TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

İÇİNDEKİLER:

-DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI KONSOLOSLUK İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ BÜYÜKELÇİ GÜR HAMBURG’DA
TÜRKLERDEN MAHMUT TÜRKER’E DESTEK
İFTARDA VW TÜRKÇE KONUŞTU
-ALMANYA DEVLET BAKANI BÖHMER, TÜRKÇE VE RUSÇA HAZIRLANAN “AİLE REHBERİNİ” TANITTI
-DİYANET İŞLERİ BAŞKANI BARDAKOĞLU:”DEVLETİN YASAMA ORGANLARININ, DİĞER ORGANLARININ BİR KONUYU FARKLI GÖRMESİ DİN KURALLARININ DA ONA AYAK UYDURMASI ANLAMINA GELMEZ. NE DİN ADAMLARI, DEVLET İŞLERİNİ KENDİ FİKİRLERİ DOĞRULTUSUNDA  UYGULANMASINI BEKLESİN, NE DE DEVLET RİCALİ KENDİ UYGULAMALARININ KENDİ DÜŞÜNCELERİNİN YORUMLARININ DİN KURALLARI AÇISINDA DA UYGUN OLDUĞUNU BELİRTEN İFADELERİ TALEP ETSİN. BU TÜR KEŞİFLERİN (CERN’DEKİ DENEY) İLAHİ İRADEYLE VE DÜNYANIN YARATILIŞ SIRRIYLA ÇATIŞAN KEŞİFLER OLDUĞU YÖNÜNDE BİR KANAATE SAHİP DEĞİLİM”
KAFKAS KRİZİNİN ARDINDAN ENERJİ KAYNAKLARI KONUSUNDAKİ GELİŞMELER
-RUSYA SİYASİ ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ BAŞKANI MARKOV: ”TEHLİKE SOĞUK SAVAŞ DEĞİL, ASIL TEHLİKE KİMSENİN İSTEMEDİĞİ SICAK SAVAŞ TEHLİKESİ. BENCE SOĞUK SAVAŞ İMKANSIZ. KREMLİN’DEKİLER ARTIK KOMÜNİSTLER DEĞİL, MİLYARDERLER. ŞİMDİ SORU ŞU; SIRP PRENSİ FERDİNAND’I ÖLDÜRECEK VE SAVAŞI BAŞLATACAK KİŞİ KİM OLACAK? MİHAİL SAAKAŞVİLİ Mİ, VİKTOR YUŞÇENKO MU?”
-”TÜRKİYE, AB İLE STRATEJİK İLİŞKİLERİNİ SÜRDÜRÜRKEN, AYNI ZAMANDA AB ÜYESİ OLMA İHTİMALİ OLMAYAN DOĞU AVRUPA ÜLKELERİ VE RUSYA’NIN İÇİNDE OLDUĞU EKONOMİ TABANLI BİR BİRLİĞE DAHİL OLMALI”

***

-DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI KONSOLOSLUK İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ BÜYÜKELÇİ GÜR HAMBURG’DA 

HAMBURG (A.A) – 11.09.2008 – Almanya’nın başkenti Berlin’de hafta başında Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği rezidansında düzenlenen 2 günlük “Büyükelçiler Konferansı”na katılan Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk İşleri Genel Müdürü Büyükelçi Kemal Gür, Hamburg kentinde eğitim konusunda düzenlenen toplantıya katıldı.

Büyükelçi Gür, Hamburg Başkonsolosu Mehmet Dönmez ile birlikte Almanya’da yaşayan Türk çocukların okullarda ana dillerini öğrenebilmeleri ve eğitim konusundaki mevcut sorunları ele almak amacıyla düzenlenen toplantıda, Hamburg Eyaleti Başbakan Yardımcısı ve Eğitim Bakanı Christa Goetsch ve Hamburg Eyalet Meclisi Başkan Vekili Nebahat Güçlü’yle bir araya geldi.

Hamburg eyalet meclisinde düzenlenen toplantı sonrasında açıklama yapan Goetsch, okullardaki Türk çocukları için ana dilinin önemli olduğunu belirterek, “Hamburg’taki Eğitim Bakanlığı için de Türkçe ana dili ve göçmenlerin eğitimi konusu büyük önem taşımaktadır. Bu konuda ortak bir çalışma önerisine biz de sıcak bakıyoruz” dedi.

Küreselleşen dünyada eğitimin daha da önem kazandığını ifade eden Goetsch, bu konuda kendilerine Türk yetkililer tarafından işbirliği yapılması konusunda bir metin sunulduğunu ve bu metnin değerlendirilmesinden sonra bu konuda ortak hareket etmek amacıyla en geç 4 ya da 5 hafta içinde yeniden bir araya gelineceğini söyledi.

Basına kapalı toplantının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Güçlü de “Türkçe bir çeşitliliktir. Hamburg’ta sadece yasalarla bir şey elde edilemez. Bazı kampanyalar da gerekiyor. Yakında ‘Zeit Vakfı’yla birlikte Türk öğrencileri öğretmenlik mesleğine kazandırmak için kampanya başlatılacak” dedi.

Öğretmenlik mesleğini seçmek isteyenler için de burs imkanı sağlanacağını belirten Güçlü, “Böylelikle Alman toplumuna da bir mesaj verilecek. Okullarda sadece temizlikçi olarak değil, öğretmen olarak da görev alınması konusunda ciddi anlamda projeleri uygulamaya koyacağız” diye konuştu.

Hamburg’ta kabul edilen eğitim reformunun da 2010 yılında yürürlüğe gireceğini ifade eden Güçlü, bu reformla göçmen çocukların okullarda daha başarılı olmalarının sağlanacağını kaydetti.

Güçlü, “Ankara’daki yetkililerin bizimle ortak çalışma teklifini seve seve kabul ettik. Tüm öğrencilerin Türkçe’yi lisede, hatta liseden sonra da öğrenebilmeleri konusunda okullara teklifler götürmek istiyoruz. Gerekirse karnelerinde Türkçe dersi de yer alabilmeli” dedi.

(KAP-EA-SRP)

11.09.2008

***

 

TÜRKLERDEN MAHMUT TÜRKER’E DESTEK

Erkan MISIRLI/MÜNIH | 11.09.2008

 

Almanya’nın Bavyera Eyaleti’nde 28 Eylül’de yapılacak eyalet meclisi seçimlerinde FDP’den aday olan Mahmut Türker Münih’in ‘Küçük İstanbul’u olarak adlandırılan Goethe caddesinde seçim standı açtı.

 

 

***

İFTARDA VW TÜRKÇE KONUŞTU

Erdem KAYA / KÖLN | 11.09.2008

 

Almanya’nın Köln Kenti’nde Volkswagen Türkçe Konuşuyor Projesi çerçevesinde Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası (TD-IHK) ile Almanya Perakendeciler Federasyonu tarafından Bosporus Restoran’da verilen iftara çok sayıda işadamı ve şirket yöneticisi katıldı.

 

 

***

-ALMANYA DEVLET BAKANI BÖHMER, TÜRKÇE VE RUSÇA HAZIRLANAN “AİLE REHBERİNİ” TANITTI 

BERLİN (A.A) – 11.09.2008 – Alman hükümetinin göç ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer, hükümet tarafından Türkçe ve Rusça olarak hazırlanan “Aile Rehberini” tanıttı.

Böhmer, düzenlediği basın toplantısında, hazırlanan rehberde Almanya’daki günlük yaşamla ilgili kapsamlı bilgilerin yer aldığını ve bunun hükümetin uyum politikasının bir parçası olduğunu söyledi.

Rehberi Almanya’da en büyük yabancı grubunu oluşturan Türkler ve Ruslar için hazırladıklarını, ancak diğer ülkelerden gelen insanların da bu rehberden faydalanabileceğini ifade eden Böhmer, “rehberdeki bilgilerin Almanca olarak da bulunduğunu, böylece bazı kelimelerin diğer dilde ne anlama geldiğinin de görülebileceğini” belirtti.

Böhmer, Alman hükümetinin Ulusal Uyum Planıyla göçmen vatandaşların isteklerine ve ihtiyaçlarına yönelik düzenlemeler yapmayı taahhüt ettiğini hatırlatarak, aileler için kaynak kitap oluşturacak bu rehber kitapları, çocuklarına Almanya’da iyi bir başlangıç hazırlamak ve ülkede iyi bir uyum şansı yakalamak isteyen göçmen ailelerine özellikle tavsiye ettiğini kaydetti.

Böhmer, 200 sayfadan oluşan rehber kitapta uyum kursları, anneler için kurslar, okul, meslek eğitimi, yetişkin eğitimi ve yardım kuruluşları gibi 63 konuda bilgilerin bulunduğunu sözlerine ekledi.

Ücretsiz dağıtılacak rehberin mümkün olduğu kadar çok kişi tarafından alınmasını ve bunlardan istifade edilmesini istediğini belirten Böhmer, 25’şer bin adet bastırdıkları rehberlerin bir kısmını çeşitli kuruluşlara göndereceklerini, ilgi duyan vatandaşların da 0180-5778090 numaralı telefona baş vurarak ya da “publikationen@bundesregierung.de” ve “www.bundesregierung.de” adlı internet siteleri üzerinden bu rehberlere sahip olabileceğini söyledi.

(ERB-EA-ALŞ)

***

-DİYANET İŞLERİ BAŞKANI BARDAKOĞLU: ”DEVLETİN YASAMA ORGANLARININ, DİĞER ORGANLARININ BİR KONUYU FARKLI GÖRMESİ DİN KURALLARININ DA ONA AYAK UYDURMASI ANLAMINA GELMEZ. NE DİN ADAMLARI, DEVLET İŞLERİNİ KENDİ FİKİRLERİ DOĞRULTUSUNDA UYGULANMASINI BEKLESİN, NE DE DEVLET RİCALİ KENDİ UYGULAMALARININ KENDİ DÜŞÜNCELERİNİN YORUMLARININ DİN KURALLARI AÇISINDA DA UYGUN OLDUĞUNU BELİRTEN İFADELERİ TALEP ETSİN. BU TÜR KEŞİFLERİN (CERN’DEKİ DENEY) İLAHİ İRADEYLE VE DÜNYANIN YARATILIŞ SIRRIYLA ÇATIŞAN KEŞİFLER OLDUĞU YÖNÜNDE BİR KANAATE SAHİP DEĞİLİM”

ANKARA (A.A) – 11.09.2008 – Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, ”Devletin yasama organlarının, diğer organlarının bir konuyu farklı görmesi din kurallarının da ona ayak uydurması anlamına gelmez” dedi.

Bardakoğlu, diyanet işleri başkanlığı binasında basın mensuplarına verdiği iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, Başkanlık olarak dinin doğru bilgisini kaynaklara dayanarak vermeye çalıştıklarını, açık ve şeffaf hizmet anlayışı benimsediklerini söyledi.

Sosyal açılımlı din hizmetini öne çıkardıklarını vurgulayan Bardakoğlu, bu kapsamda din görevlilerinden sadece ezan okuyup, namaz kıldırmalarını beklemediklerini, sosyal sorumluluk içeren projelerde yer almalarını istediklerini belirtti. 

Din görevlilerine performans kriterleri getirdiklerini de anlatan Bardakoğlu, bu kriterler kapsamında din görevlilerinin okudukları kitapları, sosyal faaliyetlere katılımlarını da göz önüne alarak atama ve nakiller yapacaklarını bildirdi.

Doğu ve Güneydoğu’daki köylerde imam lojmanı inşasına başladıklarını da ifade eden Bardakoğlu, ”İmam lojmanı yoksa köye din görevlisi göndermek kolay olmuyor. Devlet olarak bu hizmeti en uç noktalara kadar götürmemiz gerekiyor” diye konuştu. 

Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı yanına personelin ve yakın çevredeki halkın yararlanması için 4 bin kişi kapasiteli bir caminin yapılacağını belirterek, caminin hayırseverlerin desteğiyle inşa edileceğini kaydetti. 

 -”DİYANET, LAİKLİKLE SORUNU OLMAYAN KURUMLARIN EN BAŞINDA GELİR”-

Bir gazetecinin ”Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in adli yıl açılışında laiklikle ilgili yaptığı konuşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusu üzerine Bardakoğlu, konuşmada doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığını ilgilendiren bir durum olmadığını söyledi.

Gerçeker’in ”din kurallarının yorumlanabileceği” yönünde açıklamalarda bulunduğunu hatırlatan Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının insanların din kurallarını yorumlamasını önleyen, onun önüne set çeken ve ”din yorumlanacaksa bunu sadece ben yorumlayabilirim” şeklinde tekel oluşturan bir kurum olmadığını ifade etti. 

Tüm vatandaşların dinlerini yorumlama ve inşa etme hakkı olduğuna işaret eden Bardakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

”İnsanların dindarlıklarını ve dinlerini anlamaları üzerine tekel ve baskı kuracak, onları belli kalıplara zorlayacak değiliz. Her insan kendi dinini kendi Müslümanlığını veya kendi dini hayatını dilediği gibi düzenleme inşa etme, Kur’an ayetlerini, din kurallarını istediği gibi anlama ve algılama hakkına sahiptir. Biz ona saygı duyarız, ama bize sordukları vakit biz de nasıl anladığımızı ve bunların nasıl yorumlanması gerektiğini insanlarla paylaşırız. Kaldı ki laiklik Diyanet İşleri Başkanlığı da dahil bu toplumun ortak paydalarından birisidir. Diyanet, laiklikle sorunu olmayan kurumların belki de başında gelir. Biz laikliği din özgürlüğünün güvencesi, devletin dinlere eşit mesafede durması olarak görmekteyiz. Bizim özgürlükten şikayetimiz olmaz.”

Özgürlüklerin gelişmesinin barışın, hoşgörünün, insan sevgisinin gelişmesi ve insanların birbirlerine daha çok saygı göstermesini sağlayacağını belirten Bardakoğlu, ”Özgüveni olan insan özgürlükten korkmaz kaldı ki bu coğrafyada laiklik sadece Cumhuriyet ile başlamış bir kavram ve anlayış değildir ta Osmanlı’ya kadar uzanan tarihi derin bir geçmişi vardır. Bizim toplulumuzda artık kavram, ilke ve prensip olarak tartışılan değil üzerinde mutabakat sağlanan bir prensip, ilke ve tavır olmuştur” diye konuştu.

Laikliğin din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olduğunu dile getiren Bardakoğlu,şunları kaydetti:

”Devletin yasama organlarının, diğer organlarının bir konuyu farklı görmesi din kurallarının da ona ayak uydurması anlamına gelmez. İkisi ayrı mecrada yürür. Biri o konuda herhangi bir yorum yaptı diye diğerinin ona göre kendini uyarlaması yerine, herkesin kendi işini kendi alanında yapması ve kimsenin kimseye karışmaması her halde doğrusudur. Bu bakımdan ne din adamları ve din konusunda konuşanlar, devlet işlerini kendi fikirleri doğrultusunda uygulanmasını beklesin, ne de devlet ricali kendi uygulamalarının kendi düşüncelerinin yorumlarının din kuralları açısında da uygun olduğunu belirten ifadeleri talep etsin. Yani herkes kendi işini yaparsa çatışmalar olmaz. Yeter ki insanlar kendi sınırlarında kalsınlar. Madem laiklik de bir sınır çiziyor ki Diyanet İşleri Başkanlığının da görevi İslam dininin inanç, ibadet, ahlak prensipleri konusunda toplumu aydınlatmaktır. Diyanet, dinin ana kaynaklarının doğru bilgisini topluma verir. Devletin diğer organları da yasama, yürütme ve yargı organları da kendi alanlarında rasyonel şekilde uygulamalarını icraatlarını yaparlar ve herkes yoluna devam eder.”

-”CEMEVİNDEN SU PARASI ALINMAMASINI YÜREKTEN DESTEKLİYORUM”-

”Kuşadası Belediyesinin cemevini ibadethane sayarak, camilerdeki gibi su parası alınmaması uygulaması hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusunu Bardakoğlu, ”Ne sayılıp ne sayılmaması belediyenin işi. Daha çok sudan para alıp almaması belediyenin işi. Alevi kardeşlerimize yönelik her türlü sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik adımı çok olumlu karşılıyorum. Belediyenin elektrik su parası almaması, imar kolaylığı getirmesi fevkalade sevindirici gelişmelerdir. Bunu yürekten destekliyorum” diye yanıtladı. 

Diyanetin, herhangi bir mezhebin başkanlığı olmadığını vurgulayan Bardakoğlu, herkesi kuşatan bir Diyanet İşleri Başkanlığı oluşturmanın gayreti içinde olduklarını kaydetti. 

Özgürlüklerin genişlemesi ve gelişmesinin sosyal barış için önemine dikkati çeken Bardakoğlu, ”Sadece bir kesimi değil herkesi bu özgürlüklerden yararlandırmalıyız. Alevi kardeşlerimize de yönelik bu tür adımlar fevkalade olumlu adımlardır. Yanlış anlaşmaları önleyecek incinmeleri sonlandıracaktır” dedi.

Belediyelerin görevinin vatandaşa hizmet götürmek olduğuna işaret eden Bardakoğlu, ”Belediyelerin işi teolojik yorumlar yapmak değildir. ülkemizde özgürlükler geliştikçe bu konular düzelecektir” diye konuştu.

-CERN’DEKİ DENEY-

Bardakoğlu, Cern’de yapılan deneyle ilgili soru üzerine insanoğlunun yapabildiği her bilimsel deneyin, yüce Allah’ın iradesi, bilgisi, onayı dahilinde olduğu belirterek, ”Bilimsel deneylerin Allah’ın yarattığı Sünnetulah çerçevesinde Allah’ın bu dünya hayatı için koyduğu kurallar kaideler ve imkanlar çerçevesinde olagelir onun için de adları hep keşif olmuştur” dedi. 

Keşiflerin, Allah’ın yarattığı imkanları ve varlığı insanoğlunun adım adım peyderpey aşması, anlaması, ortaya çıkarması, algılaması anlamına geldiğini belirten Bardakoğlu, şunları kaydetti: 

”Bu tür keşiflerin ilahi iradeyle ve dünyanın yaratılış sırrıyla çatışan keşifler olduğu yönünde bir kanaata sahip değilim. Şahsi kaanatim bunların yaradılışı ve yaradılışın temelindeki ilahi kudreti tamamen açıklayıcı bilimsel deneyler olması da pek teolojik olarak mümkün görünmüyor. Sadece varoluşla ilgili varlık alemiyle ilgili yeni yeni ipuçları veren adımlardır. Yani bunları tüketici keşifler veya artık keşfin son noktası olarak görmek mümkün değil. Bizim bu tür keşifler karşısında ön yargıyla teolojik bir direnç göstermemiz ve eleştiride bulunmamız doğru değil. İnsanoğlu, Allah’ın verdiği akılla ve Allah’ın verdiği imkanla yol alıyor ve bu da ilahi iradenin ve Sünnetullah’ın çerçevesinde cereyan ediyor. Allah’a rağmen bir bilimsel deney yapılıyor değil. Zaten insanoğlu Allah’a rağmen dünyada bir bilimsel deney yapamaz. Allah’ın verdiği sınırlar içinde onun verdiği imkanları kullanarak deney yapar. Allah’ın bu dünyada egemenliği çok mutlak egemenliktir. Akıllı insan odur ki bu egemenliği ve üzerindeki yaratıcı kudreti dünya hayatındayken fark eder.” 

Genetik alanındaki gelişmeler konusundaki bir soru üzerine de Bardakoğlu, genetik ve klonlama gibi konularda ortak ahlaki sınırları önemsediklerini belirtti. Bardakoğlu, ”evli olmayan eşlerin sperm bankası yoluyla çocuk edinmelerini doğru bulmuyoruz genetik konusundaki tepkiler insanların ortak tepkileridir” dedi. 

-”DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULUNDA KADIN ÜYE OLMASINI İSTERDİM”-

Ali Bardakoğlu, ”yeni oluşturulan din işleri yüksek kurulunda niye bir kadın üye yok” sorusunu da ”bize başvuran adaylar arasında hiç kadın yoktu. olsa iyi olurdu. 10 bin kadın kadın çalışanımızdan hangisi böyle bir istekte bulunsaydım, onu desteklerdim” diye konuştu. 

Toplumun yarısını oluşturan kadınlara her zaman pozitif ayrımcılık uyguladıklarını da vurgulayan Bardakoğlu, kadınların görev ve görev sorumlulukları açısından daha üretken olduğunu kaydetti.  

Kadınların her alanda aktif rol almasını önemsediklerini dile getiren Bardakoğlu, ”Din İşleri Yüksek Kurulunda da kadın üye olmasını isterdim” dedi.

(EAY-TBK-MÇ)

***

KAFKAS KRİZİNİN ARDINDAN ENERJİ KAYNAKLARI KONUSUNDAKİ GELİŞMELER

 

DIŞ POLİTİKA ANALİZLERİ

Mete Göknel
11 Eylül 2008

Kafkasya’da Ağustos ayında yaşanan sıcak gelişmelerin ardından, bölgede siyasi çözüm ve istikrar için AB, Türkiye ve ABD’nin yoğun girişimleri başladı. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) petrol ve doğal gaz hatlarının geçtiği Gürcistan ve kaynak ülke Azerbaycan bu görüşmelerin odağında yer aldı. Ancak enerji güvenliği ve temini konuları, siyasi görüşmelerin gölgesinde kaldı ve medyada göze çarpacak şekilde yer bulamadı. Söz konusu gelişmeleri şu şekilde özetleyebiliriz:

. Öncelikle ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin Kafkaslar ve Ukrayna ziyareti değerlendirilmelidir.  Cheney  ziyaret ettiği her ülkede Hazar petrol ve gazının Batı’ya iletilmesi ve enerji koridorlarının güvenliği konusunda güvence vererek mevcutlara alternatif olacak yeni enerji koridoru gereğini vurguladı. Cheney’nin Gürcistan ziyareti beklendiği gibi geçti. Ancak, Azerbaycan görüşmeleri Bakû’ye ayak bastığı andan itibaren istendiği gibi olmadı. Havaalandaki karşılama düşük düzeyde yapıldı. Devlet Başkanı İlham Aliyev akşam kabul ettiği misafirine, yeni alternatif rotalara sıcak bakmadığını ve gerekirse mevcut RF hatlarından petrol ve gaz sevk edebileceğini bildirdi.

· Hatırlanacağı üzere, Azeri gazı için Gazprom’un Haziran 2008’de teklifinin geçerliliğini koruduğunu ve Avrupa fiyatlandırma formülü çerçevesinde gaz alabileceklerini Temmuz 2008 Aliyev’e bildiren RF Başkanı Medvedev’in önerisi, Azerbaycan nezdinde çok olumlu karşılanmıştı. Aliyev’in yeni tutumunda Kafkas krizi sonrası yaşanan gelişmelerin payı yadsınamaz. Daha önce Türkmenistan, Kazakistan ve son olarak Özbekistan ile başlatılan enerji konusundaki yakın temasların, Bakû-Moskova arasında da başlayacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

· Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler 2-5 Eylül tarihlerinde  Türkmenistan ve Kazakistan’a resmî ziyarette bulundu. Bu ziyaretlerde, Kazakistan, şartlar oluştuğu takdirde BTC’ ye ilk etapta 23 milyon ton daha sonra ise 39 milyon tona kadar ham petrol verebileceğini bildirdi. Ziyaret sırasında yapılan ilk görüşmeler ve Bakan Güler’in 9-10 Eylül tarihlerinde “Azerbaycan ve Türkmenistan’daki Petrol ve Gaz Potansiyeli” adlı konferansa katılmak üzere  Türkmenistan’a yaptığı ziyaretle Türkmenistan-Türkiye arasında bir türlü sonuca ulaşamayan doğal gaz işbirliği konusunda olumlu gelişmeler beklenmekte. Bakan Güler’in geçtiğimiz hafta yaptığı Türkmenistan ziyaretinde, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Türkmenistan ile bir anlaşma imzalama noktasına geldi. Türkmenler başkent Aşkabat yakınlarındaki bir sahayı Türkiye’ye vermeyi kabul etti. Herhangi bir sorun yaşanmazsa, TPAO hemen jeolojik çalışmaları başlatacak. Gaz tespiti ve üretiminin ekonomik bir safhaya gelmesi durumunda, doğalgazın taşınması konusunda da yıllardır çözülemeyen Hazar geçişli doğalgaz boru hattı projesinin yapımı veya İran üzerinden Türkiye’ye mevcut hatlardan da taşınması gündeme gelebilecek. Yine Bakan Güler’in, bu ziyaretinde, gündemdeki konulardan biri de Şah Denizi projesinin ikinci fazından iç tüketim için 8 milyar metreküplük gaz talebiydi.

·  Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Türkiye’yi ziyareti sırasında imzalanamayan anlaşma için İran Petrol Bakanı Gulam Hüseyin Nozeri, Türkiye-İran enerji anlaşmasıyla ilgili belirsizliklerin giderilmek üzere olduğunu söyledi. Nozeri, Güney Pars’taki 22, 23 ve 24’üncü doğal gaz fazlarının işletilmesi ve İran doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması konularındaki müzakerelerin gelecek haftalarda Tahran’da yapılacağını bildirdi. Türkiye ve İran, Temmuz 2007’de ortak enerji yatırımını, İran doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarına sunulmasını, Türkmenistan doğal gazının İran-Türkiye güzergâhıyla Avrupa’ya ulaştırılmasını ve petrol ticaretindeki işbirliğinin artırılmasını öngören görüşme zaptı imzalamıştı. Gerek Türkiye gerek AB’ye gaz sağlayacak Nabucco projesi için bu gelişmeler önem arz etmektedir.

· Şam’da 2 Eylül 2008’de Türkiye, Fransa, Katar ve ev sahibi Suriye’nin Başbakan ve Devlet Başkanı seviyesinde temsil edildiği toplantı ve görüşmeler gerçekleştirildi. Görüşmelerin her ne kadar Körfez İşbirliği Konferansı (KİK) çerçevesinde ve siyasi olduğu söylense de, Fransa bu toplantıda enerji konusunu da özel olarak gündeme taşıdı. Yanında Total S.A CEO’su Christophe de Margerie’yi de götüren Fransa Devlet Başkanı Sarkosy, Total’in Nisan 2008’de başlayan görüşmelerine destek oldu. Daha önce 1988 yılında Deir Ez-Zor (Dayr Az Zawr) bölgesinde 30bin varil/gün petrol üretim hakkı almış olan Total, 2011 yılında bitecek sözleşmesini 2021 tarihine kadar uzatma ve ilave üretim yapma sözünü aldı. Böylece, Total, Çin Devlet Petrol Şirketi-CNPC’nin bu bölgeye kuracağı 100bin varil/gün kapasiteli ve Kuveyt NOOR Yatırım Grubu’nun yapmayı planladığı 140bin varil/gün kapasiteli rafinerilerin hammadde sağlayıcısı olarak üretiminin kolay yoldan satışını da sağlamış oldu. Henüz ilgili yasanın meclisten geçmediği Irak’ta “ihaleye girmek için akredite olma” çabaları gösteren ETKB ve TPAO, son haftalarda yapılan siyasi ataklarla Türkiye’nin bölgesinde geldiği önemli yer ve Başbakanın bu önemli ziyareti vesilesiyle, doğal gaz, petrol arama ve üretim sahaları görüşmelerinde belli bir noktaya gelebilirdi.

Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin enerji güvenliği, enerji teminindeki istikrar ve kaynak çeşitlendirilmesi için olumlu adımlardır. Bu çabalara, İran Güney Pars sahasında işletilmesi düşünülen üç doğal gaz sahası ve bu ülkeyle enerji sahasında yapılabilecek işbirlikleri de başarı ile dâhil edilebilirse, Türkiye kısa ve orta vadede enerjide büyük oranda tek kaynağa bağımlılıktan kurtulabilecektir. Türkiye’nin olabildiğince esnek bir enerji kaynak ağına sahip olması, gerek kalkınma gerekse güvenlik yönünden büyük önem taşımaktadır. Diğer taraftan;

· AB’nin, enerji kaynaklarını çeşitlendirme ve kapasiteyi artırma için, Rus gazına ek olarak düşündüğü Hazar havzası ve Orta Doğu bölgelerinden Avrupa’ya gaz sağlayacak “Nabucco Projesi” için, projenin esas sahibi olarak gereği kadar gayret ve destek sağladığı söylenemez. Türkiye’nin çabalarına AB’nin gaz temin için gerekli siyasi iradeyi sergilemesi gerekmektedir. Her ne kadar Kafkas krizi sonrası ilk defa İngiltere “AB’nin Rusya’dan sağladığı enerji kaynaklarına alternatif yaratması bu çerçevede Nabucco projesine önem vermesi gereğinin” sözünü etse de, bu safhada bu çıkışın siyasi bir desteğe dönüştüğünü söylenemez. Kaynak konusunda henüz bir çözüme ulaşılamayan Nabucco projesinde, Azerbaycan’ın yanı sıra İran, Irak ve Mısır da muhtemel kaynak ülke olarak yer almaktadır. Hazar’ın doğusundaki ülkeler Çin pazarına yönelmiş ve RF ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde, Avrupa pazarlarına ulaşmak için RF hatlarını tercih etmektedirler. Hatta son gelişmeler Azerbaycan’ın dahi RF hatlarını tercih edebileceğini göstermektedir.

· Hızla artan ithal enerji talebiyle karşı karşıya olan Avrupa ve Çin, haklı olarak Hazar Havzası/Orta Asya kaynaklarına yöneldiler. Avrupa, BTC ve BTE ile (Yunanistan Azeri gazı almaktadır) kısmen bu kaynaklardan yararlanmayı başarsa da, Çin’in kaynağa yakın olma avantajını da kullanarak gösterdiği başarıyı yakalamaları zor gözükmektedir Avrupa için bu kapı tamamen kapanmış durumda. Diğer taraftan, geçtiğimiz son iki yıl içerisinde bu coğrafya kaynaklarını kendine yöneltme ve gerekli anlaşmaları yapmada RF çok başarılı olmuştur.

· ABD yönetimi Rusya ile Gürcistan arasındaki kısa savaştan sonra hemen Nabucco projesini de savunmaya geçti. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin Tiflis, Bakû ve Kiev ziyaretlerinde bir gündem maddesi de enerji ve geçiş yolları oldu. Ancak, kaynak ülkeler ile RF ilişkileri ve RF’nin bu ülke kaynaklarını kendi üzerinden ve/veya kendisinin işlettiği/kontrol ettiği yeni hatlar ile uluslararası pazarlara ulaştırmak için izlediği fiyat politikaları göz önüne alındığında, 31 milyar metreküp doğalgaz taşıyacak ve 7,9 milyar avroya (11.62 milyar dolar) mal olacak projenin uygulanabilirliğinin İran ve Irak enerji kaynaklarının kullanımı konusunda hızlı bir gelişme olmaz ise tehlikeye gireceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Nabucco Konsorsiyumu, her ne kadar arz sıkıntısı hakkındaki şüpheleri reddetse de böyle bir projede ilk sırada olması gerekmeyen ancak, ABD’nin Ortadoğu politikaları nedeniyle birinci sıraya oturan “siyasi sorunlar” çözüme kavuşmadan veya bertaraf edilmeden, projenin kısa vadede hayata geçirilmesi zor gözükmektedir. 

 

***

 

-RUSYA SİYASİ ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ BAŞKANI MARKOV: 

-”TEHLİKE SOĞUK SAVAŞ DEĞİL, ASIL TEHLİKE KİMSENİN 

İSTEMEDİĞİ SICAK SAVAŞ TEHLİKESİ”

-”BENCE SOĞUK SAVAŞ İMKANSIZ. KREMLİN’DEKİLER ARTIK 

KOMÜNİSTLER DEĞİL, MİLYARDERLER”

-”ŞİMDİ SORU ŞU; SIRP PRENSİ FERDİNAND’I ÖLDÜRECEK 

VE SAVAŞI BAŞLATACAK KİŞİ KİM OLACAK? MİHAİL SAAKAŞVİLİ 

Mİ, VİKTOR YUŞÇENKO MU?”

-”TÜRKİYE, AB İLE STRATEJİK İLİŞKİLERİNİ SÜRDÜRÜRKEN, 

AYNI ZAMANDA AB ÜYESİ OLMA İHTİMALİ OLMAYAN DOĞU AVRUPA 

ÜLKELERİ VE RUSYA’NIN İÇİNDE OLDUĞU EKONOMİ TABANLI BİR 

BİRLİĞE DAHİL OLMALI”

 

İSTANBUL (A.A) – 11.09.2008 – Rus Parlamentosunun alt kanadı Duma milletvekili ve Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Sergey Markov, şu anda soğuk savaş tehlikesi bulunmadığını, asıl tehlikenin kimsenin istemediği sıcak savaş tehlikesi olduğunu söyledi. 

Arı Hareketinin düzenlediği ”İleriye Bakmak Gelecek On Yılda Türkiye’nin Uluslararası İlişkilerini Yönetmek” başlıklı konferansa katılan Markov, gazetecilere açıklamalarda bulundu. 

”Gürcistan ile Güney Osetya bölgesinde yaşadığınız anlaşmazlık sonucu gelinen son durumda amaçlarınıza ulaştığınızı söyleyebilir misiniz?” sorusu üzerine Markov, ”Her şeyden önce hayır. Çünkü birçok çatışma oldu. Bizim amacımız bu çatışmalara yol açmak değildi. Rusya’nın ana amacı, bu savaşın olmamasıydı. Ancak Gürcü güçler saldırıyı başlattı. Rus ordusu yanıt verdi. Rus güçleri sivilleri korudu. Ancak bu çok tatmin edici olmadı. 3 uçağımızı kaybettik. 2 bin kadar Oset hayatını kaybetti. Nasıl amacımıza ulaştığımızı söyleyebiliriz? Politik açıdan da savaşın maliyeti büyük oldu” diye konuştu.

Markov, ”Sürecin sonunda Karadeniz’de ABD’nin bir pozisyona sahip olduğu belirtiliyor. Bu açıdan uzun dönemde nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?” sorusunu şöyle yanıtladı: 

”Tek kutuplu dünya artık olamaz. Gelecek için belirsiz bir dünya öngörülüyor. Kafkasya bölgesinin geleceği de belirsiz. Yeni bir savaş mümkün mü? Evet, mümkün. Gürcistan belki yeniden saldıracak. Azerbaycan-Ermenistan arasında Yukarı Karabağ için savaş mümkün. Gürcistan yönetimi değişebilir, Saakaşvili cezalandırılabilir. Ukrayna için de değişim olabilir. Çok belirsiz bir durum. Bu durumun temel sebebi Washington’ın tahmin edilemez, sorumsuz politikaları. Süper güç kalma politikaları bu duruma sebep. Biliyorsunuz, Osetya’daki durum, Obama’ya karşı McCain’in elini güçlendirdi. Dick Cheney grubu, askeri bir çatışma yaratarak seçimlerin seyrini etkiledi. Her şeyden önce Türkiye ve Rusya olarak biz çok dikkatli hareket etmeliyiz. Gelişmeler üzerine sürekli tartışmalıyız. Her şüpheli olaya karşı birbirimizi bilgilendirmeliyiz.”

Bugüne kadar yeni bir soğuk savaş tehlikesinin birçok kez gündeme getirildiğini ifade eden Markov, ”Bence soğuk savaş imkansız. Kremlin’dekiler artık komünist değil, milyarderler. Doğu ile batı arasında bir bölünme istemezler. Rusya’nın, dünyanın bir parçası olmasını isterler. Ancak bu durum 1. Dünya Savaşı öncesi ile karşılaştırılabilir. Kimse savaş istemiyordu. Almanya, Rusya, Osmanlı… Ama savaş oldu ve bu imparatorluklar parçalandı. Şimdi soru şu; Sırp Prensi Ferdinand’ı öldürecek ve savaşı başlatacak kişi kim olacak? Mihail Saakaşvili mi, Viktor Yuşçenko mu? Bence tehlike budur. Tehlike soğuk savaş değil, kimsenin istemediği sıcak savaş tehlikesidir” şeklinde konuştu. 

Markov, ”Rusya ve Gürcistan arasındaki anlaşmazlık konusunda Rusya enerji kartını bir silah olarak kullanacak mı?” sorusuna da ”Kesinlikle hayır. Bu şüphe ve endişeler Washington kaynaklı. Rusya’nın boru hattını bombaladığı yönünde iddialar ortaya atıldı. Rusya, mümkün olduğunca çok petrol satmak ister. AB de zaten petrolünü sadece Rusya’dan almak zorunda değil” yanıtını verdi.

 

-TÜRKİYE’NİN DIŞ SİYASETİ-

”Bu eksende Türkiye’nin dış siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine de Markov, ”Türkiye’nin dış politikasının biraz değiştiğini, ancak nereye doğru değiştiğini kimsenin bilmediğini” ifade etti. 

Türkiye’nin uzun süredir ABD ve NATO’nun güçlü bir müttefiki olduğunu, Türkiye’nin güvenlik ve politik istikrar konusunda aldığı destek göz önünde tutulduğunda bunun anlaşılabilir bir durum olduğunu dile getiren Markov, şöyle devam etti: 

”Ama şimdi dünya değişti. Eskiden Türkiye ABD’nin desteğini görüyordu. Şimdi ABD, Irak, Kürdistan, İran’a muhtemel saldırı konularında Türkiye’ye problem yaratıyor. Ancak Türkiye ile ABD arasındaki bu ilişkiler uzun süreli bir ilişki. Bir anda değiştirmek imkansız. Türkiye için diğer bir stratejik konu da AB’ye tam üyelik konusu. Refah, insan hakları demek olan AB’ye üye olmak istemesi de anlaşılabilir bir talep. Ama şu da biliniyor ki Türkiye, Ukrayna ve Rusya gibi ülkelerin AB’ye tam üyelik şansı yok. Fransa’daki referanduma kadar masa başı müzakereleri sürecektir, ama tabii ki referandumda ‘evet’ denmeyecektir. Bu yüzden Türkiye, bu yaklaşımını değiştirmeli. Biz şunu öneriyoruz; Türkiye, AB ile stratejik ilişkilerini sürdürürken, aynı zamanda AB üyesi olma ihtimali olmayan Doğu Avrupa ülkeleri ve Rusya’nın içinde olduğu ekonomi tabanlı bir birliğe dahil olmalı. Bu; Rusya, Türkiye, Ukrayna, Kazakistan, Özbekistan, Belarus, Moldova, Azerbaycan ve Ermenistan gibi ülkeleri kapsayabilir.”

 Markov, Doğu Avrupa Birliğinin, Avrupa Birliğinin yerine geçebileceğini ifade ederek, ”Rusya ile Türkiye arasındaki ekonomik ihtiyaçlar birbirini tamamlıyor. Bizde güçlü enerji kaynakları var. Türkiye’nin ise inşaat sektörü çok güçlü. Gürcistan da bu birliğin içinde olabilir. Saakaşvili yönetimi geçicidir. Fakat bizim Gürcistan’la güçlü ilişkilerimiz var” diye konuştu. 

”Bu birliği oluştururken bölgedeki anlaşmazlıkların çözümünde Rusya’nın rolü ne olacak?” sorusu üzerine de Markov, anlaşmazlıklara uluslararası hukuk açısından yaklaşacaklarını belirterek, şöyle dedi:

”Şiddeti ve güç kullanmayı engelleyeceğiz. Örneğin, Karabağ’da da aynı şekilde güç kullanımına izin vermeyeceğiz. Biz, sınırlar açılsın, ekonomik ilişkiler içinde olalım istiyoruz. Aç, fakir ve öfkeli insanlar barış ve çözüm sağlayamazlar. Önce ekonomik refah, sonra politik çözüm gelir.” 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan ziyaretini ”çok olumlu” şeklinde değerlendiren Markov, Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini, iki komşu ülkenin diplomatik ilişki içinde olmamasının çok garip olduğunu söyledi.

-”SAAKAŞVİLİ, GERÇEK BİR SAVAŞ SUÇLUSU”-

Markov, konferansta yaptığı konuşmada da ABD’nin ”Biz her şeyi kontrol ederiz” şeklindeki yaklaşımının ”kabul edilemez” olduğunu ifade ederek, ABD’nin bu yaklaşım yerine, dünya ekonomisini düzeltecek adımlar atması gerektiğini kaydetti. 

AB ülkelerine ve Türkiye’ye seslenen Markov, ”Siz, Rusya’nın gazına ulaşmak istiyorsunuz. Biz de gaz ve petrol dağıtımında yer almak istiyoruz. Bu konuda işbirliği yaparsak siz bize, biz de size bağımlı olacağız. Biz bu yaklaşımın herkese kazandıracağını düşünüyoruz” diye konuştu.

Kafkasya’da yaşanan anlaşmazlığa işaret eden Markov ”Buradaki çatışmanın sebebi Saakaşvili’nin tutumu. O, gerçek bir savaş suçlusu. Kendisi tutuklanmalı” dedi. 

Bu sözlerinin katılımcılar tarafından şaşkınlıkla karşılanması üzerine de Markov, ”Neden şaşırıyorsunuz? Bu adam anlaşmalara karşı çıkıyor. Sivilleri öldürdü. Tutuklanıp, uluslararası mahkemede yargılanmalı” diye konuştu. 

”Kafkaslardaki problemin, ABD’de yaklaşan seçimlerde Cumhuriyetçilerin kazanması için oynanan bir oyun olduğunu” savunan Markov, ”Seçimlere kadar Washington yeni bir şey planlayacak. Ve seçim günü sona erecek. Seçim gününe kadar çok dikkatli olmalıyız” dedi.

Çok kutuplu bir döneme geçildiği şu günlerde politik değil ekonomik ittifakların önem kazanacağını kaydeden Markov, Türkiye’nin NATO üyeleriyle iyi ilişkilerini sürdürürken, SSCB sonrası ülkelerle de işbirliğini geliştirmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

(NEV-TUR-MÇ)

 

***

Konukları selamlayan Kom Media Marketing GmbH Genel Müdürü Bülent Bora, VW Türkçe Konuşuyor Projesi’nin Kuzey Ren Vestfalya (NRW) Eyaleti’ndeki temsilcileriyle birlikte organize edilen iftara katılanlara teşekkür etti. Köln Başkonsolosu Kemal demircilerin de katıldığı iftarda konuşan TD-IHK Yönetim Kurulu Üyesi İşadamı Mustafa Duran, ‘VW artık Türkçe konuşuyorsa, Almanya’da Türk toplumunun geldiği noktaya dikkat çekmek isterim. Umarım bu tutum diğer şirketlere de örnek olur’ dedi.

Türker seçim standında hem oy kullanma sistemini anlattı hem de kendini tanıtarak  seçme hakkı olan Türklerden oy istedi. Münih bölgesinden tek Türk kökenli aday olan uçak mühendisi Mahmut Türker standına gelenlere ‘Yukarı Bavyera seçim bölgesinde FDP’nin doğrudan adayıyım. Bu nedenle beyaz renkli büyük seçim pusulasında FDP’nin liste 5, 8. sırasında yer alıyorum. Burada adımın karşısına bir çarpı işareti koyun.
Münih’te Ramersdorf, Perlach, Trudering ve Riem seçim bölgesinde oy verecekler küçük beyaz listede birinci oylarını yine ismimin yanına çarpı koyarak beni seçebilirler’ dedi.

İÇİNDEKİLER: - Turkler Olmeyi Biliyorlar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir