ARESTİS, ORAMS VE MARAŞ

Her üçü de kasten ve bilerek bize kaybettirilen davalar. Arestis davasını kaybettiren mantalite şimdi de Orams davasının kaybedilmesi için devrede. Sırada da Maraş var. Göz göre göre onu da bize kaybettirecek bu hastalıklı düşünce sahibi kişiler.

 

Myra Ksenidi Arestis davasını aynen Orams davasında olduğu gibi göz göre göre kaybettik. Bir olasılıkla da kasten kaybettirildik.

Bayan Myra’nın sahibi olduğunu iddia ettiği malın gerçekte Abdullah Paşa Vakfına ait olduğu ve sahtecilikle elde edildiğini kanıtlayacak tapu kayıtları güya geç bulunmuş ve itiraz süresi içinde AİHM’ye sunulamamış. Buna, bu davayı kaybetmek için göz göre göre geç başvurduk dense daha doğru olacaktı.

Bu kadar fütursuzca yazmamın nedeni de, bu davadan sonra olan gelişmeler.

Son üç yıldaki bütün uyarılarıma ve sunduğum belgelere rağmen Vakıflar İdaremiz Maraş’taki mallarımızı geri almak için o günden beridir bir tek olumlu adım bile atmadı.

 

Bu gün AİHM’nin önünde, Kıbrıs’taki Rum mülkleri ile ilgili 36 adet dava dosyası daha canlı olarak durmakta ve sırasını beklemekte.

Söz konusu bu 36 dava dosyasının 11 tanesi halen görüşme süreci içinde ve talep edilen tazminat miktarı yüz milyon avro’nun epeyi üzerinde. AİHM tarafından kabul aşamasını geçen geri kalan 25 davayla ilgili revize edilmiş tazminat talepleri de sunulmuş durumda. Söz konusu bu 11 davanın arasında Maraş’ta, Rumların belgelerde sahtecilik yaparak gasp ettikleri ata topraklarımız da var.

İddialara göre Maraş’ta bulunan mülklerle ilgili davaların Ksenidi-Aresti davası kararı doğrultusunda yürütülecek ve Aresti davası emsal alınacak

 

Aresti’nin dedesi Mavrodi Haji Hambi Mavreli, 15.09.1913 tarihinde Mülhak Vakıf olarak kayıtlara geçmiş Abdullah Paşa Vakfının söz konusu malını evraklarda sahteleme yaparak hile ile tapuda adına kaydetmiş. Bu malı da 35 yıl sonra 5.10.1949 tarihinde kızı Anna Mavroudi Haji Hambi’ye bağışlamış. Bayan Anna da söz konusu malı kızı Mira Xenidu’ya yani Mira Xsenti-Arestis’e 28.02.1974 tarihinde hibe etmiş.

İşte dolandırıcılığın ve Türk Vakıf Mallarını gasp edilmesinin kısa hikâyesi bu şekilde. Ama biz bunu bir türlü bizim Vakıflar İdaremiz ile üst düzey yöneticilere anlatamadık. Aslında anlattık da anlamak istemediler.

Bütün uyarılırımız ve çağrılarımıza rağmen Vakıflar idaremiz ile üst düzey yöneticilerimizin konuyu ciddiyetle ele almadılar ve söz konusu dava AİHM’de görüşülürken Aresti’ye ait olduğu iddia edilen taşınmazın Abdullah Paşa Vakfına ait olduğu hususunda yeterli veriler her nedense zamanında Mahkemeye sunulamadı. Bu ihmalden dolayı da Aresti davasında, ata mallarımız sahtecilikle gasp edilmiş olmasına rağmen haksız bulunduk ve tazminat ödemeye mahkûm edildik.

 

Şimdi de Vakıflar İdaresi Yöneticileri Maraş’taki ata yadigarı topraklarımızı geri almak için canla başla mücadele edeceklerine sadece uçak bileti, konaklama masrafları ve harcırah olarak 150,000 YTL harcayarak İngiltere’ye şov yapmaya gidiyorlar. Geçen sene İstanbul’da açılan “400 Yılın Mirası” adlı sergi için sadece Osmanlıca-Türkçe çeviriler için 400,000 YTL’den fazla para ödendiği iddia edilen aynı sergi, şimdi de Londra’da Dış Basın Birliği lokalinde yapılacak. Keşke bu kadar parayı daha öncelikli olan Maraş’taki Türk Mallarını kurtarmak için harcasalardı.

Ama yapmadılar ve şimdi AİHM, önündeki davalar için bu söz konusu ihmalkarlık nedeni ile kaybettiğimiz Aresti davasını örnek almak niyetinde.

Yöneticilerimizin Aresti davasındaki ihmalleri başımıza daha çok işler açacak. AİHM gene bu söz konusu davaları, mülkiyet sahipliliği açısından değil, tasarruf ve kullanamama açısından ele alacak ve tazminata bağlayacak. Aynı ihmalkârlığı gene gösterirsek, hem tazminat ödeyeceğiz hem de söz konusu mülkü kaybedeceğiz.

Bu 11 davanın içinde benim tespit edebildiğim birkaç dosyadaki taşınmaz mal Maraş’taki ata yadigarı “Abdullah Paşa Vakfı ile Lala Mustafa Paşa Vakfı”na ait. Bu mallar da evrakta sahteleme yapılarak 1913-1930 yılları arasında hile ile gasp edilmiş.

 

Gazi Mağusa Kaza Mahkemesinin 271/2000 ve 272/2000 sayılı Davalarında verilen “Tespit Kararları” ile Maraş’ın %90’ı Lala Mustafa Paşa Vakfı ile Abdullah Paşa Vakfı’na aittir.

Bu gün AİHM’nin önüne gelecek olan dosyalar arasındaki söz konusu bu birkaç mülk de, Lala Mustafa Paşa Vakfı ile Abdullah Paşa Vakıflarının sahibi oldukları ve sahtecilikle gasp edilen malların arasında.

 

Ve diğer taraftan da, Rum Yönetimi Maraş’ın iadesi için her türlü baskı yolunu bıkmadan ve usanmadan denemekte. AP Dilekçeler Komitesi raportörü İspanyalı AP Milletvekili David Hammerstein tarafından hazırlanan ve evvelki gün AP tarafından onaylanan raporda, “Avrupa Parlamentosu’nun, BM Güvenlik Konseyi’nin 550 sayılı kararı uyarınca kapalı Maraş’ın yasal sahiplerine geri iadesinin gerekliliği” yer almaktadır.

 

Halbuki Vakıflar İdaremiz, Rumları gücendirmeyelim havasını bırakıp, ilk uyarımı yaptığım Aralık 2005 tarihinde KKTC hükümetine dava açıp, Maraş’taki tüm Abdullah Paşa Vakfı, Lala Mustafa Paşa Vakfı ve diğer küçük Vakıflara ait malların Tapu Dairesinde Vakıflar İdaremiz adına kaydının yapılmasını isteseydi, bu gün ne AP’nin böyle bir kararı, ne Rumların Maraş iade edilsin talepleri, ne de AİHM’deki davalar olacaktı. Ne de AP ve AB komisyonu, Türkiye’ye Bayan Myra’ya tazminat ödemesi konusunda baskı yapacaktı. Tam tersi olacaktı ve Bayan Myra, Abdullah Paşa Vakfına, söz konusu arazinin geriye dönük 95 yıllık kirasını ödemek zorunda kalacaktı. Biz de ata yadigarı topraklarımızı hakça, yargı önünde geri kazanmış olacaktık.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

Her üçü de kasten ve bilerek bize kaybettirilen davalar. Arestis davasını kaybettiren mantalite şimdi de Orams davasının kaybedilmesi için devrede. Sırada da Maraş var. Göz göre göre onu da bize kaybettirecek bu hastalıklı düşünce sahibi kişiler. - ata atun wuerzburg usak uni konferansi

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir