Mustafa Nevruz SINACI
Hükümetler tarafından bu güne değin pek çok uygulama ve eylem planları açıklandı.
Lâkin pür dikkat izlediğimiz halde söylemle uyuşan bir eylem;“hakkaniyet, adalet ve hukuk ilkeleriyle mutabık” bir uygulama görmedik. Bu bilinçsiz ve paralize toplum içinde bütün söylemler “kubbede bir hoş seda” olarak kaldı. Hani, nisyan (unutmakla) malul hafıza-i beşer derler ya! İşte tam öylece her şey çarçabuk unutuldu.
Bunlardan birisi oldukça önemli, ‘şimdi tam zamanı’ hatırlatmakta yarar var.
Şöyle ki: 2002 yılında, başkanı olduğum “DP Yüksek Danışma ve Bilim Kurulu’ndan” mufassal bir proje çalındı. Adı: “Türkiye Milli Mastır Plânı” Plan da yer alan projelerden biri “Türkiye Yeşil Kuşak Projesi” Orijinal kopyayı (tabir caizse) araklayan kişiler aynı yıl vekil edildi. Sonrasında plan ve projeler peş peşe vizyona girdi, uygulama ve eylem planları olarak açıklandı. Üstelik eksik-gedik, ayrıntılardan arınık, orijinalden farklı, çıkar ağırlıklı deforme, taalluk ettiği muhtevadan uzak, amaç ötelenmiş ve saptırılmış bir vaziyette, ancak niyet hayırlı olmayınca akıbet de hayırlı olmuyor. Nitekim başta “SAGEM” (Sosyal Güvenlik Kurumu) projesi, siyasetin yeniden yapılanması, iktisadın ihyası, etkin sosyal adalet, kuvvetler ayrılığı ilkesinin vuzuhu, yargısal rehabilitasyon, idari taksimatta tevhit-ıslah, vergi adaleti, hukuk normlarının tatbiki, gibi el atılan tüm projeler sonuçsuz kaldı, akamete uğradı.
Ancak Türkiye Milli Mastır (ANA) Projesinde yer alan altyapısı hazır Yeşil Kuşak bölümü ilk açıklandığında (sunuş cehaletinden olsa gerek) medyada alay konusu oldu. Hayal mahsulü nitelendi. Biz meselenin takipçisi idik, Proje kimden ve nereden gelirse gelsin önemli olan: Vatan toprağımızın baştan başa, yeşillendirilmesi idi. Kaddafi’nin (Libya) B. Sahra ortasında nehir akıttığı, İsrail’in ithal edilmiş topraklarla tarla kurduğu bir dönemde Anadolu’yu 1700 yıllarının sık ve gür ormanları, çağıl-çağıl nehirleri, berrak gölleri ve arı-duru pınarları ile tekrar buluşturmak kesinlikle kabildi ve asla bir mucizeyi gerektirmiyordu.
Atatürk’ün Anadolu’yu tasvirinde veciz bir ifadeyle anlattığı bu toprak, o potansiyele sahiptir. Lâzım olan sadece vatan aşkı, insan ve toprak sevgisi, milli sağduyu, azim-irade ve gayrettir. O, Anadolu Türk’ünde bu ruh var diyordu. Peki! Türk’ün yapısı ve yaradılışında neş’et cevherin 1937 -2008 idarecilerinde tezahür etmeyişinin sebebi ne ola ki?
NEDEN Mİ? BİR FOTOGRAF VE “RAPOR”
Şimdilerde aynı anda 7 yerde yangın faciası yaşadık. Üstelik yıllardır eşi-emsali vuku bulmamış bir boyutta. Oysa 2005’de 2004 yılına oranla yanan alanda % 43’lük bir azalma kaydedilirken, 2006’nın ilk 6 ayında 664 yangında 859 hektarlık orman kül olmuş; 1937’den (!) günümüze yangınlarda her yıl ortalama 23 bin hektarlık orman kaybedilmiş. Sebepler arasında insan ihmali % 95 ile ilk sırada. Kayda göre, 1937’den bugüne tam 1.564.000 hektar orman kül olmuş. Özellikle 2B yılı olarak anılan 2005’de 1.530 yangında 2.821 hektarlık alan kül!…1937’den 2006’ya kadar orman yangınlarında hayatını kaybeden 93 kişi var. 2006’nın ilk 6 aylık verilerine göre, 644 yangında 859 hektarlık alan kül odu. Balıkesir Ayvalık orman yangında yok olan 320 hektarla bu rakam 1.180 hektarı bulmaktadır..
Yangın çıkış sebepleri arasında ilk sırayı anız, izmarit, kibrit atımı, ot yakımı alıyor. Diğer sebepler muhtelif. Orman idaresiyle ihtilaf, kanunsuz işleri örtbas, seçim affı, yasa dışı iktisap, turistik tesis, kasıt, ihmal, terör-tedhiş sabotajları gibi menfur tasarruflara pek de yer verilmiyor. İlgili bakan yangındaki artışı cehalete bağlıyor. Etkin karşı mücadele iddiasında bulunuyor; binlerce hektar orman kaybını “kasıt ve ihmale” bağlıyor ve “Siz, yangınla ne kadar mücadele ederseniz edin, yine de kayıpların önüne geçemiyorsunuz” diyor.
Oysa mesele: Yakılan, yağmalanan alanların derhal gasp-irtikap erbabının iktisabından kurtarılıp, imar, ıslah ve tamirle acilen tüm ülkenin ağaçlandırılması, yeşile bürünmesi, ekilip-dikilmesi, ormanlaştırılması; Çöl ve cehennem olmaktan kurtarılmasıdır. Hiçbir sorun hayal ürünü sanal eylem planları ile yürümez.
Umur-u devlette en mühim amil adalet ve hakikattir. Biline.
Bir yanıt yazın