüne karşı savaştığı ve Brüksel’deki gibi bir konferansı düzenleyen temsilcilerine muhalif olduğu gibi yani. Ama artık bütün bunları tartışmak, tartışanları mantığa, insafa, hatta dürüst düşünmeye çağırmak gereksiz. Hüküm verilmiş. Harita çizilmiş. ABD hazırlamış. AB onaylamış. Kılıf biçilmiş. Kefen dikilmiş. Sonuç belli: İçerden dışardan borazancılara, çığırtkanlara, tetikçilere bol bahşiş, sübvansiyon ya da komisyon da diyebilirsiniz, bölecekler Türkiye’yi. Gömecekler Cumhuriyet’i. Brüksel’de düzmece ‘Dersim Soykırımı’ üzerine konferans düzenlenirken Türkiye’de neler oluyor? Abdullah Öcalan’a düzmece bir ‘işkence edildi’ lafıyla isyan provaları yaptırılıyor. Şaşırmamam gerek aslında, ben bu olanların ve olacakların romanlarını yazdım: Bir Gün Gece ve Destina (*). Ancak düşündüğümden de hızlı gelişiyor tarih. Bugün Cumhuriyet Bayramı. Nesi kutlu olsun sizce? Hepsi mi, yarısı mı, satanı mı, satılanı mı? Gidene mi yanalım, yoksa kalana mı? (*) Literatür Yayıncılık, 2008. |