Semih İdiz
New York
Türklerle Ermeniler barışabilseler dünya çok daha güzel bir yer olur.” Amerika’daki Türklerin kaymak tabakasını temsil eden ve geçmişi 1949 yılına dayanan Amerikan-Türk Derneği’nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onuruna geçen hafta verdiği yemekte yanımıza düşen Amerikalı diplomata ait bu sözler.
Bu sözler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan ziyaretiyle açılan yapıcı sürecin uluslararası düzeyde uyandırdığı heyecanı ve umudu da yansıtıyordu. Öyle anlaşılıyor ki içinde bulunduğu karamsar ortamında dünyanın gerçek bir “başarı öyküsüne” ihtiyacı var.
Bu ortamda gözlerin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cuma günü, önce Ermeni Dışişleri Bakanı’yla yaptığı ikili görüşmeye, ardından da Ermeni ve Azeri dışişleri bakanlarıyla yaptığı üçlü görüşmeye çevrilmesi doğal sayılmalı.
Gerçi bu görüşmelerden somut bir şeyler çıkmış değil. Örneğin, Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkinin kurulması veya sınırın açılması gibi konularda henüz bir karar yok.
Karabağ ihtilafı
Aynı şekilde, Azeriler ile Ermeniler arasındaki Karabağ ihtilafında büyük bir ilerleme sağlandığı da söylenemez. Ancak şu aşamada bu tür adımların atılmasını beklemek de doğru değil. Zira tarafların her şeyden önce aralarında geliştirmeleri gereken bir güven ortamı var.
Şu anda yapılmaya çalışılan da zaten budur. Bunun sağlanmasıyla arkasının geleceği düşünülüyor. Özetle, hem Türkiye ile Ermenistan arasında, hem de Ermenistan ile Azerbaycan arasında olumlu bir “frekans”ın yakalandığına inanılıyor. Mevcut çaba ise bunu güçlendirmeye dönük.
Cuma günkü görüşmelerden sonra Türk kaynaklarından edindiğimiz bilgiler, tarafların başlamış olan bu olumlu süreci sıcak tutma niyetinde olduklarını gösteriyor. İlla da “somut bir sonuç” isteniyorsa belki buna işaret edilebilir.
Söz konusu kaynaklar, burada iki paralel sürecin eşzamanlı olarak işlediğine işaret ediyorlar. Bunlardan biri, Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşı arayışı, ikincisi ise Azerbaycan ile Ermenistan arasında Karabağ sorununun çözümü için yürütülen görüşmeler.
Bu iki süreç şu anda “interaktif” bir şekilde gelişiyor. Başka bir ifadeyle, birinde sağlanacak ilerlemenin diğerine olumlu şekilde yansıması bekleniyor. Bu arada, bu süreçler ihtiyatlı adımlarla ilerletilirken, bazı faktörler de gözden uzak tutulmuyor.
Azerbaycan seçimleri
Bunlardan ilki Azerbaycan’da yakında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri. Gül’ün Erivan ziyaretinin Azeri kamuoyunda olumsuz tepkilere yol açtığı hatırlanırsa, Azerbaycan’da Cumhurbaşkanı Aliyev’in bazı cesur adımları atabilmesi için seçimlerden güçlü çıkmasının gerekeceği ortada.
İkincisi ise Rusya faktörü. Gerçi Rusya’nın Türkiye’nin başlattığı süreçten memnun olduğu söyleniyor. Hatta bir görüşe göre, Moskova, Gürcistan konusunda yalnız kalmış olmaktan dolayı hiç de memnun değil. Bu nedenle imajını, Ermeni-Türk ve Ermeni-Azeri uzlaşmasına destek vermek suretiyle düzeltmeye çalışıyor. Buna karşılık, Rusya’ya dönük bir güvensizlik olduğu da kesin.
Akıllarda tutulan üçüncü faktör ise özellikle Amerika’daki Ermeni diyasporasının takınacağı tutum. Bu diyasporanın “oyun bozucu” potansiyeli göz ardı edilmiyor.
Özetlemek gerekirse, Türk-Ermeni ve Azeri-Ermeni uzlaşmasında büyük adımların atılması zaman alacak. Ancak New York’ta yokladığımız yetkililerden edindiğimiz izlenim, her üç tarafın bu olumlu sürecin içine girilmiş olmasından dolayı memnun oldukları şeklindedir.