Üç K Formülü ve Tampon Bölge Önerisi

Sayın Başbakan, CHP ve MHP Liderleri başta olmak üzere; Kuzey Irak’ta tampon bölge veya güvenlik kuşağı oluşturulmasını teklif edenlere dün şu cevabı verdi:

 

“Tampon bölge konusuyla ilgili olarak, tabii Türkiye-Irak sınırının uzunluğu çok açık, net ortadadır. Ve bu konuda herhalde en isabetli tespiti yapacak olan siyasilerden çok, bu görevi vermiş olduğumuz Silahlı Kuvvetlerimizdir. Ve bu arazide tampon bölge nerelerde yapılabilir, nerelerde yapılamaz, veyahut bu bölgenin tamamında bir tampon bölge oluşturmak mümkün mü? Korkarım ki bu ifadeyi kullanan bey efendiler, o bölgeyi gezip görme fırsatını bulamamışlardır.”(1).

 

Yazılarımı okuyanlar bilirler, bu önerinin sahiplerinden ve hararetli savunucularından birisi de benim. Bu öneriyi en son 3 gün önce yazmış olduğum “İdam ve İşgal (Yemişim Demokrasinizi)!” başlıklı yazımda dile getirdiğim çözüm önerilerinin sonuncusu, yani bıçağın kemiğe dayandığı noktada devreye sokulacak son tedbir olarak ele almış ve şöyle demiştim:

 

“Kuzey Irak fiilen işgal edilmeli ve Türk Ordusu, Irak devleti, sınırlarına hâkim olacak güce erişene kadar kalmak kaydıyla Kuzey Irak’a girmelidir. Üstelik Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimden ‘O bölge insansız bölgedir’ şeklinde açıklamaların geldiği bir dönemde, o bölgenin vahşi hayvanlardan temizlenip insanlığın hizmetine sunulmasında sayısız faydalar vardır.”(2).

 

Bu tür önerilerin sahibi, elbette sadece ben değilim. Türkiye’de aklı başında, milletini ve ülkesini seven vizyon sahibi herkes savunuyor bu görüşü. Hatta merhum Başbakan Ecevit de savunuyordu Irak topraklarında bir güvenlik kuşağı oluşturulması görüşünü. Bu konuda Merhum Özal’ı ise zikretmeye bile gerek yoktu. Çünkü ona kalsaydı ta 1990’daki Birinci Körfez Harekâtı sırasında işgal ediyordu Kuzey Irak’ı! Dönemin Genel Kurmay Başkanı Org. Necip Torumtay, korkusundan istifa edip kaçmasaydı, şimdi belki de terör sorunu diye bir sorunumuz kalmayacaktı ortada…

 

Necip Torumtay’ın mirasını galiba şu anda Org. Aydoğan Babaoğlu ve Org. Hasan Iğsız devam ettiriyorlar. Genel Kurmay II. Başkanı Org. Hasan Iğsız, “Maddi imkânsızlıklar yüzünden karakolların yerini şimdiye kadar değiştiremedik” diyerek mızmızlanıp bahane üretirken, Aktütün baskını sırasında Antalya’da golf oynamakla meşgul olan Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu hiç çekinmeden “Ne yani Aktütün’e mi gidecektim?” diyebiliyor. Bu anlayışla yönetilen bir ordudan başarı beklemek elbette mümkün değildir.

 

“Ne yani Aktütün’e mi gidecektim” diyerek farkında olmadan Aktütün’de şehit düşen 17 Mehmetçiğin manevi hatırasına hakaret eden ve onların şehadetini küçümseyen Org. Aydoğan Babaoğlu’na tavsiyemiz, en kısa zamanda Turgut Özakman’ın belgesel romanı “DİRİLİŞ”ten Çanakkale Savaşları’nı, özellikle de 19. Tümen Komutanı Kur. Yarbay Mustafa Kemal’in hareketlerini okumasıdır. Zira Mustafa Kemal, emrindeki askerleri toprağa oyulmuş komuta merkezinden yönetmiş, uykusu gelince soğuk toprakta yatmış, yorulunca yine o soğuk toprakta oturmuştur. Anzak kolordusuyla çarpışan askerlerini, en uç mevzilere kadar giderek cesaretlendirmiş ve bu esnada kurşunlara hedef olmuştur. Dolayısıyla Arı Burnu’nda, Anafartalarda, Conk Bayırı’nda son derece donanımlı ve ateş gücü yüksek düşmanla burun buruna gelme pahasına askerini sevk ve idare eden Mustafa Kemal’in askerleri, kıçı kırık Pkk’ya karşı Aktütün’e gitmekten asla korkmamalıdır(3).

 

3 K Formülü

 

Sayın Başbakan sürekli olarak “İktidara geldiklerinden itibaren 3 Y formülü ile çalıştıklarını ve bu 3 Y ile mücadele ettiklerini” söylüyor. Yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar. Sayın Başbakan’a önerimiz bu 3 Y ile mücadele ederken 3 K kuralını da harfiyen uygulamasıdır. Nedir bu 3 K kuralı derseniz; korkusuzluk, kararlılık ve kuşku duymamaktır derim.  Evet, Sayın Başbakan ve hükümet, millet adına yapacakları işlerde korkusuz davranmalı, kararlı olmalı ve milletin desteğinden asla kuşku duymamalıdır. Bunun en son örneği dünkü tezkere oylamasıdır. Zira milletin vekilleri, Milet adına yapılacak sınır ötesi harekât için 497 gibi kahir bir ekseriyetle kabul oyu vererek hükümeti desteklemişlerdir. Konu ile ilgili ilk tezkere de galiba 500 oyla kabul edilmişti.

 

Bu bakımdan Sayın Başbakan’ın ve hükümetin yerine ben olsaydım, yukarıda ismi zikredilen iki general hakkında derhal işlem yapar, gerekirse her ikisini de açığa alırdım! Hazır iki generalin açıklamaları ve tavrı, kamuoyunda infial uyandırmışken! Umarım Genel Kurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ gereğini yapar, orduya ve millete moralsizlik veren bu iki generali kuvvetli bir şekilde ikaz eder.  

 

Evet, Tampon Bölgeye Gittim

 

Kuzey Irak’ta bir tampon bölge ve güvenlik kuşağı oluşturulmasını savunanlara karşı Sayın Başbakan diyor ki; “…Korkarım ki bu ifadeyi kullanan bey efendiler, o bölgeyi gezip görme fırsatını bulamamışlardır!”. Bu tür önerilerin sahiplerinden birisi olarak Sayın Başbakan’a diyorum ki; hayır Sayın Başbakan. Büyük ölçüde yanılıyorsunuz. Bahsi geçen tampon bölgeye gittim, gördüm, düşündüm ve teklif ettim. Bana kalırsa asıl siz gitmediniz oralara. Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Mardin ve Siirt’e gitmeyi, tampon bölgeye gitmek olarak kabul ediyorsanız bu son derece yanlıştır. O zaman demektir ki; size göre tampon bölge, Urfa-Diyarbakır-Batman-Siirt hattından geçiyor!

 

Hayır hayır, bize göre tampon bölge buralardan değil, Zaho, Dohuk, El-Amadiyah ve Ravandüz hattından geçmektedir ve bu hat oldukça düzlük bir arazi parçasıdır! Türk-Irak sınırı oluşturulurken Türk tarafının ısrarla üzerinde durmuş olduğu hat da zaten bu hattır. Esasen tampon bölgeyi savunmak için buraları gidip görmeye de gerek yoktur. Zira bölge haritalarında bu hattın düzlüklerden, hafif engebeli platolardan ve ovalardan teşekkül ettiği zaten görülmektedir. En küçük harita bilgisi olan bir insan bile, yani fiziki haritalarda yeşil rengin ova ve düzlüklere, kahverenginin ise dağlara ve engebeli arazilere işaret ettiğini bilenler bile göreceklerdir ki; Irak sınırımızın geçtiği dağ silsileleri, sınırımızın 40-50 km. güneyindeki Irak topraklarında son bulmakta ve Silopi’den başlayan düzlük alanlar tam Aktütün karakolu’nun bulunduğu noktanın güneyine, yani Pkk’nin Basyan ve Avaşin kamplarının bulunduğu noktaya kadar devam etmektedir (Zaten terör örgütünün Zeli, Şive, Zap, Hakurk, Avaşin ve Basyan gibi bütün önemli kampları da Çukurca’nın karşısındaki el-Amadiyah kasabasından başlayarak doğuya doğru uzanan bu dar bölgedeki vadilerde bulunmaktadır. Hemen tamamı yüksekliği 1500 metrenin altındaki arazilerdedir).  

 

Aktütün karakolunun bulunduğu noktadan İran sınırına kadar olan Irak sınırımız ise gerçekten yüksek dağlarla kaplıdır ve bu dağlar Irak topraklarında çok aşağılara kadar sarkmaktadır. Ancak İran sınırından girdikten sonra önce Büyük Zap Nehri’yle, sonra da Dicle ile birleşen Hacıbey Çayı’nın oluşturduğu vadi, sınır güvenliği konusunda Türkiye’ye büyük imkânlar sağlayabilir.

 

Özetle söyleyecek olursak; Silopi’den, yani Suriye sınırımızın bittiği yerden başlayıp, Zaho ve El-Amadiyah gibi Irak şehir ve kasabalarının güneyinden (gerekirse Dohuk’u da içine alacak şekilde) geçerek Aktütün Karakolu’nun bulunduğu noktaya ulaşacak şekilde bir güvenlik çizgisi çekmeyi başarabilirsek ve Şemdinli ilçemizin Irak sınırını oluşturan Hacıbey Çayı boyunca da en fazla 50-60 km bir duvar inşa edebilirsek terörist sızmaları büyük ölçüde önleyebiliriz.

 

Aslında bu kuşağın adı geçen Irak şehirlerini içine almasına da gerek yoktur. Çünkü Kuzey Irak’ta Zaho ve El-Amadiyah’tan geçip Aktütün karakolu bölgesine varıncaya kadar uzanan hat, dar bir hat teşkil etse de dağlar arasında oldukça düzgün, en azından engebesi az arazilerden oluşmaktadır. Dohuk ise çok daha güneyde bulunmaktadır. Böylece Zaho, el-Amadiyah ve Dohuk gibi şehirleri dışarıda bırakacak biçimde Irak topraklarında geçici bir süre ile oluşturulacak bir güvenlik kuşağı, Irak ve uluslar arası kamuoyunca çok daha kolay hazmedilebilir bulunabilir. Tabi bunun için 3 K kuralına uymak gerekir. Yani tıpkı İsrail gibi yurtiçi ve yurtdışı baskılardan korkmayacaksınız, kararlı davranacaksınız ve milletin desteğinden kuşku duymayacaksınız. Gerekirse Antalya’daki golf maçını bırakıp derhal Aktütün’e koşabileceksiniz…

 

***

1999 yılında Zaho, Dohuk, Seraraj, Selahaddin ve Erbil hattında bulunan Irak topraklarına bir seyahatim olmuştu. O seyahatimde de gördüm ki; bu bölge Anadolu coğrafyasının tabi uzantısı gibidir. Yani tıpkı Anadolu’yu andırmaktadır. Çöl ikliminden ve çöl hayatından eser yoktur.  Zaho’yu geçtikten sonra arazi nispeten yükselmekte 5-10 km’lik yükseltiden sonra yine düzlükler başlamakta ve bu düzlükler tıpkı İç Anadolu coğrafyasında olduğu gibi ta Erbil’e kadar uzanmaktadır. Yani Dohuk’u geçtikten sonra kayda değer bir dağ silsilesi ile karşılaşmıyorsunuz. Irak’ta bulunan dağlar (ki; bu dağlar herkesin iyi bildiği gibi Kandil Dağları’dır), genelde İran sınırına yakın bölgelerde toplanmış olup, bizim güvenliğimizi fazla ilgilendirmemektedir. Kandil Dağları’ndaki yaşanabilir vadiler ise genelde Pkk militanlarınca işgal edilmiş durumdadır. Zira Avaşin ve Basyan kampları bu vadilerde kuruludur. Terör örgütü Kandil içinde bulunan bu vadilerden söküp atılabilirsek, artık Irak’ta tutunamaz ve büyük ölçüde tarihe karışmış olur.

 

Sayın Başbakan, demek oluyor ki; tampon bölge önerisini yaparken öylesine bir öneride bulunmuş değiliz. Tampon bölgeyi gittik, gördük, düşündük ve önerdik. Üstelik gördüğünüz gibi sizin gittiğiniz yerlerden çok daha ötelere gittik. Yeter ki; siz hükümet olarak korkularınızı yenin ve kararınızı bir an önce vererek uygulamaya geçin. Millet olarak biz arkanızdan yürümeye dünden hazırız…

 

9 Ekim 2008   

 

Ömer Sağlam

____________

1-bkz.  internet adresinde bulunan 09.10.2008 tarihli ve “Erdoğan: Tampon bölge önerisini değerlendiririz” başlıklı haber.

2-bkz. veya

3- Lütfen aşağıdaki adrese girerek Dağlıca Baskını’nın içyüzünü hem de karakol komutanı Onur Dirik’ten dinler misiniz?

 

 

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir