Mustafa Nevruz SINACI
Önce ülkemizin popülaritesine bir bakalım isterseniz..
Malum dava sürecinin beklenir biçimde sonuçlanmasının ardından AB düğmeye bastı ve sanki “ülkeye daha fazla zorluk çıkartılır, önü-yolu kesilir ve engellenirse” Türkiye AB’ye katılmaktan vazgeçebilir, cayabilir korkusu; Daha da doğrusu endişe, derin kaygı ve panikle “süreci canlandırma ve hızlandırma” düğmesine basıldı.
RAİTİNG REKORLARI VE POPULİZM
Türkiye tekrar bütün dünyanın sözde ilgi alanına girdi.
Dünyanın her tarafında konuşulur. Anlatılır oldu.
Bu durumda hükümet mecburen ve mahcubiyetle harekete geçti ve AB entegrasyonu, yasa ve anayasa değişiklikleri dahil pek çok “yeni” konu gündeme taşındı. Mevcut ve meri kanunlarda değişiklik, hatta anayasa değişiklik önerileri yanında “yeni-sivil anayasa” konusu bile; “bütün dünya bizi konuşuyor” sevdasına canlandırıldı.
AB ve ABD ilişkilerini yeni bir boyut ve canlılık kazandırma hevesi gündeme geldi.
ŞU ALDATMACAYA BAKIN!
BU ZATEN TARİH BOYUNCA BÖYLEYDİ…
Aslında dünyada Türkiye’yi tanımayan içişleri ve dışişlerimize karışmayan tek ülke söyleyin desek, eminim bir isim bulabilmek için çok zorlanırsınız.
Bulabileceğiniz birkaç ülke çıksa da, bunlar açlık, iç savaş ve ekonomik çöküntü sebebiyle kendi derdine düşmüş ülkeler arasından çıkacaktır.
Bırakın “Başka ülke, başka devletleri” henüz devlet olamamış, “Irak’ın kuzeyi” ile daha neyi ne kadar temsil ettiği belli olmayan GKRY bile Türkiye’nin içişlerine karışmakta, karışabilmektedir. Türkiye’de Rum-Yunan, Rus, AB, İsrail, ABD, Barzani hattâ, PKK ile birleşip-bütünleştikten sonra (sözde) kendini tasfiye etmiş ASALA ile tarihin kanlı sayfalarına bağdaş kurmuş Hınçak’ın bile Türkiye’de lobisi vardır. Binlerce ajan, casus, kriptolar, dönmeler, devşirmeler, misyonerler, sabetaistler dahil bu zincir uzadıkça uzar.
Meselâ ABD’li askerler, diplomatlar içişlerine karışır, karışmakla kalmaz, Adana Konsolosu gibi Güneydoğu’yu mesken tutar, Türkiye’nin içini karıştırır durur. Dünyada ne kadar kurum varsa onlar da Türkiye’nin içişlerine karışır.
Soros karışır, BM karışır, Avrupa Parlamentosu karışır, Batılı bütün diplomatlar Türkiye’nin hemen her meselesine fütursuzca müdahalede bulunur.
Kürtsün-Türksün diye karışır, Alevisin-Sünnisin diye karışır, buğday ekme, narenciye dikme toprağını ve sularını İsrail’e ver, Boğazları devret; şahitlik ve gazilik kavramlarını kaldır, camilerinde “Allah katında din İslâm’dır” ayetini okuma, ulus devlet senin neyine der, karışır.
Bu işler 10 Kasım 1938’de, saat dokuzu 6 geçe başlamış bugün iş çığırından çıkmıştır. Mesele o kadar çığırından çıkmıştır ki; Türkiye işlerine Türkiye dışından herkes karışabilir ve fakat, Türkler karışamaz, karıştırılmaz noktasına gelinmiştir.
Şimdi, Türkleri bu coğrafyadan geldikleri yere gönderme ittifakı tarafından:
Türkiye içerisindeki ağızlara;
“Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli ve değerli bir ülkedir”
Diye söyletilmiş, yazdırılmıştır.
Haçlısından Siyonistine bilumum yabancı unsurların Türkiye’nin içişlerine karışması halkı yönetenlerce yurttaşlarımıza, “Globalizm”, “Karşılıklı bağımlılık” ve “küreselleşmenin gereği” olarak propaganda edilirken, Türkiye’nin başka ülkelerin işlerine karışmaması, daha doğrusu, karıştırılmaması, aynı vatandaşlarımıza, “Devlet geleneği” veya “Devlet ciddiyeti” olarak pazarlanabilmektedir. Bu yolun sonu ve Türkiye’nin Türksüzleştirilmesidir.
Dahası var.
Öz sermaye yabancıların eline geçmekte; Topraklar yabancıların olmakta; Üretim ve pazarlamacı marketler zinciri yabancılara verilmekte; Bankalar bir şube dahi açmakta zorlandığımız ülkelere satılmakta; MEDYA elimizden akredite olmaktadır.
Düşünün bir kere;
Bütün bunlar yabancılara geçerse ülke de yabancıların müstemlekesi olmaz mı?
Bu plan gereği “Türkiye’de Türk’ün sesini kesme” sürecinin ardından sıra “Türk’ün rızkını kesme” safhasına gelecektir, gelinmeye başlanmıştır.
Sesin ve rızkın kesildiği yerde “Neslin de kesilecek”tir. Ve sen kendi ülkende artık Almanya’daki bir Türk ve ABD’dekinden farklı bir Müslüman olamayacaksın.
Sen ey Atatürkçü! Kemalist! Eğer Atatürk sağ olsaydı bu gidişe onay verir miydi hiç?
Ve sen ey Müslüman!
Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşasaydı, bu duruma ne derdi ve yarın sen O’na ne diyeceksin, hiç düşündün mü? (*)
Gelelim menfur planlar ve bununla ilgili evrelere…
1. Türkiye’de planlı ve güdümlü olarak yaratılacak iç karışık, kaos-tedhiş, anarşi ve terörle bütün dünyadaki Ermeni topluluklarını kazanmak ve kendilerine çekerek “Ermenilik davasını” sürekli kılmak.
06 Eylül 2008 tarihli Türk ve Ermenistan takımlarının Ermenistan da karşılaşması ve bir maç yapması, bu maça Ermeni Cumhurbaşkanı tarafından, sözde bir jest olarak “maçı birlikte izlemek üzere” Türkiye Cumhurbaşkanı’nın davet olunması menfur bir plan sonucu olmuştur. Ermenistan dünya devlet ve milletleri karşısında sürekli takındığı ve büyük bir ilke, kararlılık, azim ve irade ile koruduğu “soykırım yalanı, tanınma, toprak ve tazminat” konusunda çok büyük prestij yapma amacı ile bu pozisyonu hazırlatmıştır. Olayın Türk ve İslam dünyasındaki yankı ve yansımalarına bakarsanız ne kadar başarılı olduklarını rahatça görürsünüz. Sonuçta maç maalesef Ermenistan tarafından kazanılmıştır.
2. Ermeni olmayan kamuoylarına ‘güç-kuvvet ve boyutlarını’ kabul ettirmek, “milli dava” dedikleri ideallerine ilgi, bağlantı, sadakati ve devalılığı sağlamak. Garantilemek.
Türkiye yönetimi Ermenistan’ın küçük çıkışı ve diyaspora çevrelerinden gelen basit bir tepki sonucu, öteden beri kendisinden rahatsızlık duyulan Türk Tarih Kurumu Başkanı’nı derhal görevden alıvermiştir. Bu durum Ermenistan tarafından bütün dünyaya büyük bir zafer ve Türkiye de ki hükümetin rahatça kullanılabildiği yönünde bir imaj olarak yayılmış ve tez’ in kuvvetlendiği yönünde deklere edilmiştir.
3. İç siyasi unsurlar (kriptolar) ile uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve Türklük aleyhine kullanılabilecek ‘düşmanlık kaynaklı’ her tür belge-bilgi ve argümanları hazırlamak.
TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu Türkiye deki Ermeni-Rum ve Yahudi kripto (1) ve koza (2) sayısını 380-400 Bin dolayında göstermiştir. Aslında rakam aktif nüfus bağlamında ve bütün Türkiye geneli için doğrudur. Aile bazında toplam nüfusları bir milyonu asla geçmez. Buna, kendini alevi olarak tanıtan Ermeni, Rum ve Yahudi illegalleri de dahildir.
(*) Kaynak: H.Demir, [email protected]çağ, 24.4.2008
1. Kripto: Aslen Ermeni, Rum veya Yahudi olduğu halde kendini Türk ve Müslüman olarak tanıtan, açıklayan; Dış bağlantılı, organize ihanet örgütü üyesi. Dejenere mahluk.
2. Koza: Dış güçler ve iç ihanet şebekeleri (kriptolar) tarafından bilinçli olarak talim ve terbiye edilmiş Türk düşmanı. Göreve hazır ajan provokatör. Potansiyel canlı bomba vs.
Bir yanıt yazın