Mustafa Nevruz SINACI
Bize “batı” denildiğinde sadece Avrupa’yı anlarız. Aslında mesele öyle değil!
Gerçekte “batı” kavramına ABD, Kanada, Rusya, İsrail ve uydu ülkeler de dâhildir.
Tarihi diyalektik ve materyalizm de aynı iddia, yaklaşım ve fikirdedir.
Batılı demek sadece orijin itibarıyla batı’ya Avrupa’ya dayanan ve Avrupa’dan kaynaklanan değil; Referansı “gerici-solcu, ateist ve pagan batıya dayanan” bütün akımlardır.
Bütün bu ülkeler, bizim ‘ortak akıl, istişare-müşavere ve medeni siyaset’ unsurları bazında algıladığımız ve asırlarca uyguladığımız sistemin çağdaş versiyonudur.
Dolayısıyla, tıpkı Osmanlı yönetim ve eğitim sisteminin ABD tarafından taklit edilmesi gibi, bu da patenti bize ait bir sistemin ‘bize karşı’ kullanılmasından başka bir şey değildir. İşte balkınız. (*)
“ABD ve İngiltere de ki düşünce kuruluşlarının fonksiyonu bellidir. Dünya’nın çeşitli bölgeleri için fikirler üretirler. En uygun olanı, ilgili bölgenin iktidarları, STK ve medyası ile birlikte gündeme getirilir. Toplum hazırlanır. Her milletin olaylar karşısında ki tepkisi önceden bilinir. Amerika’da ki önemli düşünce kuruluşları devlet ile dirsek temasındadır. Devlet politikaları projelendirilir ve kamuoyu ile paylaşılır.
Bahsi geçen düşünce kuruluşlarında bizim politikacılarımız da konuşmalar yaparlar. Vatandaşlarımızda zanneder ki Türk devlet adamları, Türkiye’nin dünya görüşü devletin menfaatleri gözetilerek orada ki yetkililere aktarılır. Bilhassa son yıllarda rapor adı altında yayınlanan bildiri nitelikli dokümanlar, Türkiye tarafından stratejik ortaklığın gereği olarak yerine getirilmektedir. Bu raporların hükümetler tarafından devlet politikaları olarak içselleştirilip uygulamaya konulması işin vahametini göstermesi bakımından dikkate değerdir. (Ekim ayında ABD’de yayınlanan ‘PKK’nın silahsızlandırılması hareketinin sınırlandırılması ve yeniden siyaset ve topluma kazandırılması’ raporu önemli bir örnektir) Türk Milleti tepeden tırnağa incelendiğinde, hangi özellikleri ön plana çıkar? ‘Devletine, milletine ve dinine bağlılığı, Askerine güveni ve sevgisi, aile yapısına verdiği önem, yabancılara karşı temkinli oluşu, vatanı için çekinmeden canını verebilecek kapasitesi…vb’
O halde, Türk milleti üzerinde proje yürütmeye yeltenen Batı (AB) emperyalizmi, Türkiye’ye Irak’ta olduğu gibi saldırmayı göze alabilir mi? Güney Doğu Bölgesini Kürtler (Ermeniler) için özerk bölge haline getirin diyebilir mi? Türkiye’de işlerin tereyağından kıl çeker gibi yapılabilmesi için projelerin, BM, AB, Dünya Bankası, IMF gibi uluslar arası kuruluşlarca alınmış kararlar şeklinde deklaresi gerekir. Uyum yasaları ile 2004 yılında AKP iktidarınca çıkarılan ‘İkiz Yasaları’ bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
1923 den beri TC’ni, ne Avrupa ne de ABD hiçbir zaman kabullenmediler. Bu kararlı milleti savaş meydanında yenemeyeceklerine emin oldular. Sıranın tekrar onlara geleceği anı sabırla beklediler. O an Ankara’nın Brüksel’e bağlanma çalışmaları ile başlamış oldu. Adına ‘devlet politikası’ denildi. Devlete sadık bir millet, egemenliğinin AB havuzuna atılacağından habersiz yapılanları seyre koyuldu.
Türk Milleti İktidar erkini elinde bulunduran devlet adamlarına o kadar güveniyor ki:
‘KKTC’ de çözümden kasıtlarının, KKTC’nin feshedilerek, Türklerin Rum devleti içinde azınlık olacağına inandırmak güç oluyor.
İktidarın yeraltı ve yerüstü zenginlikleri koruyup, bu millet için işletmesi gerekirken, niçin hiç durmadan yasalar çıkardığını birçok kimse anlamakta zorlanıyor Bu işin altında Türkiye’nin yasal ve resmi olarak elden çıkarılma faaliyeti olduğunu göremiyor. Bunu görüp, göstermek Türk aydınlarının görevidir.
Evet, Düşünce kuruluşları çalışıyor. Proje üzerine proje üretiyorlar. Irak’ın Kuzeyinde ki oluşumun Türkiye tarafından kabullenilmez ise yaşayamayacağını biliyorlar. PKK’nın bir fonksiyonu da ortadan kalkarken, ‘Ölümü gören Türk Milletini sıtmaya razı etmek’ planı bir türlü yürümüyor. Kaçırılan askerler, DTP’nin aracılığı, K.Iraklı yetkililerle işbirliği şeklinde çark sürekli işliyor.
STK, Medya ve siyasiler milleti istedikleri şekilde düşünmeye zorluyor. Her fikir ve her inanç için ayrı-ayrı STK var. Hepsi kendi tabanına onların anlayacağı şekilde yanaşıyor. Üçyüzaltmış gün onların istediği gibi davranıyor, konuşuyor. Geri kalan beş günde görevli olduğu projeye hizmet ediyor. Mensubu olduğu tabanına başkanlarının yaptığı şeyi anlatmak mümkün olamıyor. ‘Başkanınızın söylediği şu manada yanlıştır‘ denildiğinde, ‘Art niyetli olacağınıza konuşmadan feyz alın’ cevabı geliyor bir kısmından, diğerleri çoğunluğa uymuş sessiz kalıyor. Türkiye’yi işte böyle çözüyorlar.
Muhafazakâr demokrat (!) bir partinin lideri BOP eş başkanı olmuş
Müslüman coğrafyanın kana boyanmasına yardımcı olduğu halde, partisinin kapatılma davası ‘Müslüman’ olmalarına bağlanabiliyor. Milliyetçi bir derneğin başkanı Türkiye’de ki ‘ Siyasi Kürtçülüğü’ Osmanlı Devletinin bakiyesi olduğunu söyleyebiliyor. (Ayni ABD ve AB gibi) Tercümesi, Kürtlerin varlığı Cumhuriyetin kurulduğunda vardı, hakları yenildi manasına gelen bu cümle, mensuplarınca yadırganmıyor. Türk Milletini işte bu yolla ayrıştırıyorlar.
Prof. Fuat Köprülü’nün yıllar önce yazdığı fakat geçerliliğini koruyan bir makalesi var. ‘Başka Miletler ne yapıyor?’ Okunmasını şiddetle tavsiye ederim. Batılıların Türkiye üzerinde yaptıkları birçok araştırmadan bahsediyor. Aynısı bugünde geçerli değil mi?
Toplum o düşünce kuruluşlarının bombardımanı altında kalıyor. Psikolojik harp hilelerinin tüm teknikleri kullanılıyor. Vatandaş mümkün olduğunca çok parçalara ayrılıyor, güven duyulan kurumlar, millî-manevi, ilmi ve kültürel değerler yıpratılıyor. STK adı altında sanki halk istiyor gibi demeçler arka arkaya patlatılıyor. Türk Milliyetçisi bir dernek başkanı ‘Bask‘ diyor, ‘Korsika‘ diyor, mensuplarına yanlışlığını anlatamıyoruz. Şimdiye kadar ki politikalar geçersiz oldu, bu mesele Osmanlının bakiyesi idi diyor. Millî devletimizi korumak için, Avrupalıların vaktiyle yaptığını yapıp ‘Bask modelini‘ uygulayalım diyor. Hem de o Basklıların özgürlüklerini ilân etmek için ‘referanduma’ hazırlandıkları bu günlerde. 64 milyonluk Fransa’nın 200 binlik Korsika için sanal özgürlük alanını örnek gösteriyorlar, sonra yanlış anladınız diyorlar. Sanki cemaat figürü var karşımda. Türkiye PKK belası ile boğuşur, Batılılar bölgeye kültürel haklar verin diye bastırırken, konuya karşı çıkan Türk Milliyetçileri arasından bir cephe ‘Bask’ derse bunu nasıl yorumlamalıyız?
Türkiye’yi en güvenilir makamlardan böyle uyuşturuyorlar.
Batılı düşünce kuruluşları ‘Kürt raporu’ yayınlıyor, ‘Kürt Sorunu’nu kabul edin diye bastırıyor. Brüksel ‘Kürtlere Anadilde eğitim hakkını verin’ diyor. Başbakan cebinde Kürt paketi, çıkarmak için fırsat kolluyor. Amerika, sınır ötesi yaptınız sırada ‘siyasal çözüm var’ demeye getiriyor. Biz görüntülü bir dernek başkanı Batı emperyalizminin fikrini üflüyor kulağımıza, Bask diye.. Ve Kandil bizim elektrik ile pırıl pırıl meydan okuyor Türkiye’ye.
İşimiz oldukça zor. Gecenin bir vakti tüm fikirleri serbest bıraktım. Nereye çekerseniz çekin. Fakat elinizi çabuk tutun.” Diyor sevgili ve değerli dostumuz Neval Kavcar.
Bu makale bir nakildir. Önem ve değerine binaen… Ve mimarına teşekkürler.
(*) Neval Kavcar, “Batılı Düşünce Kuruluşlarının Yansımaları” 24 Nisan 2008
Bir yanıt yazın