Mustafa Nevruz SINACI
Nasıl olsa ATATÜRK’de bir gün ölecek veya öldürülecekti…
Nitekim o gün geldi. Çok iyi incelenirse açıkça görülecektir. Türkiye de Ermeni, Rum- Yunan ve İbrani kaynaklı, batı dayanaklı fitne, fesat ve tefrika tohumları 1940’dan itibaren tekrar sinsice atılmaya başlandı. İş illegalden legale dönüştü. Bu sayede İnönü zamanı ulusal ve uluslar arası alanda palazlandılar. 50-60 arası Türkiye aleyhine hiçbir olay cereyan etmedi. Her şey 1963’lerden sonra başladı. Lâkin, 45 yıldır Türk hükümetleri asla anlaşılmayan bir nedenle daima sessiz ve pasif kaldılar. Asala katliamları beyanatlarla geçiştirildi. 1968’den itibaren Asala-Pkk işbirliği, müteakip aşamalarda birleşme-bütünleşme, iyi dost!ve müttefik ABD, Fransa, Rusya, Yunanistan, Almanya ve Kıbrıs Rum Kesimi himayesinde aleni büyüme karşısında hep seyirci kalındı. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde var olan misilleme veya “mukabele-i bil-misil yoluna” asla gidilmedi. Üstelik gidenlerin bu aymazlık, onursuzluk ve sorumsuzluğu gelenler tarafından da sorgulanmadı.
ŞİMDİ TAM ZAMANIDIR
2007 ve 2008 yıllarında konu iyice tırmandırılmış ve Ermenilerin nihai menfur emeli olan “tanınma, tazminat ve toprak” projeleri start alarak değerli dost ve müttefik AB-D ve şerikleri marifetiyle icraat aşamasına gelmiştir. Artık Türkiye bir şeyler yapmak ve karşı atağa geçmek zorundadır. Bunun başka bir yolu ve çaresi yok. Öncelikle, Ermeni soykırım yalanını şu ana kadar tanımış olan ülkelere bir nota verilerek veya protesto çekilerek “almış oldukları ‘soykırımı tanıma’ kararından” derhal vazgeçmeleri istenmeli, aksi takdirde uygulanacak yaptırımlar açıkça belirtilerek bildirilmelidir. Bu yaptırımlar arasında öncelikle “hedef ülke soykırımlarını tanıma”, her hususta mutlak mütekabiliyet, ambargo, ticari ve siyasi ilişkilerde kısıt ve sınırlama, nihayet muhatap ülke elçisinin istenmeyen adam ilân edilerek sınır dışına çıkartılması. AYRICA; ABD diğer ülkelerde başta Yahudiler olmak üzere; Türkiye lehine faaliyet gösterdiğini iddia eden bütün lobi ve STK’lara verilen paralar derhal kesilerek, sadece ve yalnızca; Başta TURKISH FORUM olmak üzere vatanseverliği, ciddiyet, ehliyet ve liyakatini ispatlamış ve kurumlaşmış resmi Türk lobilerine aktarılmalıdır. Bilinmesi gereken çok önemli bir konuda Ermenistan tarihidir. Kısaca bir bakalım:
Ermeni Tarihine Kısa Bir Bakış
Ermeniler, tarih boyunca başka devletlerin yönetimi altında kalmışlar ve bağlı oldukları devletlerin hizmetinde bulunmuşlardır. Ansiklopedik kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaşayan halka ise Ermeni denildiği yer almaktadır.
Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. 6. yüzyılda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesinde yaşayan Hititlerden olduklarını; bir diğer kısmı ise Nuh’un oğullarından Hayk’a dayandıklarını söylemektedirler. Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer halklara kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir. Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildir.
Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşadıkları görülür. Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.
Ermenileri Bizans’ın zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşeden, Selçuklu Türkleri olmuştur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst düzeyde verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulmuştur. Osmanlı idaresinde Ermeniler dini görevlerini tam bir hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiştir.
Aynı şekilde Anadolu’nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yaşayan Ermeniler, kendi dillerini de tam bir serbestlikle konuşmaya devam ettiler. Osmanlı yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı onlara da uygulayarak Ermenice’yi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı. Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik’te matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza 1567’de İstanbul’da bir Ermeni matbaası açması için izin verildi. İstanbul’dan başka İzmir (1759),
Van (1859), Muş (1869), Sivas (1871) gibi taşra şehirlerinde de yeni Ermeni matbaaları faaliyete geçmiştir. 1908’de bütün ülkede Ermeni matbaası sayısı 38’e ulaşmıştır. Nitekim 1910 yılında İstanbul’da Ermenice 5 gazete ve 7 dergi çıkarılmaktaydı.
Osmanlı idaresinde Ermeniler, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşamışlardır. Askerlikten ve kısmen de vergiden muaf tutulan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Devletin çeşitli kademelerinde görev yapan Ermeniler, Osmanlı devletince kendilerine tanınan bu hoşgörüye karşılık verdikleri hizmetten dolayı “millet-i sadıka” olarak adlandırılmışlardır. 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni halkının da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir.
Hayret ki ne hayret!…
Bölgenin en güçlü ordusuna sahip olmamıza rağmen 1968’de uç veren anarşi-terör ve tedhişi bastırmakta, iç ihanet şebekeleri ve dış düşmanın oyun-düzenini bozmakta muvaffak olamadık! Türk Polisi, Ordusu ve Jandarmasına kimsenin lâfı yok. Millet, çembere alınan yüzlerce PKK’lının nasıl bir emirle önünün açıldığını, hangi sözde vekil ve vükelânın teröristleri “milletvekili kontenjanından” tedavi ettirdiğini unutmadı. Hadi bakalım.
Bunu daha önce de muhtelif vesilelerle söyledik. Şu “duruş” konusu…
ŞİMDİ BİR “KASIMPAŞALI TOKADI” GEREK
Bunu yapmayan bütün iktidarlar zan ve şaibe altındadır.
Beklenir ki; Kasımpaşa yiğidi “Sayın” Başbakan, her 24 Nisan da olduğu gibi, bu kez de depreşen-azgınlaşan lobiler-diyaspora yandaşları yardım ve yatakçıları, meclislerinden “Ermeni soykırım tasarısı” geçirme telaşı içinde olanları; VEEE, PKK’ya iki milyon dolarlık silah yardımı yapan alçak ve küstah Ermenistan’ı bir tokatlasın.
BİZİM BAŞBAKANIMIZ!..
Bizim başbakanımız ola ki, göründüğü gibi merttir, yiğittir. Yapar mı yapar.
En azından tüm muhaliflerimiz tarafından başvurulan menfur metotlar yerinde izole ve imha ile görevli “anti-misyon” örgütleri kurulabilir. Terör ve tedhiş faaliyetlerini önlemenin daha bin türlü yolu-usulü ve metodu vardır. Meselâ MİT ne iş yapar? Kaldı ki, bu ve benzer “meşru müdafaa” mukabele ve “misilleme” hakkını kullanmaktan aciz adeta “işbirlikçi kaygısı uyandıran” basiret, beka ve cesaret fukarası korkak yöneticilerden kamu vicdanı çok rahatsız, davacı ve şikâyetçidir; Dışişleri ise ağır töhmet altındadır. Umarız mevcut hükümet, oynanan oyunun idrakine varacak, bu kaosu azim-irade ve kararlılıkla aşacaktır.
BİZİM CUMHURBAŞKANIMIZ
Cumhurbaşkanımızın 06 Eylül 2008 tarihindeki maç nedeniyle Ermenistan’a vaki ziyaret ve temaslarından da çok iyi sonuçlar almayı ümit ediyoruz. Ümidin ötesinde, Ermeni inadı ve mesnetsiz ısrarının bitmiş olmasını bekliyoruz. Bu böyle olmalıdır.