Ermeniler ve Kürtler Arasında Sıkışan Türkiye!
Pkk’nın siyasi uzantısı ve TBMM’deki sözcüsü olduğu, artık resmi makamlarca, örneğin Sayın Başbakan tarafından da açıkça ifade edilen DTP’nin, son birkaç gündür Doğu ve Güneydoğu’da gerçekleştirdiği eylemler katlanılabilir dereceyi çoktan geçmiş durumdadır. Dolayısıyla emniyet güçlerinin, eylemler sırasında ön saflara sürülen çocuklarla top oynamayı, balon dağıtmayı ve onları polis panzerlerinin üstüne çıkarmayı bırakıp bu tedhiş ve kalkışma eylemlerine artık ciddi şekilde DUR demesi gerekir. Bana kalırsa; polisin yapacağı, bu çocuklarla oyun oynayarak ikiyüzlülük yapacağı yerde, onları toplamak ve çevreye verdikleri zararı ailelerine tazmin ettirdikten sonra salıvermek, aksi takdirde onları devlet koruması altına almaktır.
Açık söylemek gerekirse; şahsen ben olsam, dün bana taş atarak yüzümü gözümü yaralayan insanlarla, en azından yüzümdeki yara iyileşinceye kadar oyun oynayamaz, içimdeki öfkenin ateşi sönene kadar onlarla şakalaşamazdım. Bu insanlar çocuk bile olsalar. Bu sebepledir ki; Adana’da, Mersin’de, Doğubeyazıt’ta ve Van’da polislerin, bir gün önce kendilerini taşlayan çocuklarla oynaşmaları bana hiç inandırıcı gelmemiştir…
Ayrılıkçı Kürt partisi olduğu su götürmez bir gerçek olan DTP’nin, kirli emelleri uğruna Doğu ve Güneydoğu’da bulunan Kürt kökenli vatandaşlarımıza vermiş olduğu maddi ve manevi zararı görünce; insan ister istemez bu partinin üst yönetiminin Kürt kökenli olamayacağı şeklinde bir kanaate kapılıyor. Öyle ya; etnik kökeni Kürt ve dini İslam olan bir insan ülkesine ve milletine bu derece düşman olup, bu derece kötülük yapamazdı. Bu durumda insan, ister istemez merak ediyor; “Pkk terör örgütünün ve bu örgütün siyasi uzantısı olan DTP’nin üst yönetim kadrosunun etnik kökeni acaba nedir? Bunlar içinde asimile olmuş Ermenilerin yanı sıra, yabancı ülkelerin uyruğunda bulunan Ermeniler var mıdır?” diye. Apo’nun köyü olan Urfa’nın Amarlı Köyü’nün eski bir Ermeni köyü olduğu(1) iddialarını ve Apo’nun, yıllarca Ermenilerin yoğunlukla yaşadığı Suriye’de barınmış olmasını düşününce insan ister istemez bunları merak ediyor.
Bu konudaki merakımızı celbeden, hatta bu merakı kanaate dönüştüren önemli karineler ve bulgular da var önümüzde. Bu karinelerden birisi terör örgütünün lider kadrosu içinde özellikle Suriye uyruklu kişilerin bulunuyor olması, öldürülen teröristler arasında özellikle Suriye uyruklu kişilere rastlanıyor olmasıdır. Örneğin, örgütün lider kadrosu içinde bulunan Behoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’in Suriye uyruklu olduğu biliniyor. Suriye ve Lübnan gibi yerler ise, 1915 tehcirinde (zorunlu göç), Anadolu’daki Ermenilerin toplanma ve ilk yerleşim yeri olarak biliniyor…
Bu konudaki ikinci önemli karine de Kürt asıllı olduğu bilinen Şeyh Sait’in torunu Abdülilah Fırat gibi bazı Kürt aydınlarının ortaya koyduğu gerçeklerdir. Abdülilah Fırat’a göre; Osmanlı döneminde binlerce Ermeni köyü, İslam dinine girmiş ve Kürtler arasında asimile olarak Kürtleşmişlerdir. Erzurum Eski Milletvekili de olan Abdülilah Fırat diyor ki;
“Sadece dedem (Şeyh Sait)in babası Şeyh Mahmud Feyzi zamanında 500’ün üzerinde Ermeni köyü toptan Müslüman oldu. Din değiştiren bu kişiler, 1915’teki olaylar sırasında ortada durdular. Ne Ermeni’den ne de bizden yana oldular. Olayları önlemek için çok uğraştılar. Ancak PKK olayı çıktıktan sonra bu köylerin çoğu PKK’dan yana oldu ve bize tavır aldı… Dedelerim binlerce Ermeni köyünü İslam’la şereflendirmiştir. Seçim çalışmalarım sırasında, PKK hadisesinin de tesiriyle, Hınıs’ın dedemin babası zamanında Müslüman olmuş bir köyüne beni sokmak istemediler. Fakat oradan biri, ‘Bu kişi, bizi irşat edip İslam’la şereflendiren Şeyh Mahmud Feyzi’nin torunudur.’ deyince girdik ve iyi karşılandık. Hınıs’ta çok vardır böyle köyler, başka yerlerde de çok var. Yani bu PKK gelince bize karşı dahi bu yerlerde tavır oluştu.”(2).
Abdülilah Fırat’ın vermiş olduğu bu bilgiler doğruysa (ki; şahsen doğru olduğuna inanıyorum); demek oluyor ki; bugün Pkk terör örgütü içinde bulunan ve Kürt ayrılıkçılığı adına silahlı mücadele yöntemini benimseyen T.C. vatandaşı insanlar arasında etnik kökeni Ermeni olan binlerce insan var(3).
Ermeni asıllı Sinema Yönetmeni Serge Avedikyan’ın şu sözleri, Abdülilah Fırat’ın, çok sayıda Ermeni’nin Müslümanlaşıp Kürtleştiği şeklindeki kanaatini doğrular niteliktedir:
“… Dedemin köyü Sölöz’den, Gemlik ve Gürle’den giden Ermeniler ‘soykırım’ nedeniyle gitmediler. Onları oradan gönderen mübadeledir. 1920-1923 arasında yapılan mübadele olmasaydı muhtemelen bu insanlar orada yaşıyor olacaklardı. Çünkü Ermeni soykırımından kurtulanlar Doğu Anadolu’da din değiştirerek ya da kaçarak kurtulmuşlardır. Ama dedem gibiler Ermeni olarak yaşamaya devam etmişler Batı Anadolu’da. Yani aslında 1915’ten kurtulan Ermeniler Türkiye’de yaşamaya devam etmişler. Anlıyor musunuz? Diasporada bundan pek bahsetmezler.”(4).
Abdulilah Fırat’ın vermiş olduğu enteresan bilgilerden birisi de şu:
“… Ermenilerin anayurdu Filistin’dir. Romalılar sürmüştür Anadolu’ya. Kürtler, onlara Filistinli anlamında ‘Fille’ der. Ermeni tehciriyle ‘Fille’ler geldikleri yerlere yani anavatanlarına geri gönderildi…”(5).
Yani Abdülilah Fırat aslında demek istiyor ki; “Pkk terör örgütü içinde bulunan Suriye ve Lübnan uyruklu insanların Ermeni kökenli olmaları kuvvetle muhtemeldir…”
***
Ece Temelkuran, “Ağrı’mıza, Hrant’a” diyerek Ağrı’ya ve Hrant Dink’e ithaf ettiği “Ağrı’nın Derinliği” ismini taşıyan ve yukarıda alıntı yaptığımız kitabında, Ermenistan’da, Fransa’da ve ABD’de yaşayan Ermenilerin, başta 1915 tehciri olmak üzere Türk-Ermeni ilişkilerine dair görüş ve kanaatlerini aktarmaya çalışmış. Birçok Ermeni aydını ve Ermeni ileri geleniyle görüşmeler yapmış.
Ece Temelkuran’ın kitabında dikkatimizi çeken hususlardan birisi Ermenilerin Kürtler hakkındaki kanaatidir. Erivan’da bulunan Ermeni Soykırım Müzesi’nin Müdürü Barseghian Lavrenti diyor ki;
“1915’teki yönetim size yakın mı? Değil. Türklere de kötü davrandı o hükümet. Kürtlere yetki verdiler, Ermenileri kesmesi için. Kürtler böylece Ermenilerin köylerine saldırdılar”(6).
Erivan’da sıradan bir Ermeni vatandaşı olan Arşak Sarkisyan’ın konuya ilişkin görüşleri de aşağı yukarı Müze Müdürü Lavrenti’nin görüşleri ile aynı. Şöyle diyor Arşak Sarkisyan:
“… Zaten Talat Paşa Yahudi idi, biz bilirdik. Türkler böyle bir soykırım yapmazlardı. Jön Türkler’in hepsi Yahudi idi. Onlar bozdu Ermenilerle Türklerin arasını. Türkler, bizi… severler aslında”(7).
Oysa Şeyh Sait’in torunu da olan Kürt kökenli Abdülilah Fırat manzaraya tam tersinden bakarak şöyle diyordu:
“… Dedem Şeyh Said, Suriye’den Kars’a kadar müritleri olan çok etkili bir şeyhti. 1915 olaylarında Ermeni ileri gelenlerine, papazlarına yazılar yazıp, ‘Yapmayın, Batılı ajanlar sizi kışkırtıyor, saldırmayın, kan dökmeyin’ demiş. Ama bir kere ok yaydan çıkmış. Bir de Şeyh Said’in halifesi Şeyh Haydari Kersi Ermenilerce katledilince, dedem Kürtleri tutamamış. Ermeniler huzursuzluk çıkarıp sağa sola saldırınca Kürtler de buna karşılık Hamidiye alayları içinde silahlandı. Katliamı ve silahlanmayı her yerde Ermeniler başlattı. Avrupalılar Fedai-yi Fillan’ı (Ermeni Fedaileri) silahlandırınca, Osmanlı da Kürtleri silahlandırdı. Hamidiye alayları, Müslümanları Ermeni saldırılarına karşı korumak için kuruldu. İlk katliamları Ermeniler, Erzurum ve Van bölgelerinde yapmaya başladı. Dövüş olan yerde ölüm elbette olur. Ermeniler en büyük zayiatı göç ederken vermiş; açlıktan, hastalıktan. Ermeniler daha ziyade Türkleri kırmıştır, Kürtlerden çok fazla ölen olmamıştır… Ermenilerin Kürtlere karşı bir hıncı olduğunu söylüyor. Fırat`a göre bu hınç, Batılı devletlerin önerdikleri, `gelin Osmanlı`dan ayrılıp Ermenilerle beraber bağımsız bir devlet kuralım` önerisine Kürtlerin hayır demesiyle başladı. Şimdi Avrupa bu fesadı devam ettiriyor…”(8).
Açık söylemek gerekirse; bize göre hem Barseghian Lavrenti’nin hem de Abdülilah Fırat’ın sözlerinde bazı doğrular vardır. Barseghian’ın dile getirdiği doğru, Ermeni tehciri sırasında, bu tehcire nezaret etmekle görevli Hamidiye Alayları içinde yer alan Kürt aşiretlerine mensup bazı insanların, çeşitli sebeplerle Ermenilere kötü davrandıklarıdır. Ancak hükümetin, bu konuda Kürtlere emir verdiği şeklindeki görüşü elbette iftiradır. Zira hükümetin, asırlardır Millet-i Sadıka olarak isimlendirdiği Ermenileri değil kestirmek, bilakis göç sırasında Ermenilere kötü davrananlara uygulanacak ceza konusunda valiliklere genelge gönderdiğine ilişkin bilgi ve belgeler var elimizde. Bu konuda Sadrazam Talat Paşa’nın bir tamimi ve tehcir sırasında Ermenilere kötü davrandıkları suçlamasıyla asılan bazı kamu görevlileri bile mevcuttur. Ancak ne yazık ki; bunlar Kürt beyleri ve aşiret reisleri değil, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey gibi aslında Ermenilere son derece iyi davranan vatanperver Türk bürokratlarıdır.
Ermeni Yönetmen Serge Avedikyan, muhtemelen Talat Paşa kabinesinin almış olduğu güvenlik tedbirleri çerçevesinde olacak, bazı Türk yetkililerinin, Ermenilere yönelmesi muhtemel bazı öldürme hadiselerini önleme çabaları konusunda “Geri Dönüş” isimli filminde;
“… Konya Valisi Celal Bey’in kendi hayatını tehlikeye atarak Ermenileri nasıl kurtardığından, Halep Valisi’nden, Ermenilere yardım eden diğer Türklerden bahsettiğini ve bunları Türklerin hoşuna gitmek için değil, gerçek bu olduğu için söylediğini, yine de söyleyeceğini” dile getirmektedir(9).
Abdülilah Fırat’ın yanıldığı, ya da gizlemeye çalıştığı nokta ise; “…Ermenilerin Kürtlere karşı bir hıncının olduğu, bu hıncın Batılı devletlerin önerdikleri, ‘gelin Osmanlı’dan ayrılıp Ermenilerle beraber bağımsız bir devlet kuralım’ önerisine Kürtlerin hayır demesiyle başladığı…” şeklindeki kanaatidir.
Oysa biz biliyoruz ki; bazı Kürt beyleri ve Kürt ileri gelenleri, tarih boyunca hep ayrılıkçı hareketler içinde olmuşlar, sürekli olarak merkezi hükümetin baskısından uzak bir şekilde feodal otoritelerini devam ettirme peşinde koşmuşlardır. Ve bu koşturmanın, büyük ölçüde Ermenilerle alakası da yoktur. Dedesi Şeyh Sait de bu feodal otorite peşinde koşanların önde gidenlerindendir.
…
Ece Temelkuran’ın kitabında dikkatimizi çeken bir başka husus da özellikle Diaspora Ermenilerinin, Elazığ, yani eski adıyla Harput hakkında söyledikleri olmuştur. Bu söylediklerinden anladık ki; Harput, Türkler ve Türkiye’miz için olduğu kadar, ayrılıkçı Kürtler ve Ermeniler için de çok önemli bir merkezdir. Hatırlanacağı gibi; İsmet Paşa, gazeteci Saygı Öztürk tarafından da kitaplaştırılan meşhur Kürt Raporu’nda “Elazığ Ovası’nda kuvvetli Türk kitleleri vücuda getirmek zorundayız”diyor.
Erzincan’ın ise Kürdistan’ın merkezi olarak planlandığını söylüyor İsmet Paşa. Yani İsmet Paşa, genel kabul görmüş kanaatlerin tam tersine Kürdistan’ın merkezi olarak Diyarbakır’ın değil, Erzincan’ın öngörüldüğünü dile getirmektedir(10).
Dedik ki; Harput, Türkler ve Kürtler için olduğu kadar Ermeniler için de önemlidir. Nereden çıkarıyoruz bunu, elbette Ermenilerin sözlerinden. Ece Temelkuran’ın, Los Angeles’te görüştüğü ve Ermeni diasporasının önde gelenlerinden birisi olduğunu söylemekle birlikte ismini vermeyip sadece Mr. Brownyan olarak kodladığı kişi şöyle diyor:
“Van kökenliler ‘Ermenilerin Yahudisi’ sayılır. Harputlular eğitimlidir. Bitlisliler para işini iyi bilirler.”(11).
Demek ki; Ermeni Diasporası’na göre Harputlular, Ermenilerin eğitimli kesimini oluşturmaktadır. Bu konuya, biraz sonra TDP’nin üst yöneticilerinden bahsederken tekrar döneceğiz…
ABD’de Watertown’da Ermeni bir grupla “Sesler” isimli video gösterisini izleyen Ece Temelkuran, 1800’lerin sonu ile 1900’lerin başında olanların anlatıldığı videokasetteki yaşlılardan Yeghsapet isimli bir Ermeni’nin durumunu ve oradaki manzarayı şöyle naklediyor:
“…106 yaşındaki Yeghsapet’in hikâyesi Harput’ta geçiyor. Bütün ailesi giderken onu Türk bir ailenin yanına bırakıyorlar. Kız kardeşi de bir Türk aileye bırakılıyor. Yeghsapet daha sonra ailesiyle Amerika’da buluşuyor ama başka bir Türk’le evlenen kız kardeşi beş çocuğunu bırakıp Amerika’ya gitmek istemiyor. Belki de şu anda Harput’ta annelerinin bir Ermeni olduğunu bilmeyen benim yaşımda kadınlar yaşıyor diyor”(12).
Yani “Sesler” isimli videokaset ve oradaki görüntüleri yorumlayan Ece Temelkuran demek istiyorlar ki; Harput’ta, yani bugünkü Elazığ’da ve diğer birçok ilde, atalarının aslında bir Ermeni olduğunu bilmeden yaşayan belki de yüzbinlerce insan bulunuyor. Bu görüş, Serge Avedikyan ve Abdülilah Fırat’ın, görüşleriyle de örtüşmektedir. Neydi o görüş; “Türkiye’de İslamlaşıp Kürtleşen, yani asimile olmuş bir sürü Ermeni kökenli vatandaş yaşamaktadır!” şeklindeki görüş.
Bu arada Ermeni Diasporası’nın propaganda maksadıyla hazırlamış olduğu videokasetten inkâr edilemez bir gerçeği de öğreniyoruz. O da; Türk ailelerin, özellikle zorunlu göçe tabi tutulan Ermeni ailelerinin uzun yolculuğa dayanamayacak yaştaki küçük çocuklarını koruma altına aldıkları ve onların zamanla asimile olup, toplumun içine karıştıklarıdır. Bu sebeple kendi kökenleri hakkında ileri geri fikir yürütenlerin ve asalet peşinde koşanların, biraz daha dikkatli olmalarında sayısız faydalar vardır diye düşünüyoruz. Ola ki; geçmişleri sandıklarının aksine farklı farklı kökenlere dayanıyor olabilir…
Peki, asimile olmuş vaziyette Ermeni kökenli vatandaşlarımızın yaşadıkları bunca yerleşim yeri varken neden Harput diye soracak olursanız; bunun cevabını Ermeni Diasporasının ve Kürtlerin Harput’a verdikleri önemde aramak gerekecektir. Ermeni Diasporası, Harput kökenli Ermenilere eğitimli Ermeniler gözüyle bakarken, Kürtler de hemen hemen aynı gözle bakmaktadırlar. Zira bugün DTP’nin üst yönetiminde bulunan kişilerin önemli bir kısmı Harputludurlar. Bunların başında da üç milletvekili gelmektedir.
TBMM’nin resmi internet sitesinden öğrendiğimiz kadarıyla; DTP’nin üst yönetiminde bulunmaları sebebiyle parti politikalarına yön verme noktasında olan Diyarbakır Milletvekilleri Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak ve Aysel Tuğluk Elazığ doğumlular. Yani adı geçenler, memleketleri olan Elazığ yerine seçilmeleri garanti olan Diyarbakır’dan aday gösterilmişlerdir. Ayrıca, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel de yine o yöreye mensup. Sebahat Tuncel’in doğum yeri Malatya. Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır Bingöl, Van Milletvekili Fatma Kurtulan Kahramanmaraş doğumlu. Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ise Niğde doğumlu. Yani geçen yıl yaşanan Dağlıca Baskını’nda Pkk’lılarca kaçırılan Niğdeli Çavuş Mehmet Şenkul’un hemşehrisi durumunda Akın Birdal.
DTP’nin parti politikalarını oluşturan tepe noktasında yer alan milletvekillerinin doğum yerleri olan Elazığ, Bingöl, Malatya ve Niğde gibi yerlerin ortak özelliği ise, söz konusu merkezlerin, Osmanlı döneminde Ermeni nüfusunun yoğunlukla yaşadıkları ve zorunlu göçe (Tehcir) tabi tutulan merkezler olmasıdır. Dikkatimizi çeken en ilginç yan, DTP’nin Elazığ’da hiçbir milletvekili çıkaramayıp beş milletvekilliğini de AKP’ye kaptırmışken, 3 Elazığlıyı Diyarbakır’dan, 1 Malatyalıyı da İstanbul’dan milletvekili seçtirmesidir. Demek oluyor ki; DTP ve diğer ayrılıkçı Kürt gruplar açısından Elazığ, yani eski adıyla Harput, bu kadar önemli oluyor. Elazığ için ne diyordu Merhum İsmet Paşa o meşhur “Kürt Raporu”nda; “Van ve Erzincan’da acele olarak, Muş Ovası’nda tedricen ve Elazığ Ovası’nda kuvvetli Türk kitleleri vücuda getirmek zorundayız…”(13).
Aktütün saldırısından sonra, özellikle DTP’nin miting adı altında tertiplemiş olduğu kalkışma eylemleri bana bunları hatırlatmış durumdadır. Peki, sizlere neleri hatırlattı bu eylemler?
Cumhuriyetimizin 85. yıldönümü milletime kutlu olsun.
27 Ekim 2008
Ömer Sağlam
osaglam18@yahoo.com
Dipnotlar:
1- bkz. http://www.antepkuvvaimilliye.com internet sitesinde bulunan Mehmet Demir Atmalı imzalı ve “PKK-ASALA MUHABBETİ” başlıklı yazı, 19.10.2007.
2- bkz. Ahmet Dinç’e vermiş olduğu mülakat, Zaman, 12.11.2006. Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu da bu kanaati paylaşmaktadır. Hatta Kayseri’de yapılan bir toplantıda konuyu dile getirdiği için AKP hükümeti tarafından görevden alındığına ilişkin haberler çıktı medya organlarında.
3-Buradaki “insan” lafını, söz konusu yaratıkları diğer canlılardan ayırmak için suretâ kullandığım bilinmelidir. Çünkü bunlara insan deyince, şehitlerimize insanüstü bir varlık ismiyle hitap etmek zorunluluğumuz vardır.
4- Ece Temelkuran, Ağrı’nın Derinliği, s. 189, Everest Yayınları, İstanbul, 2008.
5- Ahmet Dinç’e vermiş olduğu mülakat.
6- Ece Temelkuran, Ağrı’nın Derinliği, s. 42, Everest Yayınları, İstanbul, 2008.
7- Age, s. 86. Arşak Sarkisyan, “Talat Paşa ve Jön Türkler, Yahudi idi derken, onların aslında Mason olduğunu mu söylemek istiyordu bilinmez. Ancak İttihat ve Terakki Partisi ve Ermeni tehciri kararını alan Talat Paşa kabinesi içinde Sabetayist, yani Yahudi dönmeleri olduğu biliniyor. Ö.S.
8- Ahmet Dinç’e vermiş olduğu mülakat.
9- Ece Temelkuran, age, s. 191.
10- İsmet Paşa’nın, söz konusu raporda bulunan Doğu ve Güneydoğu’da bulunan bazı merkezlerle ilgili kanaat ve teklifleri için bkz.!ismet-inonu-pasanin-kurt-raporu!287611.html
11- Ece Temelkuran, age, s. 229.
12- Age, 255.
13-Bkz. 10 nolu dipnotta verilen link.
Bir yanıt yazın