Dünyayı kasıp kavuran büyük bir ekonomik kriz yaşanmakta günümüzde. Aslında yaşanmakta olan bu krize ekonomik kriz demek yetersiz bir tanımlamadır. Çünkü, krizin boyutları ekonominin tanımladığı alanın çok daha ötesinde bulunmaktadır. Kriz, bir anlamda kapitalist sistemin yaşadığı bir krizdir. Bu anlamda da sadece ekonomik boyutuyla değil, siyasi ve ideolojik boyutuyla da kapitalizm kriz altındadır. Bu krizin dünyayı nasıl etkileyeceğini de önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak bu krizden etkilenmeyecek tek bir ülke dahi bulunmamaktadır.
Krizin hangi üşkeyi ne kadar etkileyeceğini ise o ülkenin kapitalizme ne kadar bağlı olduğuyla ilgili bir durumdur. Eğer yaşadığımız ülke kapitalizme ekonomik ve siyasi anlamda bağlı ise bu krizden etkilenmemesi mümkün değil. Hele ki bu ülke bizim ülkemizin olduğu gibi kapitalizmin egemen devleti ABD’ye bağımlı bir konumdaysa veya AB, Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarla ilişki içine girmiş ve ekonomisini onlarla yapılandırmışsa krizden olumsuz etkilenme olasılığı neredeyse %100 civarındadır. Çünkü bu ülke ve kurumsal yapılarla girilen ilişkilerde siyasi ve ekonomik uyumluluk temel amaçtır. Ve bu ilişkilerin ilerlemesi üretimin, ticaretin, kamu yönetiminin ve diğer tüm alanların yeni liberal politikalar doğrultusunda yapılanmasını sağlar. Bu anlamda, kamu işletmeleri, bankalar özelleştirilir; eğitimden sağlığa sosyal güvenliğe kadar tüm kamu hizmetleri piyasa koşullarına göre yapılanır; yabancı sermaye hemen her alanda önemli pay edinir; enerji başta olmak üzere pek çok üretim ve tüketim malında dışa bağımlılık üst düzeye çıkar. Bunun ötesinde toplum, ideolojik olarak kapitalimin alternatifsiz olduğuna inandırılır. Kapitalizmin ideolojik egemenliğini sağlamak üzere sistemin ezdiği kesimlerin temsilcisi sendikalar ve siyasi partilerin sistemle uzlaşması sağlanır ve bu yolla toplumsal tepkiler engellenir. Dahası üniversiteler ve bilim kapitalist ideolojinin etkisi altına alınır ve kapitalizmin tüm pislikleri burada meşru hale getirilir.
Nasıl yaşadığımız ülke bu tariflere uyuyor mu? Tabii ki çoğunuz evet diyeceksiniz. O halde bu ülkede kriz olmaması mümkün mü? Tüm dünyada aylardır bas bas bağırılarak, beklenen ekonomik kriz başladı. Bu krizin tüm dünyayı etkileyeceği uzmanlar tarafından sürekli dile getirildi. Ancak Türkiye çok sakin davrandı. Neden mi? Çünkü Başbakan her fırsatta küresel mali krizin Türkiye’ye yansımadığını savunuyor ve “Hamdolsun, ekonomimiz geçmişte kararlılıkla uyguladığımız önlemler sayesinde bugün çok güçlü. İnşallah kriz bize uğramayacak” diyor… Ne kadar haklı değil mi? Şimdi sormak gerekmiyor mu: “Sayın Başbakan kriz bize uğramadıysa neden bir ay önce 1200 olan dolar bugün 1740 YTL? 1.812 YTL olan Euro, 2. 200’e merdiven dayadı? Hala bunun adı kriz değil diye dolaşmaya devam mı edecekler?”Kurda yaşanan bu artış, her fırsatta övünerek bahsettikleri enflasyonu tetiklemeyecek mi? İşsizliğin artmasına neden olmayacak mı? Ki aldığımız duyumlara göre pek çok şirket de işçi çıkarımı başlamış. Zaten küçük olan ekonomimizi daha da küçültmeyecek mi? Bunlar karşısında alınan önlemler “Hamdolsun kriz bizi etkilemez ” diyerek köşeye çekilmek mi olacak? Yada bu anlamda hükümetin en büyük icraatı “nazar boncuğu takıp, kurşun döktürmek” mi olacak? Doğrusu çok merak ediyoruz.
Başbakan’ın dediği gibi ekonomimiz çok iyi hamdolsun. Elimizdeki 100 YTL bir anda 63 YTL’ye düşmüş ne gam. Her şey çok güzel. Ama bir de Hazine’nin yaptığı her türlü yardım dolar cinsinden olsaydı ne iyi olurdu değil mi? Belki o zaman “hamdolsun” çok iyi denilen ekonominin durumunu çözebilirdi birileri.
ARZU KÖK
Bir yanıt yazın