Kıbrıs konusunda güven yaratıcı önlemler hep Türklerden beklenir nedense.
Kıbrıs sorunun tek sorumlusu Türklerdir ve mutlaka da güven yaratıcı ortamın sağlanabilmesi için Kıbrıslı Türkler bir şeyler vermek zorundadır sanki. Rumlar kendilerini sütten çıkmış ak kaşık olarak görürler ve hep böyle düşünürler. Dışarıya da hep böyle pazarlarlar.
Ünlü EOKA’cı ve Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin Makarios’tan sonraki Başkanı seçilen Spiros Kiprianu’nun oğlu günümüz Rum Dışişleri bakanı Markos Kiprianu, gün geçmez ki Türk tarafından karşılıksız bir şeyler istemesin veya ortaya bir takım hayali koşullar koymasın.
Durur durur aniden “Partenojenez Devlet kabul edilemez” der.
Sanki kendisine sorulmuş da, daha işin başından bu teklife hayır diyerek, müzakerelerin üzerine gölge düşürmeye ve önkoşul koymaya çalışır.
Sonra aklına aniden Türk Askeri gelir ve “Adada barış isteniyorsa Türk askeri gitmelidir” buyurur. Sanki laflarını dikkate alan varmış gibi.
1963-1967 yılları arasında adada 20,000 kişilik Yunan Tümeni varken, bu gün Türk askeri adadan gitsin diyen Rumlar ve bizim aramızdaki Rum sempatizanları o günlerde ağızlarını hiç açmamışlardı. Ne Markos Kiprianu ne de EOKA’cı babası Spiros Kiprianu bir kere bile olsun ağızlarını açıp, “Yunan askeri adadan gitsin ve adaya barış gelsin” demedilerdi. Sanki de Rumların lügatinde “Barış” kelimesi yoktu o yıllarda. Nerden buldularsa 1974 Barış harekatından sonra hatırlayıverdiler o kelimenin varlığını aniden.
Sonra da bir sabah kalkar ve “Karpaz peşinen bize verilmiştir. Daha müzakereler başlamadan Karpaz’ı devralacağız” diyerek bir başka laf atar ortaya.
Tabii talepler sıralamasında Garantörlük konusu da olduğundan, birkaç günlük suskunluktan sonra konuyu Garantörlüğe getirir ve Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olduğunu belirterek, “garantör güçlere ihtiyaç olmadığı” yönünde laflar etmeye başlar. Aklınca kamu oyu yaratacak ve AB’nin sempatisini kazanarak AB ülkelerini arkasına alacak ve Garantörlüğü kaldırtacak.
Ve son olarak da Cuma günü Maraş’ı istedi Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu. Kıbrıs sorununun çözümünde her zaman önceliğinin Maraş olması gerektiği konusunda ısrarlı olduğunu söyleyerek, “Devam etmekte olan doğrudan müzakerelerin yeni sürecinde, Maraş’ın, güven yaratıcı önlemler çerçevesinde Rumlar’a verileceğini umduğunu” söyleyerek aklınca ortaya bir fiştek attı.
İsteyenin yüzü bir kara, vermeyenin iki.
Ama Rumların yüzü doğuştan kapkara.
Adamlarda utanma, arlanma diye bir duygu da yok.
Eğer güven arttırıcı önlemler isteniyorsa öncelikle Rumlar bu prosedürü kendileri başlatmalıdırlar.
Güven arttırıcı önlem olarak Rumlar öncelikle, 1963-1974 yılları arasında Türklere uyguladıkları soykırımdan dolayı Türklerden resmen özür dilemelidirler.
1964-1967 yılları arasında adaya gizlice gönderilen Yunan Tümenini, adada barışı tek yanlı olarak bozdukları ve masum Türkleri katlettikleri için resmen kınamalıdırlar.
16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen, adada yaşayan iki halkın ortaklığı ve işbirliği üzerine inşa edilmiş Kıbrıs Cumhuriyetini yıkmak için daha o yıllarda kaleme aldıkları AKRİTAS planı ve Türkleri yok etmek için en ince detayına kadar düşünerek 1973 yılında hazırlıklarına başladıkları IPHESTOS planı için Türklerden resmen özür dilemelidirler.
Enosis hayalleri uğruna, yollardan, işyerlerinden, hastanelerden ve evlerden toplayarak katlettikleri masum Türklerden resmen özür dilemeliler ve bu suçsuz insanların ailelerini tazmin etmelidirler.
21 Aralık 1963 tarihinden başlamak üzere, zorla evlerinden atılan ve silah zoru ile boşaltılan 103 köyde yaşayan insanlarımızdan resmen özür dilemeliler ve onları tazmin etmelidirler.
Gerçek Güven Arttırıcı önlemler bunlardır ve ilk adım da, adadaki barışı acımasızca bozan Rumlar tarafından atılmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız Mehmet A. Talat. Size sesleniyorum.
Lütfen bu talebimi Rum lider Hristofyas’a ve Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu’ya iletiniz. Halkımın istekleri arasında bu talepler vardır ve Güven Yaratıcı ilk adımı sizden bekliyorlar deyiniz.
“Bu talepler yerine getirilmedikçe, Güven Yaratıcı Önlemler konusunda hiçbir istediğiniz dikkate alınmayacaktır ve Kıbrıslı Türkler bu doğrultuda hiçbir adım atmayacaktır.” diyerek siz de temsil ettiğiniz halkınızdan gelen istekleri masaya koyunuz, AB yetkililerine ve BM Genel Sekreterine de gönderiniz.
Herkes önce kendi boyunun ölçüsünü almalıdır.
Biz bu ülkede hiçbir zaman Rumlara muhtaç olmadık ve hiçbir zaman da muhtaç olmayacağız.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın