Taşgetiren’den Arıboğan’a Kürt Sorunu!

Ahmet Taşgetiren ismini 1980’li yılların ilk yarısında geçen üniversite dönemimden beri duyarım. Merhum Ahmet Kabaklı yönetimindeki Türk Edebiyatı Dergisi’nin müdavimlerindendim üniversite öğrencisiyken. Ahmet Taşgetiren de galiba o derginin yöneticisi ve yazarları arasında bulunuyordu. Daha sonra kendisini Milli Görüş çizgisinde yayın yapan Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazarı olarak gördük. Ta ki; üç beş yıl öncesinde bu gazeteden kovulana kadar! Zira Ahmet Taşgetiren, mevcut iktidarla ters düştüğü için, daha doğrusu bir yazısında hükümeti eleştirdiği için kovulmuştu iktidarın borazanlığını yapan bu gazeteden. Halen bir cemaat gazetesi olan Bugün’de yazıyor yazılarını…

15 Ekim günü Ahmet Taşgetiren’e elektronik posta kanalıyla gönderdiğim şu mektubu yazmıştım:

Sayın Ahmet Taşgetiren,

14 Ekim 2008 tarihli “Kürt Kimin Meselesi” başlıklı yazınızı okudum. Lafı, galiba “Bu ülkede kaç tane Kürt varsa o kadar da Kürt meselesi vardır. O zaman hangi Kürdün reçetesini uygulayarak bu meselenin üstesinden geleceğiz” demeye getiriyor ve haklı olarak soruyorsunuz,  “Hangi çözüm paketi hangi Kürt’ü tatmin edecek?”  diye. Sonra da (bu durumda) “ortaya paket çıkarmak zor olacak” diyorsunuz.

Oysa “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur, terör ve insan hakları sorunu vardır” deseydiniz, ortaya bir çözüm paketi koymanız çok daha kolay olurdu. Zira sizin de dediğiniz gibi bu ülkede Kürt kökenli insanların sayısınca Kürt sorunu olduğu gibi Türk kökenli insanlarımızın sayısınca da Türk sorunu vardır. Özetle bu ülkede eğer 75 milyon insan yaşıyorsa, 75 milyon tane de sorun var demektir. Çünkü her insanın hayata bakışı ve hayatı algılayışı, buna bağlı olarak da mesele olarak gördüğü şeyler farklı farklıdır. Bu durumda meseleleri çözme noktasında olanlar, eğer 75 milyonluk bu kitlenin belli bir bölümünü ele alarak onların meselelerinin çözümüne ağırlık verirlerse, yani meselelere lokal açıdan bakarak yaklaşırlarsa bunun adı çözüm değil, çözümsüzlük olur. Belli bir sosyal gruba yönelik çözümler, diğer toplum kesimleri için yeni meselelerin doğması demek olabilir. Bu bakımdan bütün meseleler, 75 milyonu kapsayacak biçimde ele alınmalı ve ona göre çözümler üretilmelidir.

Ben Çankırılıyım. Ancak Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz de dâhil olmak üzere, bütün Türkiye’yi dolaştım. Eğer meseleleri çözme noktasında olanlar, terör sorununun çözümünü ekonomik ve sosyal yönden geri kalmışlığa bağlayıp, bütün güçlerini sadece Hakkari, Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis, Tunceli, Muş ve Bingöl gibi terörün yoğun olarak yaşandığı bölgelere teksif ederlerse bu bizim Çankırı, Çorum, Kastamonu, Sinop ve Yozgat için sorun teşkil eder. Çünkü bu saydığım iller, terör bölgelerindeki illerden daha gelişmiş değillerdir. Bu illerin, terör bölgesindeki illerden temel farkı, insanlarının silaha  sarılıp dağa çıkmamaları ve devletine sadık olmalarıdır. Dolayısıyla eğer siz, önceliği halkı silaha sarılıp dağa çıkan illere verirseniz, diğer geri kalmış illerin halkını da silaha sarılma noktasında teşvik etmiş olursunuz.

Terör bölgesinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşımıza göre öncelik bu bölgedeki geri kalmış illerin kalkınması ise, terör olaylarında şehit veren geri kalmış illerde yaşayan Türk kökenli vatandaşımıza göre öncelik, kendi bölgelerinin kalkındırılmasıdır. Öte yandan terör olaylarında en çok şehit veren Çankırı, Çorum, Yozgat, Kastamonu ve Tokat gibi geri kalmış illerin devletten alacağı, devletin de bu illere vefa borcu vardır.

1. Bir gün gelip, TSK’nın vurucu gücünün temelini oluşturan, bu bakımdan tarihte ve günümüzde en çok şehit veren bu illerin halkı, “Çocuklarımızı askere göndermiyoruz” derse bu ülkenin durumu ne olur hiç düşündünüz mü?

 2. Kürtler beline hâkim olamayıp yasaları çiğneme pahasına üç-dört eşle evlenirken ve onlarca çocuk yapıp bir kısmını dağa, bir kısmını sokaklara salarken, Çankırılılar, Çorumlular, Yozgatlılar, Kastamonulular, Tokatlılar, Kayseri ve Konyalılar “Biz ancak birkaç çocuk yapıyoruz. Onların bir kısmı da bu ülkenin birliği dirliği uğruna şehit oluyorlar. Biz keriz miyiz?” diye sorma noktasına gelirlerse durum ne olacaktır?

O zaman bu ülkede yaşanan temel sorunun adını iyi koymak gerekir. Bu ülkede Kürt sorunu, Türk sorunu, Laz sorunu, Çerkez sorunu diye bir sorun yoktur. Bu ülkede sadece ve sadece terör sorunu ve insan hakları sorunu vardır. Bu sorunları yaratanlar da, kendi bireysel menfaatleri için mevcut yasaları çiğneyenlerle, mevcut yasaları gereğince uygulamayanlar ve gerekli yasal düzenlemeleri bir türlü yapmayanlardır.

Evet, sisin de dile getirdiğiniz üzere; Ankara, ülkenin mevcut kaynakları elverdiği ölçüde bu ülkede yaşayan 75 milyon insana, insan onuruna yaraşır bir sistem çerçevesi sunmak zorundadır. Hakça ve adilâne. Yine isabetle buyurduğunuz gibi bu ülkede “etnik” kökene dayalı paketlerle çözümler üretilemez. Etnik kökeni Kürt olan vatandaşlara yönelik bir çözüm paketi, etnik kökeni Türk ya da başka bir şey olan insanlarımız için pek âlâ yeni bir mesele olabilir.

Bu bakımdan terör ne kadar şiddetli olursa olsun, dışarıdan ne kadar baskı gelirse gelsin Türkiye, bu tuzağa düşmemeli ve etnik kökeni esas alan çözüm paketlerinden şiddetle kaçınmalıdır. Bu türlü çözüm paketleri vaktiyle Balkanlar’da uygulanmış, ancak sonuçta Balkanlar büsbütün elimizden çıkmıştır. Çünkü Yunan’a tanınan haklar Sırpları, Sırplara tanınan haklar Bulgarları, Bulgarlara tanınan haklar Arnavutları ayaklandırmış, sonunda bütün balkanlar elimizden çıkmıştır.

Özetle; nasıl olsa İç Anadolu’dan tehlike gelmez, biz önceliği Doğu ve Güneydoğu’ya verelim denilemez/denilmemelidir.  

Saygılarımla. 15.10.2008”

*** 

Etnik Farkındalık Yükseliyor

Yukarıdaki mektuptan da anlaşılacağı üzere;  Ahmet Taşgetiren “etnik kökene dayalı paketlerle çözümler üretilemez” diyor.  Şahsen biz de bu görüşe katılıyor ve “… Etnik kökeni Kürt olan vatandaşlara yönelik bir çözüm paketi, etnik kökeni Türk ya da başka bir şey olan insanlarımız için pek âlâ yeni bir mesele olabilir” diyoruz…

Ahmet Taşgetiren’in bizim de iştirak ettiğimiz görüşünü destekleyenlerden birisi de Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan olmalıdır. Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü ve aynı zamanda bu tür problemler için kafa yoran Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın kızı da olan Deniz Ülke Arıboğan diyor ki;

“…Bana göre PKK konusu doğru teşhis edilmiş bir hastalık değil. Yanlış tedavilerle, hastalığı beter hale getirmiş durumdayız. Etnik farkındalık yükseliyor ve bu bizim için Pkk’dan çok daha büyük bir sorun demek. Bunu elbirliğiyle mutlaka önlemeliyiz. Son dönemde AB normları çerçevesinde birçok liberal adım atıldı. Açıklanan ekonomik paketin sayısını biz bile unuttuk. Ancak sorunu yanlış teşhis ettiğimiz için yol alamıyoruz. Paradigmayı değiştirmek, bölgeye devrimci hamlelerle girmek gerek. O düzen değişmeden, iyi bir yaşam kuramayız. Kadınların, çocukların statüsü, istihdam ve eğitim imkânları, ağalık sistemi, toprak düzeni yeni baştan değerlendirilmeli. Her bir bireyin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile gururlanan ve yalnızca devletine güvenen insanlar haline getirilmesi gerekiyor. Sivil toplumun inisiyatif alması da bu anlamda gerekli.”(1)

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, “Etnik farkındalık yükseliyor” lafını belki de sadece Kürt kökenli vatandaşlarımız için yapmış olabilir. Ancak, etnik farkındalığı yükselenler sadece bu ülkenin Kürt kökenli vatandaşları değildir. Bu ülkede en kaba rakamlarla 10 milyon Kürt kökenli insan yaşıyorsa 65 milyon da farklı kökenli insan yaşıyor. Örneğin 60 milyon da Türk kökenli insan yaşıyor. Ve şunu kabul etmeliyiz ki; bu 65 milyonluk büyük kitle, etnik farkındalık peşinde koşan ve buna dayanarak bazı ayrıcalıklar ve bölgesel özerklikler isteyen 10 milyonluk kitlenin nazından, siteminden, kahrından ve cevr-ü cefasından artık iyiden iyiye bıkmış durumdadır. İnanın insanlar artık burnundan soluyor. Bugün mevcut iktidarı da aşarak bu milletin umudu ve gözbebeği olan TSK’ne yönelik eleştiriler, hep bu kabaran öfkenin neticesidir. Ve bu milli öfke, Sayın İlker Başbuğ’un haklılığını örtecek biçimde sergilediği bireysel öfke ve şiddetle bastırılacak gibi bir öfke de değildir. “Vatan sağ olsun” noktasından “Oğlum olsa askere göndermezdim” noktasına gelen millette oluşan bu öfkeyi iyi okumak ve akan kanı elbirliği ile bir an önce durdurmak gerekir.

Ancak ne yazık ki; mevcut problemi çözme sorumluluğunda ve mevkiinde olanlar, problemi çözmek yerine hala;

”… Bugün ulus devleti ve üniter devleti korumak adına, insanlarımızın etnik alt kimliklerinin inkâr edilip, görmezden gelindiği, ana dillerinin konuşulmasının ve öğrenilmesinin, şarkıların, türkülerin söylenmesinin, kendi dilinde televizyon seyretmenin, gazete okumanın, çocuğuna özgürce isim koymanın yasaklandığı bir Türkiye de değiliz. Bu tür yasakların ulus devleti, üniter devleti, milletin ve devletin bütünlüğünü tehdit ettiğini biliyoruz… GAP ve DAP projelerinin hızlandırılması, KÖYDES, BELDES projelerinin hayata geçirilmesi Doğu ve Güneydoğu Anadolu da toplumun yüzünü yeniden kendi devletine ve Türkiye’nin normal siyasetine çevirmesine yol açmıştır. Terör örgütü ve yandaşlarını en çok rahatsız eden de budur. Bütün bunları görmek ve anlamak için Gâvur Dağı’ndan ve Sivas’tan öteye gitmek, oralarda da siyaset yapmak lazım. Oraların da Türkiye olduğunu idrak etmek lazım…”(2).

Diyerek, tam bir aymazlık ve vurdumduymazlık içerisinde olduklarını ilan etmektedirler. İşte bu aymazlık ve vurdumduymazlıktır ki; Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik vasıtasıyla muhatap alınıp görüşmeler yapıldığı bir sırada, Barzani’nin emrine girmiş beslemelere tam 5 vatan evladını daha şehit etme imkânı vermiştir. Yine bu aymazlık ve vurdumduymazlık tır ki; Türkiye’nin onur konuğu olması sebebiyle açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı Frankfurt Kitap Fuarı’nda Pkk’nın yeni lideri Mesut Barzani’ye Türk topraklarının yarısını içine alacak biçimde çizilen bir sözde Kürdistan haritasını fuar girişine astırabilmiştir(3).

17 Ekim 2008

Ömer Sağlam

_____________

1- bkz. Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan: PKK içinde taşeron gruplar var başlıklı Mehmet Gündem Röportajı, , 13.10.2008.

2- Bu sözler, AK Parti Milletvekili Nihat Ergün’ün Tezkere görüşmeleri sırasında TBMM’de yapmış olduğu konuşmadan alınmıştır. bkz.http://www.haberakademi.net/default.asp?inc=haberoku&hid=8143 internet adresinde bulunan “Bahçeli’den Hükümete Gecikmeli Tepki” başlıklı ve 15.10.2008 tarihli Milliyet kaynaklı haber.

3- Örn. bkz. internet adresinde bulunan “Stantta Kürdistan haritası asıldı!” başlıklı haber.

 

 

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir