Mustafa Nevruz SINACI
Millet iradesinin “Egemenlik bilâ kaydı şart (kayıtsız ve şartsız) milletindir” vecizesi doğrultusunda tezahür biçimi (Türkiye ve Türk halkı için) derin devleti ifade eder. Başka bir anlatımla devletin hakiki sahipleri vatan-bayrak-toprak-milli marş, adalet-hukuk, doğruluk ve dürüstlük gibi ‘asgari müşterekler’ ile ‘milli devlet-milli iktidar, lâiklik, insan hakları’ özel anlamda medeni siyaset, evrensel norm ve standartlarda herkes için demokrasi değerlerinde ortak karar ve davranış biçimine sahip; Onurlu-şuurlu ve sorumlu üretici-yaratıcı kitleler bu tanımın manâ ve muhtevası kapsamında yer alır. Ortak aklın, mâşeri (kamu) vicdanının, milli şuur ve birikimin, yükselen değerler, milli mukaddesler, ulusal davalar ve bütün halkı temsile matuf “milli irade-ortak akıl”; Her iki şer unsurun aksine, toplumun en temiz, saf-akıllı, imanlı-şuurlu, namuslu-dürüst, onurlu-sorumlu, yüksek şahsiyet ve haysiyet, demokrasi kültürü (insani-medeni siyaset) sahibi ‘milli-gerçek’ dinamiklerden müteşekkildir. Bu, her ulusun hakiki, halis ve samimi “derin devleti” olup; Yerine göre Çanakkale ruhu, İstiklâl harbi galibi, Cumhuriyetin kurucusu; Kutsal insan unsuru, vatan, bayrak, toprak, din-iman, namus-fazilet, iyi insan-dürüst vatandaş gibi temel değerlerin savunucusu ve ebedi koruyucusudurlar. İşte, bu kısa makalede esas konumuz bu hususu açıklığa kavuşturmaktır.
Ülkenin mevcut durum analizleri, zamanlama, hareket biçimi, stratejisi, uygulama ve eylem planları; Hakiki ve samimi yurttaşlar tarafından ‘organize olmayan’ ilâhi bir sinerji, ortak akıl, milli-medeni doğal irade, toplumsal sağduyu, devleti koruma refleksi etrafında kendiliğinden şekillenir. Doğal stabilizatörler kendi başlarına birer devlettir. Devlet gibi, hem de kalp-kafa, akıl-iman, vatan-millet, bayrak, hürriyet-hükümranlık, hak-hukuk ve adalet ahlâkı “milli devlet” imtizacı içinde derin düşünürler. Tabii kişisel bilgi, birikim ve aritmetik kombinasyonları dahilinde… Bunların en büyük hazinesi fazilet, en değerli melekeleri erdem, İnsani boyut, bilgi toplumu (bilgelik), bütün insanlara-inançlara veya inançsızlığa dahi saygı, insan’a ‘insan olduğu için” sahiplik, hoşgörü, tolerans, ortak değerler, ortak akıl ve lâikliktir.
Aslında, Türk devlet geleneği ile Türk-İslâm medeniyetinin temel dinamiği budur.
Bu nedenle, “uygarlık” safsatası altında küresel-emperyal sömürü unsurları Türk’e ve İslâm’a derin bir kin, nefret ve düşmanlık beslerler. Haçlı Hıristiyan ruhunun bütün menfur proje, kara el (çrna ruka) gizli emel, sosyal çürüme, kültür emperyalizmi, legal-illegal soygun, ikincil ve üçüncül, yasa dışı, derin/gizli devlet (medya-mafya-siyaset) yapılanmalarının özü budur. Yani, başta aziz Atatürk olmak üzere aklıselim ve âlim atalarımızın “su uyur, düşman uyumaz” diye emanet, nasihat ve vasiyet ettikleri mesele.
SONUÇ: Milletin bizatihi kendisi, kendi izni, iradesi (muvafakat-meşruiyet) dışında; “Halka rağmen halkı ve devleti yönetmeye kalkışanlar” kuzu postuna bürünmüş domuzlar gibidirler. Bunların şiarı: Kişisel çıkar, şahsi ikbal, haram edinim, (yalan-talan) kayıt-kapsam dışılık, vergi kaçakçılığı, devleti destekleme yerine köstekleme-kullanma, anarşi-terör-tedhişe yardım ve yataklık, emek verme, üretme, yaratma, çoğaltma yerine; Aracılık-tefecilik, rantiye, yasa dışı iş takibi ve komisyonculuk; PAROLASI: “Devletin deniz, yemeyen domuz” dur.
Şu anda “diken üstünde duran hükümet” bu gerçekleri tam bir dikkat ve samimiyetle ele almak, incelemek, değerlendirmek: Akla-karayı, yaşla-kuruyu birbirinden ayırmak, millete samimiyetle kulak vermek; Objektif hukuk ve adalet ahlâkını hakim kılmak “Tez elden” GB Antlaşmasını askıya almak, AB konusunda “HALKOYUNA” (referanduma) gitmek zorunda ve durumundadır. Yani: Ergenekon bağlamında verilen söz yerine getirilmeli, ikincil ve üçüncül sürüler süratle tasfiye edilip yargı önüne çıkartılarak, “Milli Devlet” ve “maşeri-kamu vicdanı” rahatlatılıp, müsterih kılınmalıdır. 1960’dan bu güne beklenen budur.
Kendi kendimizle yüzleşmek, dürüstçe öz eleştiri yapmak ve erkekçe hesaplaşmak.
Hani ne demişti Başbakan: “Bu bir temiz eller operasyonudur…”
Hükümet, kirli elleri devletten söküp atmazsa eğer; Tıpkı virüs ve pis mikroplara karşı, sessiz sözsüz mücadele eden antikorlar gibi “millet, bunu bir gün elbette yapacaktır.” Biline.
Bir yanıt yazın