2 Ekim tarihli yazımda bu bayramı Çanakkale şehitleri ile birlikte geçireceğimi söylemiştim.
Geçirdim de…
Bu yazıyı aslında Çanakkale seyahatine ayırmayı planlıyordum.
Ancak hain terör şimdilik buna imkân vermedi.
Ankara’ya ayak basar basmaz Aktütün baskını haberi ile karşılaştım çünkü!
Dolayısıyla bu yazıyı taze şehitlerimize ayırmayı uygun gördüm.
Eskiler, yani Çanakkale şehitleri, nasıl olsa beklemeyi öğrendiler.
Birkaç gün daha bekleyebilirler diye düşünüyorum.
Ancak şu kadarını söylemeliyim ki; hayatımda geçirdiğim en güzel bayramlardan birisi bu bayram olmuştur.
Çünkü bu bayramı büyüklerimle, yani Çanakkale şehitleri ile geçirdim.
Onlarla bayramlaştım iki gün boyunca.
Havranlı Seyit Onbaşı ile Bigalı Mehmet Çavuş’la, Ezineli Yahya Çavuş’la, 57. Alay Kumandanı Yarbay Hüseyin Avni ile Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkii Kumandanı Cevat Paşa ile Kuzey Cephesi Kumandanı Esat Paşa ile ve Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa ile beraberdik bayram boyunca.
Hepsinden kucak dolusu selam getirdim sizlere.
Yahya Çavuş’un takımı ile Hüseyin Avni’nin Alayı’na bağlı askerlerden öyle bir de azar işittim ki demeyin gitsin!
Utancımdan kara topraklara gark oldum.
Koro halinde dediler ki bu şehitler;
-“Biz birkaç ayda düveli muazzamayı dize getirdik, siz tam 24 yıldır kıçı kırık bir terör örgütüyle baş edemediniz.
İç destek var, dış destek var diye mızmızlanıp duruyorsunuz.
Vah size.
Yuh size.
Tüh size!”
***
Önceki gün Pkk terör örgütü tarafından Aktütün Karakolu’na gerçekleştirilen baskında 15 askerimiz şehit düşerken 20’si gazi durumuna düştüler.
İki uzman çavuş ise kayıp(mış)!
Umarız bu kayıplar, geçen yıl Temmuz Ayı’nda gerçekleştirilen Dağlıca baskınında terör örgütünce kaçırılan 8 askerin akıbetine uğramazlar!
Yani propaganda aracı olarak kullanılmazlar.
Medyadan öğrendiğimiz kadarıyla; teröristler ağır silahlarla saldırıyorlar ve bu silahları taşıyamadıkları için bırakıp kaçıyorlar.
Demek oluyor ki; bu saldırı planlı bir saldırı ve uzunca bir zamanı gerektiriyor.
Ağır silahların saldırı noktasına getirilmesi için oldukça büyük çaba ve zaman harcanmış gözüküyor.
Dolayısıyla ortalıkta bir istihbarat sorunu var.
Bu bakımdan kayıp uzman çavuşlar üzerinde ciddiyetle durulmalıdır.
…
Şemdinli’ye bağlı Aktütün Karakolu’na ilki 1992 yılında olmak üzere şimdiye kadar onlarca saldırı olmuş.
Bu saldırılarda tam 43 (bazı haberlerde 44) vatan evladı şehit düşmüş.
Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Milletimizin başı sağ olsun.
Neden Aktütün?
Yine medyadan öğrendiğimize göre; Aktütün Karakolu, Türkiye-İran ve Irak sınırının kesiştiği noktada bulunuyor.
Karakol, İran sınırına 40 km, Irak sınırına 4 km ve bağlı bulunduğu Şemdinli’ye ise tam 25 km. mesafede.
Karakol’un bulunduğu yerde Aktütün köyü bulunuyor.
Daha doğrusu karakol Şemdinli’nin Aktütün köyünde konuşlu bulunuyor.
Ekranlara yansıdığı kadarıyla Aktütün Köyü’nün, dolayısıyla Aktütün Karakolu’nun yolu halen toprak yol durumunda.
Dün haber bültenlerinden birisinde Şemdinli’ye 25 km. mesafede olan Aktütün köyüne araçla ve normal hızla tam 4 saatte ancak gidilebildiği söyleniyordu.
Yani Şemdinli’den yola çıkan bir takviye kuvvet ancak 4 saat sonra Aktütün’e varabiliyor!
Dün yine gördük ki; karakol binasının önünde devasa bir çadır iskeleti vardı.
Terörist saldırıda tuzla buz olmuş!
Demek oluyor ki; operasyon gibi geçici görevlerle Aktütün’e gelen askerlerimiz bu çadırda barınmak durumundalar.
Allah’tan saldırı anında çadır boş olduğu için zayiatımız sınırlı kalmış!
Özetle söyleyecek olursak; Aktütün Karakolu terörist saldırılar için biçilmiş kaftan!
Teröristler olarak iki dinamit veya birkaç mayın patlatıp yola birkaç kaya yuvarladınız mı iş tamamdır!
Karakol ile Şemdinli’den gelecek takviye kuvvetlerin irtibatını kestiniz demektir!
Artık elinizi kolunuzu sallaya sallaya zaten çadırkolda barınmakta olan bir avuç askerle istediğiniz gibi çarpışabilirsiniz!
Aktütün köyünden şu veya bu şekilde (isteyerek veya zorla) yardım almanız da işin cabası!
Açık söylemek gerekirse; Aktütün’de görev yapan askerler büyük ölçüde Allahlarıyla baş başa bırakılmış ve savaş ilahlarına kurban olarak sunulmak üzere hazırlanmış birer kınalı koç gibiler!
1992’den bu yana adı geçen karakolda 43 veya 44 şehit, onlarca gazi vermemizin başka bir anlamı yoktur.
Mustafa Kemal Paşa’nın Çanakkale Savaşları sırasında Anafartalar cephesini anlatırken kullanmış olduğu tabirle söyleyecek olursak;
“Aktütün’e giden Mehmetçikler biliyorlar ki;
Orada ölüm muhakkak!
Arkadaşlarının öldüklerini görüyorlar bir zaman sonra kendilerinin öleceklerini de az çok biliyorlar.
Ancak hiç bir korku ve fütur göstermeden yine de gidiyorlar!
Bilenler Kur’an okuyorlar.
Bilmeyenler tekbir ve kelim-i şahâdet getiriyorlar…”
Gerçi bölgede Aktütün gibi birçok karakol bulunuyor olmalıdır…
Peki, Çözüm Nedir?
Kimse kusura bakmasın; ben, terör sorununun demokratik ortamda ve olağan şartlarda çözüleceğine inanmayanlardanım.
Tıpkı onlarca milyon Anadolu insanının da inanmadığı gibi.
Bu bakımdan ben, terör sorunuyla olağanüstü yöntemlerle ve olağanüstü yönetim şartlarıyla mücadele edilmesi gerektiğini savunuyorum.
Kanaatimce şu tedbirlerin bir plan dahilinde ve sırasıyla devreye sokulmasında yarar vardır:
1- Güvenlik tedbirlerinin ve güvenlik güçlerinin etkinliği bakımından öncelikle terör bölgesinde derhal olağanüstü hal ilan edilmeli, gerekirse sıkıyönetim aşamasına geçilmelidir. Eğer bir saldırıda askerlerimizden 15’i şehit, 20’si gazi oluyorsa bence olağanüstü hal değil, sıkıyönetim şartları bile oluşmuş demektir. Tabi Türkiye Cumhuriyeti, insan hayatına değer veren bir devlet ise(ki; öyle olması icap eder). Zira insan hayatı, insan haklarından önce gelir. Hayatta kalma çabası verilen bir bölgede en küçük bir insan hakkından bile söz edilemez.
2- İdam Cezası mutlaka geri gelmelidir. Bu konuda MHP’ye büyük iş düşmektedir. MHP, madem idam cezasının kaldırılmasına karşı çıktığını söylüyor, o zaman geri gelmesi için çaba vermelidir. Başta AKP olmak üzere; diğer partiler de hiçbir siyasi kaygı taşımadan buna destek vermelidir.
3- İdam cezasının kapsamı, İmralı sakinini de kapsayacak biçimde genişletilmelidir. Hiç kimse karmasın; bu ülkede Türk-Kürt çatışması çıkmaz. Çünkü bu ülkenin Türkü ve Kürdü birbiriyle kardeştir. Ben bu gerçeği daha iki gün önce Çanakkale’de gördüm. Türkü, Kürdü, Çerkezi, Abazası, Arabı ve Gürcüsü yan yana koyun koyuna yatıyorlar orada.
4- Terör davaları hızla sonuçlandırılmalı ve gerekli cezalar en kısa zamanda verilmeli, etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Çünkü Mustafa Kemal Paşa da öyle yapmıştır. O, bizim için iyi bir örnek, iyi bir yol göstericidir.
5-Bölgedeki karakolların fiziki yapısı gözden geçirilmeli ve karakol binaları saldırılara mukavemet edecek şekilde bomba geçirmez yapı malzemeleriyle inşa edilmelidir. Milletin evladını çadırlarda barındırmak suretiyle terörist saldırılara açık hedef haline getirenlerden mutlaka hesap sorulmalıdır.
6- Karakollar ile karakolların bağlı bulunduğu ana askeri birlik arasındaki yollar mutlaka asfalt olmalıdır.
7- Karakollar, mutlaka yerleşim yerlerinden uzak yerlerde inşa edilmelidir. Güvenlik güçleriyle sivil halk arasına mesafe konulmalıdır. Devletle halk arasındaki ilişki askerlerle değil, sivil bürokrasi vasıtasıyla kurulmalıdır. Bu durum, örgüt namına yapılan ve yapılacak olan istihbarat ve muhbirlik faaliyetlerine engel olunması bakımından son derece önemlidir.
8- Köy koruculuğu sistemi yeniden gözden geçirilmeli, ıslah edilmeli ve gerekirse kökten kaldırılmalıdır. Şahsen, bu sistemi hep II. Abdülhamit tarafından oluşturulan meşhur Hamidiye alaylarına benzetmişimdir ben. Köy korucularının içinde örgüt nam ve hesabına çalışan muhbirlerin olduğuna kesinlikle inanıyorum! Öte yandan, en küçük bir devlet memurluğu için bile sabıkasızlık belgesi talep eden ve güvenlik soruşturmaları yapan devletin, güvenlik ve asayiş gibi en hayati konuda hiçbir güvenlik soruşturması yapmadan korucu tayin etmesini anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Mahalli şartları göz önüne getirdiğimde; bu konuda yapılması muhtemel araştırma ve soruşturmaların gerçeği yansıtmadığını ve yetersiz olduğunu düşünüyorum.
9- Bölgeye en az GATA seviyesinde modern hastane veya hastaneler yapılmalıdır.
10- Belki fazla absürt gelecek ama, gerekirse 331 km’lik Irak sınırı boyunca bir duvar inşa edilmelidir. Zira Çin’e 10.000 km’lik Çin Seddi’ni yaptırtan bir milletin, 331 km’lik Irak sınırına bir set yapması içten bile değildir. İran’ın halen Irak sınırı boyunca duvar inşa etmekte olduğunu ve şimdiye kadar on binlerce şehit verdiğimizi ve 300-350 milyar dolarlık maddi kayba uğradığımızı düşünürsek böyle bir duvarın yapılması fazla akıl dışı olmasa gerekir. Boru hatlarıyla binlerce km. ötedeki Hazar Denizi’nden petrol, Sibirya’dan doğalgaz getiren bir ülkenin, birkaç yüz km’lik Irak sınırını duvarla kapatmasının adı bile olmaz.
11- Şu anda Irak’ın yönetimini elinde bulunduran ABD ve vaktiyle kâğıt üzerinde bugünkü Irak sınırımızı çizen İngiltere ile oturup bu sınırın düzeltilmesini mutlaka konuşmalıyız. Bu iki ülkeye “Ya terörist saldırıları önleyin, ya da bize geçici veya belli bir süreliğine kiralık da olsa engebeli arazinin güneyindeki düzlük alan boyunca güvenlik kuşağı oluşturacak biçimde arazi tahsis edin” diyebilmeliyiz.
12- Hizbullah saldırılarına karşı İsrail’i korumak amacıyla oluşturulan uluslar arası güce destek veren Türkiye, aynı şeyi Pkk saldırılarına karşı kendisi için de isteyebilmelidir. “Biz kendi işimizi kendimiz yaparız” şeklindeki böbürlenmelerin hiçbir faydası yoktur. Bu konuda gurur yapmaya da gerek yoktur.
13- Topraklarında teröristleri barındıran ve topraklarından yapılan terörist saldırılara göz yuman ülkeler, hassaten Irak, uyarılmakla ve nota verilmekle kalmamalı, gerekirse savaş ilan etmekle tehdit edilmelidir.
14- Kuzey Irak fiilen işgal edilmeli ve Türk Ordusu, Irak devleti, sınırlarına hâkim olacak güce erişene kadar kalmak kaydıyla Kuzey Irak’a girmelidir. Üstelik Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimden “O bölge insansız bölgedir” şeklinde açıklamaların geldiği bir dönemde, o bölgenin hayvanlardan temizlenip insanlığın hizmetine sunulmasında sayısız faydalar vardır.
…
Şimdi arazında bu yazdıklarıma, “Hast…” diyenler çıkabilir!
Ancak Çanakkale’den yeni dönmüş ve Çanakkale mahşerini hissetmiş bir erbabı kalem olarak onlara diyeceğim ancak şudur:
Asıl size hast…
Aktütün Karakolu’nun çatısındaki kiremitlerin üzerinde boydan boya “HUDUT NAMUSTUR” yazıyor.
Peki, birileri tam 24 yıldır izinsiz olarak huduttan geçip sizin hârimi ismetinize dokunuyorsa, hatta onunla da yetinmeyip sizi orada boğazlıyorsa bunun adı ne olacaktır?
Demokrasiymiş, insan haklarıymış…
Adam sizde.
Yemişim sizin demokrasinizi ve insan haklarınızı.
Şunu bilin ki; savaşmayı göze alamayanlar, barışı asla koruyamazlar…
6 Ekim 2008
Ömer Sağlam
Bir yanıt yazın