Rumlar belli ki adadaki Türk askerinin varlığından çok rahatsız ve konuyu dönüp dolaştırıp 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Eki olan Garantiler ve İttifak Anlaşmasına getiriyorlar.
Adada Türk askeri bulundukça istedikleri gibi at koşturamayacaklarını çok iyi bildikleri için Garanti Antlaşması ile yatıp, İttifak Antlaşması ile kalkıyorlar.
1963’de silah zoru ile ele geçirdikleri Kıbrıs Cumhuriyetine, hükümet olmalarına rağmen kaçak yollardan getirdikleri silah ve Yunanlı askerlerle savunmasız Türklere saldırılarını, adada Türk askeri var oldukça bir daha yapamayacaklarını artık çok iyi biliyorlar.
Elbette Rumların 1963, 1964, 1967 ve 1974 yıllarında Türklere karşı yaptıkları acımasız saldırılar ve uyguladıkları soykırım tarihte kaldı ama bazı aklı evvellerin tarih kitaplarımızdan bu olayları silmesine rağmen hala daha da taptaze hatıralarımızda duruyor.
Bu kötü anıları ve Rumlar tarafından bize yaşatılan bu soykırımı belleklerimizden nasıl silecekler çok merak ediyorum.
Rumlara güvenmek mümkün değil.
Rum çoğunluğun altında azınlık gibi yaşamayı kabul etmek ise hiç mümkün değil.
Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu’un kısa süre önce gerçekleştirdiği Atina ziyareti sırasında Karamanlis ve Bakoyanni ile yaptığı üçlü görüşmede masaya Türkiye’nin Garantörlüğünü ve müdahale hakkını koymuş. Yapılan tartışmalardan sonra 40 yıllık Birleşmiş Milletler müktesebatında Türkiye’nin garantörlüğün devam edeceğine dair onlarca karar olmasına rağmen Garantiler konusunda kırmızı çizgi çekmişler ve kaldırılması için de planlar yapmışlar.
Yaptıkları planlar öyle bir veya iki tane de değil, Nerden baksanız çok rahat bir on tane alternatifli plan üzerinde mutabakata varmışlar. Biri olmazsa diğeri. Diğeri olmazsa öbürü. İsteyenin yüzü bir kara, vermeyeninki kapkara. Aynen kendi yüzleri gibi.
Öncelikle Rumlar bir koldan, Yunanistan da diğer koldan Garantilerin kaldırılması konusunda, ilk başta AB içinde geri kalan 25 devletle görüşüp destek istenecek. Arkasından da sırada BM Güvenlik Konseyi üyeleri olan ABD, Rusya ve Çin’den bu konuda destek istemek var.
BM Güvenlik Konseyi üyeleri olan Fransa ve İngiltere aynı zamanda AB üyesi devletler de olduklarından, Talat ile Hristofyas arasında başlatılmış olan görüşmeler biraz ilerledikten sonra da Rum-Yunan ikilisi, üyesi oldukları Avrupa Birliği’nden gelişmelere müdahale etmesini ve taraf olmasını isteyecekler. Bu nedenle de görüşmelerin zeminini BM’den çıkarıp AB içine sokmaya çalışıyorlar.
Buraya kadar yazdıklarım daha işin başı. Yaptıkları plan incir ipi gibi uzayıp gidiyor. İçinde İngiliz üslerinde konuşlanmış Kıbrıs’a Özel BM Askeri Gücü’mü desem, AB ordusu mu desem, AB’nin garantörlüğü mü desem, akla ne gelirse var. Yeter ki Türk askeri adadan gitsin.
Rumların Garantiler başlığı altında müzakerelerde masaya koymayı kararlaştırdıkları dört ana alternatif üç aşağı beş yukarı belli oldu.
<!–[if !supportLists]–>1- <!–[endif]–>Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve UNFICYP’’in Türk, Yunan ve Avrupa kontenjanlarının da katılımıyla UNFICYP+(plus) olarak göreve devam etmesi.
<!–[if !supportLists]–>2- <!–[endif]–>Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve İngiliz üs alanlarına konuşlanacak Yunan, Türk ve İngiliz kontenjanlarından oluşacak Avrupa Askerî gücünün Avrupalı bir komutan altında görev yapması.
<!–[if !supportLists]–>3- <!–[endif]–>Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve Adada güvenliği sağlayacak askeri bir güç olarak içinde Türkiye’nin de yer alacağı bir NATO Gücünün konuşlandırılması.
<!–[if !supportLists]–>4- <!–[endif]–>Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve Tamamen yeniden birleşmiş bir Kıbrıs’ın gereksinimleri için Kıbrıslı Rum ve Türklerden kurulmuş özel bir askeri gücün kurulması.
Bu dört alternatifin ortak noktası, Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi prensibini temel ilke olarak içermesi. Plan istendiği gibi işlerse, üzerinde karara varılacak “Askeri Gücün” en önemli özelliği de, aynen 1960’lı yıllarda olduğu gibi herhangi bir çatışmaya müdahale etmek yetkisinin olmayacağıdır.
Sonra da aynen 1963’de veya 1964’de veya da 1967’de Rumlar Kıbrıs’lı Türkleri doğrarken, BM askerlerinin müdahale etmek yerine denizde tatil yaptıkları günlere gene geri döneceğiz.
Bu defa Türkiye’nin garantörlüğü ve fiili müdahale hakkı da olmayacağı için, Rumlar bir taraftan bu özel “Askeri Gücün” askerlerini uyuturken diğer taraftan da korkusuzca Türkleri gene katliamlara uğratabilecekler.
Gerçekte Garantiler Antlaşmasının kaldırılması fikrinin altında yatan ana tema da bu. Türkiye’nin garantörlüğü ve fiili müdahale hakkının olmadığı Kıbrıs adasını, Türklerden ebediyen temizlemek.
Rumların, Türklerle herhangi bir barış anlaşması yapmak ve adadaki iki halkın huzur içinde ortak bir devletin çatısı altında yaşamasını istemek gibi bir niyetlerinin olmadığı kesin. Adaya sürekli ve kalıcı bir gelmesi için çalışmak yerine, adanın tümünü ele geçirmenin hesaplarını yapıyorlar.
Aralarındaki en akıllı politikacı Başpiskopos II.ci Hrisostomos. Adanın bölünmesinin ve iki ayrı devletin komşuluk ilişkileriyle huzur içinde yaşamasının en doğru çözüm olacağını söylüyor son günlerde.
Ya akıllandı ve uzağı görmeye başladı, ya da kafasına saksı düştü.
Bir yanıt yazın