Bedri Baykam
Başbakan’ın Doğan Medyasına karşı yürüttüğü sindirme ve şantaj politikaları hakkında ne düşündüğüm belli! Keşke Doğan grubu Çölaşan ödününü vermemiş olsaydı! Bugün daha rahat konuşuyor olurlardı. Bu sebeple bu yazıda, ülkenin “merkez-laik” medyasının kendi siyasal görüşünü şekillendirirken, AKP zihniyetinin ana panzehiri olan Kemalist düşünceyi nasıl yok sayma yoluna gittiğini açığa çıkarmakla yetinelim. Medya, Türkiye’nin siyasi rotasını belirleyen temel konularda sürekli olarak birilerini programa çıkarıyor, sayfalar dolusu diziler yapıyor. Her defasında, genellikle üstüne basarak “Türk solu ne düşünüyor?” sorusu gündeme taşınıyor. Halkımız da iyi niyetle “bakalım aydınlar ne diyormuş” diye saf saf kulak kabartıp dinliyor. Ben size, iktidarın avukatlığını üstlenmiş 2. Cumhuriyetçilerin veya İslamcıların yüzde yüz kontrolündeki yayınlardan söz etmiyorum. Taraf, Yeni Şafak, Star, Vakit, Sabah, Zaman, Bugün gibi gazetelerin durumu malum. Buradaki serzenişimiz Milliyet, Hürriyet, CNN Türk, NTV, Habertürk gibi yayınlar hakkında.
Normalde en azından “objektif” olması gereken bu kuruluşlar, ilginç ve neredeyse abartılı bir şekilde “sol” adına konuşmak üzere hep “aynı frekanstan” benzer şeyler söyleyen, “farklı” isimler seçiyorlar. Bunların en önemli ortak noktası, kendilerini “Kemalist” veya “Ulusalcı” olarak tanımlamamaları. Durmadan kimlere mikrofon uzatılıyor, lütfen bir bakın! Ya bazı özel üniversiteleri mekan tutmuş ve hep aynı gizli anti-Atatürkçü telden çalan liberal sözde demokrat yazarlar, ya sendika ya da parti kulvarlarında olup Kemalist çizgiye mesafeli duranlar, ya oyları yüzde biri bulamamış marjinal sosyalist partilerin sözde başkanları, ya da açık açık 2. Cumhuriyetçi tanımlamasını ürkmeden kabul edip “gereğini yapan” malum anti-Cumhuriyetçi takım!
Ve ne kadar acıdır ki, bu tek sesli koronun anti-demokrat çizgisi karşısında, onların önüne doğruları, en azından dinledikleri Cumhuriyetçi saldırı yorumlarının panzehirini verecek başka isimler çıkartılmıyor. Kemalist çizgi tam bir sansür çemberi altına alınıp susturulurken, “AKP Kapatma davası”, “Ergenekon Davası”, “Deniz Feneri Skandalı” konularında veya direkt olarak Milliyet’te konu edilen “Sol çıkışını arıyor” başlıklarında her çeşit isim ortaya dökülürken, Kemalistler yok sayılıyor, horlanıp itilip kakılıyor. Bu iş artık kabak tadı verdi. Bunun adı “demokrasi” değil, “tarafsız habercilik” değil, “gerçek yorum” değil. Bunun adı, düpedüz, tek yönlü beyin yıkama seansları.
Geçenlerde NTV’den Oğuz Haksever’e bu şikayetimi ilettim. Kendisi, “Kemalist” insanlar çağırdıklarında çok tartışma çıktığını, o yüzden böyle davranmaya mecbur kaldıklarını anlattı. “Oğuz bey, ben biliyorum, bu karşılaşmayı o malum takım istemiyor, madem yapılamıyor, o zaman arada bir de sırf bizim kesimden üç insan çağırın, kavga gürültü olmasın ama bizim sesimiz de duyulsun” dedim. Haksız mıyım? Yoksa, oh ne pratik: Kemalistleri yok say, yayın sakin yürüsün… Habertürk’te “Basın Kulübü” bu hatayı abartılı şekilde yapınca Fatih Altaylı’yı aradım: “Ne diyeyim ki, bence de haklısın” dedi. CNN Türk’ü ise gündemime almadım bile. Çünkü Taha Akyol’un “misyonu” besbelli! İnanmıyorsanız kendisine “Ergün Poyraz’ın sansür edilerek cezaevinden çıkışı engellenen son kitabı ‘İplikçi’ hakkında program yapıp yapmayacağını” sorun! (NTV’ye de sorun aslında, neden olmasın?)
Milliyet’teki diziyi yapan Devrim Sevimay’a ise, dayanamadım telefon ettim, Milliyet’in Atatürkçü çizgisini hatırlatıp, neden Kemalist solu hiç konuşturmadıklarını, bu tavrın anti-demokratikliğini ekleyerek sordum. Cevabı çok düşündürücüydü. “Kemalist sol neden kapsayıcı olamadığını görüp, konuyu kendisinde aramalı” (!) “Pes” dedikten sonra Fikret Bila’yı aradım. Bana hak verdi, aynı rahatsızlığı duyduğunu söyledi. Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin ise Sevimay’ın aksine iddiamı kabullenemedi ve gazetesini savundu. Aslında dizideki tüm isimlere baksa, aradığı yanıtları bulabilecekti. Demek Milliyet, sol üzerine “tefrika” yapıp, CHP’nin ya da Kemalist kitle önderlerinin ya da Cumhuriyet yazarlarının görüşlerine yer vermemeyi kendine yedirebiliyor!.
Göremedikleri konu şu: Bu nasıl bir mantık ki, kalkıp sırf “ Bu cumhuriyeti güzel eleştiriyor demek ki solcu” mantığıyla hem en marjinal yazarlar ya da particik başkanları konuşacak, “türbana evet” ya da, “Ergenekon’da sonuna kadar gidilsin” diyenlerle solculuk yapan 10 Aralık Hareketi öne çıkarılacak, ama tüm Türkiye’de milyonlarca kişiyi sokağa döken, Kemalist-Ulusalcı-Sol kesim, sanki buharlaşmış gibi yok sayılacak, solun bu ana gövdesi bir kalemde silinip atılabilecek!.
Bir kere basınımıza şu hatırlatmayı yapıyorum: Siz Türk solunu böyle görüyorsanız, o zaman bugünkü şartlarda bile en az yüzde 25 potansiyeli olan ve CHP-DSP ekseninde gezen ulusalcı kitle ne oluyor? Onlar “sol” değilse, Türk solu, 3,5 gazetede yazarlık yapan 15 kişi ile, toplam yüzde 2 oy alan üç marjinal partiden mi ibaret? Böyle bir tavır ciddiye alınabilir mi? Medya artık bu çocukça hastalığı yenip halkı aldatmaktan vazgeçmeli. Çünkü iki kuruşluk aklı olanlar bile bu oyunun farkında!