Rumların koordineli girişim ve çabaları müzakereleri nerelere sürüklemek istediklerini yavaş yavaş su yüzüne çıkarmaya başladı.
Türkiye’nin garantörlüğüne artık gerek olmadığını ve partenojenez bir devleti kabul etmeyeceklerini boşuna söylemiyorlar. Hedefleri ileride Türkiye’nin sıkıştığı bir dönemde takas yapabilmek için gözel görünen bir yere olumsuzluklarını şimdiden inşa ediyorlar.
Rum yönetiminin Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu aracılığıyla partenojenezle (bakir doğum) çözümü tartışma konusu bile etmediğine yönelik tutumunu AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso’ya net şekilde iletmesi hiçte günübirlik bir gelişme değil.
Eğer Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri gibi birçok devletten oluşmuş Federal Cumhuriyet tipinde bir ülke olsaydı, Barroso’nun şu anda bulunduğu makamın dengi Devlet Başkanlığı olurdu.
Hristofyas’ın Kiprianu’ya özellikle partenojenezin tartışma konusu olmadığını her istikamette ve her düzeyde net şekilde ortaya koymasına dair bir talimatı var. Bu nedenle de Kiprianu Barroso ile sırf konuşabilmek için Brüksel’de 24 saat hiçbir iş yapmadan oturdu ve Barroso’nun Budapeşte’den geri dönmesini bekledi. Barosso kendisine randevu verince de, Olli Rehn’in birgün evvel söylediği çözümden sonra Kıbrıs’ta “yeni varlık”la (new entity) ilgili açıklamasının da ışığı altında, Kıbrıs Rumlarının kırmızı çizgilerini ortaya koydu.
Nedir bu Rumların kırmızı çizgileri.
Türkiye’nin Garantörlüğünün kaldırılması ve müzakerelerden sonra ortaya çıkacak olan Partenojenez devleti kabul etmeyeceklerine dair olmazsa olmaz kesin koşulları.
Markos Kiprianu’nun Barroso’yla Brüksel’de Olli Rehn’in birgün evvel söylediği sözleri bahane ederek yaptığı görüşmede, müzakerelere bir de AB’li hakem istedi. BM’den hakem istemeyen Kıbrıs Rum tarafı, Barroso’dan “Avrupalı koordinatör” adı altında hakem istemeye başladı. Rumlara göre üyesi oldukları Avrupa Birliğinin Komisyon Başkanı’nın müzakerelere en üst düzeyde nezaret etmesinin veya katılımının müzakerelerin normal seyretmesinin veya her koşulda Rumların lehine sürmesinin “garantisi” olacağı düşüncesinde.
Tabii bunun bir nedeni var. Hesap uzun vadeli ve şeytanca.
Rumların AB’den bu taleplerine hemen ve derhal Yunanistan’dan da destek geldi. Sanki haberleri yokmuş gibi Dış İşleri bakanı Bayan Theodora Bakoyanni de yaptığı açıklamada “Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir çözümün hangi niteliklere sahip olması gerektiğini ve Kıbrıs’ın bugün AB üye ülkesi olduğunu göz önünde bulundurularak AB ilke ve yasalarının uygulanmasının en doğru hareket olacağını” belirtti.
Yani AB’ye çağrı yapıyor ve “Kıbrıs’lı Rumların arkasında durun ve haklarını sakın yedirmeyin” demeye getiriyor. Sanki hakları yenen Rumlarmış gibi.
Hristofyas saptadığı yeni strateji ile Türkiye’nin garantörlüğünü ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tartışmaya açmak için elden geleni yapıyor ve AB’yi de bu konuda devreye sokmaya çalışıyor.
Hedefi hemen ve derhal AB’yi devreye sokmak ve birtakım ayak oyunları ile Türkiye’nin 1923 Lozan antlaşması Madde 16, 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ve 1960 Kıbrıs Anayasası ile elde ettiği ada üzerindeki garantörlük hakkını ortadan kaldırmak veya en azından sulandırmak. Kıbrıslı Türklerin güvenliğini de AB şemsiyesi altına sokmak.
Rumlar ve Yunanlılar ısrarla Türkiye’nin Garantörlüğünü, adaya müdahale hakkını ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin adadaki varlığını istemiyorlar.
Bundan sonra Rumların her türlü oyun bozanlığına, “görüşmelerin kesilmesine Türkler neden oldu” suçlamalarına, Rum basınında Talat ve Türkiye aleyhine yazılara ve faaliyette olan tüm Rum kuruluşlarının AB ve BM’ye bu konuda yazacakları protesto mektuplarına hazır olmak gerekmektedir. Rumlar, Türkleri suçlamak için böylesi güzel fırsatları her zaman büyük bir ustalıkla yaratmışlar ve kullanmışlardır.
Rum ve Yunan politik stratejistlerinin saptadıkları uygulama, Talat-Hristofyas arasındaki müzakerelerin Türkiye-AB Müzakereler İlerleme Raporunun açıklanacağı Kasım 2009’a kadar sürdürmek ve Kasım 2009’da açıklanacak –2009 yılı İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi- evvelsinde Türkiye-AB müzakerelerinin sürdürülebilmesi için taviz koparmak amacı ile Türkiye’ye baskı yapmak.
2009’un Kasım ayında da Türkiye-AB Müzakereleri İlerleme Raporu açıklanacak. Rapor olumlu ise müzakereler devam edecek, olumsuz ise müzakereler kopacak veya müzakerelerin devam edebilmesi için Rumları memnun edecek ve koydukları şerhleri kaldırtacak bir ara yol bulunacak.
İşte Rumların 8 başlığa koydukları şerhleri kaldırtacak ve müzakerelerin devam etmesini sağlayacak ara yol, Türkiye’nin Garantörlük haklarından vazgeçmesi ve Türkiye’ye adada düzen bozulursa münferiden müdahale hakkı veren 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Ek I, Garanti Antlaşması Madde 4’ün kaldırılması olacaktır.
Gidişat bunu göstermektedir.
Rumlar ve Yunanlılar Kasım 2009’a giden stratejilerini belirlemişler, Talat-Hristofyas müzakerelerini paravan olarak kullanıyorlar ve asıl hedefleri de Türkiye-AB katılım müzakerelerinin devem edebilmesi karşılığında Türkiye’den okkalı bir taviz koparmak. Sonra bir başka neden uydurup gene müzakereleri dondurmak ve zamanı gelince bir okkalı taviz daha koparmak.
Bunu görmek için tarihe dönüp bakmak yeterli.
Prof. Dr. Ata ATUN
Yazıları posta kutunda oku