ERMENİ TERÖRÜNE KARŞI TEDBİRLER VE DÜŞÜNCELER


Mustafa Nevruz SINACI

Yer değiştirme kanunu ve uygulamasının bilinmesi karşı mücadele ve politika geliştirme açısından çok önemlidir. Zira öncelikle “Yer Değiştirmenin Nedenleri” üzerinde durmak; Tarihi, hukuki, akli, cebri ve mantıki nedenleri derinlemesine irdelemek gerekir:

İSYANLAR VE KATLİAMLAR:

Ermeni isyanları ve katliamları karşısında Osmanlı Hükümeti, öncelikle bölgesel tedbirlere başvurmuş ve olayları yerinde bastırmayı ve savunma durumunda kalmayı tercih etmiştir. Ermenilerin silahlarıyla firarlarına, dini liderlerinin isyanlardaki büyük rollerine rağmen, Hükümet bu isyanları münferit bazı teşebbüsler şeklinde kabul etmeyi uygun bulmuştur. Aynı zamanda başta Ermeni Patriği ve Ermeni milletvekilleri olmak üzere, komitelere ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerine yeni karışıklıklar çıkması durumunda “ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda kalınacağı” anlatılmıştır.

Osmanlı hükümetinin bu gayretleri belgeleriyle sabittir. Fakat daha savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. Ermenilerin eylemleri, Osmanlı orduları cephede savaşırken, “Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle” hazırlanan plâna uygun yürütülmüştür. Ancak, Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir.

            Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu’dan başlayarak diğer bölgelere yayılmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, “müslüman halkın kanını kendilerine mubah” görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, “Bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlar”dır.

            ERMENİÇETELERİ

            Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmiştir. Artık devletin varlığını ağır bir şekilde tehdit bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermekteydi.

Osmanlı devletinin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları, Fransızca, Rusça ve Ermenice şifreli yazışmaların ele geçirilmesi gibi gelişmeler, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını gösteren en önemli kanıtlar olmuştur.

OSMANLININ İYİ NİYET, SABIR VE TAHAMMÜLÜ

            Osmanlı hükümeti, isyan ve katliamlara karşı güvenlik tedbirleri almakla beraber, “Yer Değiştirme Kanunu”ndan önce de, bu tedbirlerin yeterli olmadığı durumlarda Ermenileri başka yerlere yerleştirme yoluna gitmiştir. Ancak bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini doğuran olay, Van Ermenilerinin isyanı olmuştur. Çevredeki Ermenilerin, Osmanlı devletinin savaşa girdiği tarihlerde Van’da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır.

            İHANETLER…

            Ermenilerin başlattıkları isyanlar, -katliamlar ve tahriplerin dışında- Rusların bir ay içinde Van, Malazgirt ve Bitlis’i işgali ile sonuçlanmıştır. Van örneği, Türk ordusunun daima arkadan vurulacağını ve ihanete uğrayacağını göstermiştir. Bu durumda hükümet, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan bazı Ermenilerin, “yer değiştirmelerine” karar vermek zorunda kalmıştır.

İtilaf Devletleri ve Rusya ile birlik olan Ermenilerin başlattıkları isyan ve katliamlar savaşın kaderini etkileyecek noktaya ulaşınca, Başkomutan Vekili Enver Paşa duruma bir çare bulmak amacıyla, 2 Mayıs 1915’te İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya bir yazı göndererek, “Van bölgesindeki isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir halde bulunan Ermenilerin, isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmaları gerektiğini” bildirmiştir.

            Bunun üzerine Talat Paşa, 23 Mayıs 1915’te, 4. Ordu Komutanlığına bir şifre göndererek, “Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermenilerin, Musul vilâyetinin Güney kısmı, Zor sancağı ve Merkez hariç olmak üzere Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerinse Suriye vilâyetinin Doğu kısmı ile Halep vilâyetinin Doğu ve Güneydoğusu’na sevk ve iskân edilmelerini” istemiştir. Sevk işlemlerini takip etmek üzere Adana, Halep ve Maraş bölgesine mülkiye müfettişleri tayin edilmiştir.

            Yer değiştirmeyi zorunlu kılan; Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan Ermenilerin, vatandaşı bulundukları Osmanlı devletini arkadan vurmaları ve isyanlarıdır. Kafkas ve İran cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır.

            Yer değiştirme uygulaması nedense bu gözle görülmek istenmemekte, Ermenistan ve Ermeni diasporası Osmanlı aleyhine olumsuz, yalan ve iftiralarla dolu propagandalar yapmaktadır. Halbuki, tarihi gerçek şudur: yer değiştirme kararı ile Osmanlı Devleti, Ermenileri yok olmaktan kurtarmış ve eşine az rastlanır bir şekilde korumuştur. Bugün Ermeni milleti varlığını devam ettiriyorsa, bu Osmanlıların iyi niyeti ve başarısı sayesindedir.

En önemlisi ve birincisi, Ermeni meselesinin bir Müslüman yönetim olan Osmanlı devletindeki hukuk sistemi yani kadim İslam Hukuku (mecelle) açısından; Güncel konjonktür ve şartlar dikkate alınarak ‘günün usul-esas ve şartları muvacehesinde” değerlendirilmesidir.

İkincisi, olayların ve problemlerin soru ve cevap şeklinde; Öyle ki konu bütün safahatı sebep ve sonuçları dahil olmak üzere son derece açık, kolaylıkla anlaşılır net-somut her kişi, kurum, kesim tarafından açıkça anlaşılır biçimde realize edilmelidir. Zira bu mesele başta art niyetli Ermeniler olmak üzere, zaman içinde çok karmaşık ve içinden çıkılmaz, anlaşılmaz bir hale getirilmiş bulunmaktadır. Elbette bu da kasıtlı, art niyetli ve maksatlıdır. Oluşan kirliği Türkiye, Türk bilim adamı ve tarihçileri vuzuha kavuşturmak zorundadır.

Üçüncüsü, sadece Batı kaynakları veya yalnızca bizim arşiv kaynaklarımız değil, her ikisinin de nazara alınıp, İslâmî ilimlere dair kaynaklar da ihmal edilmeyerek tahlili (analitik) bir metot izlenmelidir. Bir başka deyişle, sorun alanı-hinterlandı çok geniş olmakla, yapılacak bu araştırma ve çalışma bütün hinterlandı kapsamak zorundadır.

Tespitlerimize göre, Ermeni meselesi, İslam âleminde ve Gayr-i Müslim dünyada yeterince bilinmemekte veya karşı tarafın yalan, iftira ve tefrikalarının doğal sonucu olarak yanlış bilinmekte; Özellikle Avrupa ve ABD’deki Türk nesilleri tarafından maalesef hiç bir şekilde bilinmemektedir. Türkiye de ise bu güne kadar özellikle İslâmî ve İslam hukuku yönü itibariyle ele alınmamıştır. Nihayet bilim adamlarının birçoğu dahi hukuki ve İslâmi tahlilleri açısından mevzuya vakıf değildirler.

Gerçekte Ermeni Meselesi, neredeyse bir buçuk asır önce kucağımızda bulduğumuz, bugüne kadar da taşımak zorunda kaldığımız bir meseledir. Muhataplarının dışında pişirilen ve geliştirilen bu sorun, bin yıldır birbirine el kaldırmamış iki milleti bıçak sırtı gibi ikiye ayırmış, sönmeyen bir kin ve düşmanlık ateşini yakmıştır.

Mustafa Nevruz SINACI - ermeni isyanlari

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir