DAĞLICA, AKTÜTÜN VE DİĞERLERİ: OLAYLARIN ARDINDAN

    Doç. Dr. Oya Akgönenç,

Turkishforum Danisma Kurulu Uyesi

 

Son günlerin en üzücü olaylarının başında, herhalde Aktütün karakolu’na yapılan menfur saldırı ve o çatışmada  verdiğimiz  şehidlerimiz için dökülen göz yaşları gelmektedir. Bununla beraber herşeyden önce şunu söylemeliyiz ki, saldıranlar hedeflerine ulaşamadılar. Asıl hedef Bayraktepe’yi ele geçirmekti. Çünkü o bölgedeki en stratejik bölge Bayraktepe’dir. PKK lılar oraya ulaşarak, bizim oradaki askerlerimizi öldürmeyi, oraya bayraklarını dikerek  büyük bir zafer ilan etmeyi düşünüyorlardı. Yapamadılar, başarılı olamadılar, bir darbe vurayım derken, kendileri daha  büyük darbe aldılar.

            Orta Doğu politikaları iyice kızışmaya, karışmaya başladı. Şimdi burada ki faktörlere dikkatle bakmak gerekmektedir:

 

 1-  Irak ve Kuzey Irak tamamen ABD işgal güçlerinin idaresi ve kontrolu altında olan yerlerdir. ABD yetkilileri en son teknikle donatılmış haberleşme ve güvenlik sistemleri ile her tarafı kontrol etmekte ve kendilerinin de güvenliğini sağlamaktadırlar.

             Türkiye ile ABD arasında “iletişim paylaşımı “ anlaşması mevcuttur. Karşılıklı nezaket kaidesi olarak da sınırda yapılacak harekatlar ve sınır ötesi harekat durumunda karşılıklı bilgilendirme yapılacaktır.

Geçen kış yapılan ”Güneş Operasyonu’nda” Türk jetleri için haberleşme koridoru açılmış ve bilgi paylaşımı yapılmıştı. Bu defa ki durum da (Aktütün) ise tam tersi olmuş ve hiç bir istihbarat paylaşımı olmamıştır. Türkiye tarafı adeta”gafil avlanmıştır”. Bu üstünde durulması gereken önemli bir noktadır.

 

2-  Her sene Ekim ayından itibaren bölücü örgüte “yeni eleman” bulma ve alma operasyonları başlar. Bu adeta “mevsimlik işçi” olayı ve göç’ü gibi, belirli bir tekrarlama ile her sene gerçekleşen bir olaydır. Bu akım ve adeti değiştirmek için ve yeni iş sahaları açabilmek amacı ile bölge!de yatırım yapılacağı yerde mevcut fabrika ve toplu iş yerlerinin kapanmaktadır. Özelleştirilme yolu ile tamamen atıl hale gelen iş merkezlerı, tam anlamı ile “terör’e yataklık yapacak bir ortamı” hazırlamaktadırlar.  Bu her iki husus da resmi ve sivil makamlarca bilinmektedir. O halde neden gereken tedbirlerin alınmadığı ve bazı önlemlere baş vurulmadığı incelenmesi gereken bir husustur.

 

3-   İstihbarat bir milletin güvenliğinin can damarlarından birisidir. İstihbarat zaafı ise felaketler doğurur.  Uzun bir katır kervanı sırtında 250 veya 350 kişinin sınırdan “sızması”  hayli düşündürücü bir durumdur. Kişiler 7-8 kişilik guruplar olarak ağaçlar arasından kayabilseler bile bu kalabalı yine de en az 35-40 kafile yapar. Şayet “görünmez adam” olmadılarsa, bunları görebilecek herhangi bir  kamera, sansör veya korucu ve istihbaratcı olmaması veya orada, yakında bulunmaması çok endişe verici bir durumdur. Kaldı ki aynı karakol daha once tam 5 defa saldırıya uğramıştır.

Neden burada “istihbarat” yönünde herhangi bir tedbir alınmamıştır. Yoksa başka istikamette mi çalışıyorlardı ve burada kocaman bir koridor boşluğu mu mevcuttu?

 

4-   Bütün savaş  malzemesinin, orta ve ağır boy silahlar’ın tam bir aylık sure içinde kağnı’larla, eşek ve katırlar’la sınır dibine biriktirildiği ve yığınak yapıldığı anlaşılmıştır. Zaten, kendi çektikleri video’ları da internet üzerinden yayınlamışlardır. Yani kısacası, “Psikolojik savaşın” gerekleri  uygulanmıştır. O zaman Türk Istihbaratının hangi nokta ve seviye de, ne kadar faal ve etkili olabildiği de düşünülüp, araştırılmalıdır.

 

5-   Çatışma “geliyorum “ diye diye gelmiştir. Aktütün’de aynı hafta içinde 3 defa taçiz çatışması yaşanmıştır. Sonunda saldırı başladığı  zaman da,  ilk  havaya uçan da cephanelik olmuştur. Sonra da cephanesi biten “Mehmetcik” tüm direnmesine ve kahramanlığına rağmen şehit edilmiştir. Karşı tarafın gayet hazırlıklı ve istihbaratının da çok ince ve derin olduğu anlaşılmaktadır.

 

6-   Gayet sarp kayalara tırmanılarak ulaşılabilen “Bayrak tepe” en yakın mesafeden yine de 2,5 saatlik bir tırmanış gerektirmektedir. Mehmetcik herşeye rağmen, canı pahasına da olsa, burayı sonuna kadar korumuş ve düşmana kaptırmamıştır.

 

7-   Daima “teyakkuz “ içinde olduğu söylenen hava kuvvetlerinin Şırnak ve Diyarbakır’dan  tam olarak ne kadar zaman içinde hazırlanıp, yardıma gittikleri ve hedefleri vurmaya başladıkları da ayrıca  incelenmeli ve kamu oyuna açıklanmalıdır. Ortada çeşitli rakkamlar uçuşmakta ve çoğu da duruma vahim bir görüntü sergilemektedir. Bunların netleşmesinde ve yalnış intibaların giderilmesinde yarar

vardır.

 

8-   Saldıranlar herşeyden çok “sürpriz yapma” ve “şaşırtma” faktörlerini ellerinde bulundurmalarına rağmen 23-25 zayiatla çekilmek zorunda kalmıştır. Daha sonra dönüş yolunda ki zayiatın ne olduğu tam olarak tespit edilememiştir. Türk jetlerinin ve helikopterlerinin takibi sonucunda aşşağıda arazide ne olduğu tam sayılamamıştır. Eğer dönmekte olan bu 250 veya 350 kişi “görünmez adam” olmamış ise Kuzey Irak’tan yapılan açıklama da,”hiç bir ölüm vakası olmamıştır” diye vurgu yapılmış olması, hayli manidar kaçmaktadır. Tam aksine “zayiatın” ağır olduğunu düşünmek hatalı olmaz.

 

9- 50 kişilik karakola, 250-350 kişi ile saldıran ve içinde sadece mahalli PKK değil, yapancı uyruklu PKK’lılarla da bulunduğu bu “takviyeli”  saldırıda sürpriz’i ve sayı üstünlüğünü elinde tutanların fiyasko içinde çekilmek zorunda bırakılmışlardır. Buna rağmen yine de  sorulacak soru, bu sürprizin nasıl  gerçekleşebildiği hususudur.

 

10-   Türkiye ile iyi geçinmek istediklerini ifade eden ve ellerinden gelen herşeyi yaptıklarını söyleyen Barzani ve Talabani herkesin gözünün içine baka, baka hakikatleri tahrif etmekte ve bunu da “diplomasi” saymaktadırlar. ABD’nin arkasına sığınarak olayı “yırtıklarını” düşünmekte ve “çaktırmadan” Türkiye’ye darbe vurduklarını zannetmektedirler. Bu söylenenlere ve söylediklerine,  dağdaki çalı fareleri bile inanmamıştır. Yaptıkları çok aşikar bir şekilde ortadadır.

Şu anda sadece eskilerin dediği gibi, “sel gider, taş kalır” diyelim. Elbet, daha önce Ingiltere ve Fransa’nın Orta Doğudan gittiği gibi, ABD’ de sonunda bu bölgeden gidecektir.

 

11-  Bir taraftan “stratejik müttefiğimiz” ABD anlaşmanın gereklerini yapmazken, diğer taraftan da AB üyeleri olan kadim Avrupalı dostlarımızın da Avrupada ki PKK guruplarına lojistik, parasal ve psikolojik desteği sağlam bir şekilde devam ettirirken, bizlerin olayları doğru ve gerçekçi bir mercek altına yatırmamız gerekmektedir.

 

12- Bir taraf tan da Türkiye’ye verilen “AB İlerleme Raporları” içinde azınlık hakları veya başka başlıklar altında yapılan pek çok talep de hatırlanmalıdır. İşte Türkiye iki taraflı kıskaç arasında cendereye sıkıştırılırken, PKK’lılar,  akıllarınca fırsattan istifade yumruk sallamaktadırlar. Bir Aktütün’ü, bir Diyarbakır’ı  vurmaktadırlar. Bu pencereden bakınca da kendi örgütüne”show” yapan PKK’nın  ne kadar cesaret ve akıldan uzak olduğu gözden kaçmamalıdır.

 

13- Türkiye açısından, Kuzey Irak’a uygulanması gereken yeni tedbirler mutlaka düşünülmeli ve bunlar hayata geçirilmelidir. Bir taraftan oraya gıda, alış-veriş, yatırım götürülürken, diğer taraftan da sürekli o taraftan hiyanet ve sabotaj görülürken, herhangi bir sonuca ulaşmanın imkanı yoktur. Milli çıkarlar neyi gerektiriyorsa, onlara öncelik vererek, dik bir duruş sergilemenin vakti gelmiştir.

 Gerekli olan Dik ve akıllı bir duruştur.

    Doç. Dr. Oya Akgönenç, - Ingiltere bayragi

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir