Sadi SOMUNCUOĞLU
İyi niyetli bazı çevreler şöyle düşündürülüyor. “Canım Ermeni meselesi çıkmaza saplandı. Komşumuzla düşmanlığın sonu yok. Bir adım atıp karşı tarafı yumuşatalım. Sınırı açıp müzakerelere başlayalım. Ticaret yapalım, boru hatları buradan da geçsin.
Evet tarihi “saflığımız” yine karşımızda. Değerli tarihçi büyüğümüz Prof. Dr. Mustafa Kafalı hocadan dinlemiştim. Çin’den başlayarak bütün devletlerin tarih kaynakları; ” Türklerin yüzüne güler, iyi ilişkiler kurar, hediyeler verirseniz, ondan sonra her dediğinize inanırlar, sizden kötülük geleceğini düşünmezler “ diyormuş.
Bu halimizin taşa kazınmış belgesini, Köktürk İmparatoru Bilge Kağan’ın 6. asırdaki öğütlerinde görüyoruz. Kağan, Orhun Abideleri’nde Çinlilerin güzel sözlerine, ipeklilerine aldanıp nasıl esir edildiklerini anlatıyor.
Gerçekten tarihimize baktığımızda, başımıza gelenlerin, devletlerimizin yıkılma sebeplerinin başında bu meşhur ” saflığımızı “ görüyoruz. İnsanlar için ” saflık “ yüce bir değerdir, ama aydınlar, hele devlet adamları için asla.
Ermeni meselesini doğru anlamak için, geçmişten birkaç hatırlatma yapalım.
1) ASALA terör örgütü 1974-84 yılları arasında 40’tan fazla Türk diplomatını şehit edip daha sonra bu görevi PKK’ya devretti, ama PKK’ya militan desteği sürmektedir.
2) Ermenistan, büyük devletlerin desteğiyle, 1.5 milyon Azeri’yi yurdundan sürgün etmiş, 9 bin kilometrekare olan toprağını, 29.800 kilometrekareye çıkarmıştır. Halen işgal altındaki 17.500 kilometrekare Azerbaycan toprağı buna dahil değildir.
3) Türkiye 3 defa sınır antlaşması yapmıştır. Bunlar; 2-3 Aralık 1920 Gümrü, 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Türkiye – Sovyet Rusya ve Ermenistan arasındaki Kars Antlaşmaları’dır. Ayrıca Lozan’da Türkiye sınırları kesinleşmiş, buna karşı Ermenistan itiraz etmemiştir. Böylece SSCB dağılıp 1990’da Ermenistan bağımsızlığını ilan edinceye kadar antlaşmalar yürürlükte kalmıştır.
4) Bağımsız Ermenistan’ı ilk tanıyan olunca, ilişkilerin geliştirilmesi için Ermenistan hükümet heyeti Kasım/1992’de Türkiye’ye gelmiştir. Görüşmelerde Türkiye 4 şart ileri sürmüştür. Bunlar:
l Ermenistan, mevcut sınırları tanımalı,
l Ermenistan, 1915’teki soykırımın uluslararası kamuoyunda tanınmasına yönelik kampanyasını durdurmalı,
l Ermenistan, Türkiye’nin içişlerine karışmamalı, (Burada özellikle PKK söz konusudur.)
l Dağlık Karabağ’da ateşkes, Azerbaycan’ın haklarını gözetecek şekilde kabul etmeli.
Ermenistan, Karabağ şartını kabul etmeyince görüşmeler kesilmiştir.
4) Karşı tarafın isteği ve Dışişleri Bakanlığı’mızın onayıyla rahmetli Alparslan Türkeş; 23/02/1993’te Ermeni lobisiyle ABD’de, 12 Mart 1993’te Ermeni Devlet Başkanı Ter Petrosyan’la Fransa’da görüşmeler yapmıştır.
5) Ambargoya rağmen, 1997’de Türk-Ermeni İş Konseyi kurulmuş, daha sonra Erivan-İstanbul uçak seferleri başlamış, Ermenistan’a Türk hava sahası açılmıştır.
6) 29 Mart 2007’de Akdamar Kilisesi restore edilmiş, açılışa Ermenistan’dan 20 kişilik bir heyet katılmıştır.
7) Şimdi de, Erivan-Antalya uçak seferleri başlamıştır.
8) Babacan, Nev York’ta verdiği resepsiyona Ermenistan’ın Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Armen Martirosyan’ı davet etmiştir.
9) Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu görevden alınmıştır.
10) Cumhurbaşkanı Gül’ün davetinden hemen sonra, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı “soykırım” konusundaki önceliklerinin değişmediğini açıklamıştır.
Bu kadar tavizden sonra soralım: Ermenistan anlaşmalara uyar mı? Düşmanlıktan vazgeçebilir mi? En çetin şartlarda bile direnç gösteren ve mevzi kazanan kim? İşgalci ve komşudan devamlı toprak talep eden, terör ve katliam yapan kim? Okul kitaplarından sözde “soykırım” ibaresini çıkaran kim? Temel politikalarını adım adım değiştiren kim? Vatan savunmasından taviz verdikçe, alkışlanan kim? vs.
Gül, “Bu görüşmelerle iyi ettik. Karabağ siyasetimizde değişiklik yok” demiş. “Kerameti kendinden menkul.” Türkiye siyaseti temelden değişirken, Karabağ siyaseti nasıl olacak da yerinde kalacak? Üstelik Ermenistan tersini açıklarken…
Sınırı açıp, mukaddeslerimizin pazarlığına başlarsak, bunun sonunun nereye varacağı belli.
Bu ağır vebalin altına girmenin neresi iyi?