Güleç bir yüz tanıdım bir zamanlar,
Bilmem hangi tarihti…
Alnı kırışıklarla kucaklaşmayan,
Saçları kapkara, parlak,
Gözleri aydın aydın bakan,
Ruhu, kalbi katıksız pak olan.
Bir ağacın haşmeti vardı onda,
Minik kuşlar barındırıyordu koynunda.
Ve bir bahçıvan kadar dikkatliydi,
Rengarenk çiçeklerine bakarken.
Solmasınlar, kurumasınlar, taze taze açıp,
Misler gibi koksunlar diye
Canından çok onları kaçırırdı,
Soğuktan ve sıcaktan…
Tek amacı vardı;
Küçücük ışıkları güneş yapmak…
Ve
Bir gün yine geldi bize.
Kimimiz birer ağaç,
Kimimizse birer fidandık hala.
Bembeyazdı kapkara saçları,
Titrek titrekti konuşmaları,
Kırış kırıştı alnı.
Ama yüreği, sevgiyle yoğrulmuş yüreği,
Hala sımsıcak ve hiç eksilmeyen,
Taptaze duygularla doluydu.
Belli unutmamıştı bizi.
Hem insan nasıl unutabilirdi ki,
Vücudunun parçalarını?
Zaman etine etki etmişti sadece,
Güleç yüzünü, aydın aydın bakan gözlerini
Ve ellerini değiştirememişti.
İşte o benim,
Babamdan da öte ÖĞRETMENİMDİ.
Vücudumun bütünleyicisiydi,
Ana kaynağıydı halkalarımın.
Yaşamıma yön verendi.
Biz de seni unutmadık hakikat yolcusu,
Her zaman bizimleydin, yokluğunda bile
Ve her zaman da öyle olacaksın…
Seni çok seviyoruz……
ARZU KÖK
kok.arzu@gmail.com
Bir yanıt yazın